Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu, Sakıp Sabancı Museum Painting Collection (1).ppsx
1.
2. Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu, Sakıp
Sabancı’nın Türk resminin belirli bir dönemine
duyduğu merak ve ilgiyle oluşmuş kişisel bir
koleksiyon olmanın ötesinde, ülkemizde resim
sanatının gelişip serpilme sürecinin başlangıç
evresine dair önemli ipuçları veren kültürel bir
birikimdir. Bu yönüyle Sakıp Sabancı Müzesi
Hat Kolesiyonu’nun tarihsel süreçteki devamı
niteliğinde olan koleksiyon, Türkiye’de görsel
imge üretimindeki dönüşümü,sanat ve sanatçı
kavramlarındaki değişimi gözler önüne sererek
Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne
uzanan modernleşme sürecini yansıtır.
Sakıp Sabancı Museum’s Painting Collection is
not just a personal collection inspired by
interest in a specific period of Turkish
painting,but a cultural legacy that provides
insignt into the early flowering of Western
style painting in Turkey. In this respect the
collection may be regarded as the continuation
of the Sakıp Sabancı Museum Calligraphy
Collection,reflecting the transformation of
visual representation in Turkish art, changing
concepts of art and the artist, and the process
of modernisation between the late Ottoman
and early Turkish Republic periods.
3. RESİM EĞİTİMİ: BATIYA YOLCULUK
Osmanlı topraklarında resim dersleri ilk kez askeri eğitim
veren okullarda harita çizimi gibi amaçlar doğrultusunda
başladı,daha sonra sivil okullarda ders programlarına
eklendi.1795’te Mühendishane-i Berri-i Hümayun’dan
sonra 1827’de Askeri Tıbbiye’de 1834’te Mekteb-i
Harbiye’de,1859’ta Mekteb-i Mülkiye’de,1868’de
Mekteb-i Sultani’de ,1872’de Darüşşafaka’da
Avrupa’dan getirilen eğitimcilerin vermeye başladığı
resim dersleri sayesinde bir çok genç bu sanat dalına ilgi
duydu. Sarayın sanattaki gelişmeleri desteklemesi, asker
kökenli yetenekli gençlerin Avrupa’da resim eğitimine
gönderilmesini sağladı. Türk resminin ilk önemli
temsilcilerinden Osman Hamdi Bey ve Halil Paşa kendi
ailelerinin, Şeker Ahmet Paşa ve Süleyman Seyyid Bey
ise devletin olanaklarıyla Paris’te eğitim
gördüler.1883’te Sanayi-i Nefise mektebi açıldıktan
sonra da yetenekli gençlerin Batı’ya yolculuğu sürdü;
burs sınavını kazanan Ruhi Arel,İbrahim Çallı ve Hikmet
Onat gibi gençler Avrupa’da sanat eğitimi
gördüler.19.yüzyıl sonunda Avrupa’ya giden ilk kuşaklar
Jean-Léon Géróme ve Gustave Boulanger gibi
sanatçıların atölyelerinde eğitim görürken ,20.yüzyıl
başında burslu yada burssuz olarak özellikle Paris’e
yönelen genç sanatçıların başlıca iki adresi Paris Güzel
Sanatlar Yüksekokulu’ndaki Fernand Cormon atölyesi ile
Julian Akademisi oldu.
ART EDUCATION: JOURNEYING WESTWARDS
The first institutions to teach western-style art in the
Ottoman Empire were military colleges, where drawing
classes were introduced as a part of training in
cartography,Later on civilian schools also added art
lessons to their curricula. Art lessons given initially by
European teachers began at he Royal School of
Engineering in 1795, followed by the Military Medical
College in 1827, the Military Academy in 1834,the
College of Public Administration in 1859,the Royal
School in 1868 and Darüşşafaka (School for Orphans) in
1872.As a result many young people became interested
in drawing and painting. The Ottoman palace supported
developments in art, and state scholarships were
provided for the most talented students from military
schools to continue their art education in Europe.
Among them were Şeker Ahmed Paşa and Süleyman
Seyyid Bey,who both studied in Paris. Others were
financed by their families,such as two leading Ottoman
artists of the period,Osman Hamdi Bey and Halil Paşa,
After the Academy of Fine Arts opened in Istanbul in
1883 talented young artists continued to study in
Europe. Ruhi Arel,İbrahim Çallı and Hikmet Onat were
among those who passed the examination and were
awarded scholarships. While the early generations of
Turkish artists who went to Europe in the late 19th
century trained in the studios of artists like Jean-Léon
Géróme and Gustave Boulanger, those who went in the
early 20th century, whether financed by their families or
the state, mainly studied either at the Fernand Cormon
studio at the Julian Academy
4.
5.
6.
7.
8. YENİ RESİM BEĞENİSİ: PORTRE,MANZARA,NATÜRMORT
Avrupa kentlerindeki barok,rokoko,ampir,neogotik üslupların
karışımını yansıtan formların mimariye uygulandığı, Batı
edebiyatının etkisiyle tiyatro,öykü,roman gibi yeni edebi
türlerin ve vatan,milliyet,eşitlik gibi kavramların ilk kez
gündeme geldiği Tanzimat döneminde yoğun bir yenileşme
gösteren başlıca sanat dallarından biri de resimdi. 18.yüzyıldan
başlayarak Batı resmine duyulan ilgiyi yansıtan minyatür sanatı
19.yüzyılda hemen hemen terkedilmiş,görsel imge üretimi
minyatür yapraklarından ve duvar resimlerinden tuvale ve
portreye,manzara,natürmort gibi yeni türlere kaymıştı.Batı’da
akademik geleneğin temsilcileri olan Jean-Léon Géróme ve
Gustave Boulanger gibi ressamların yanında eğitim gören
Osman Hamdi Bey ve Halil Paşa gibi ressamlar,figüre ve figürlü
anlatımın uzantısı olarak portreye ilgi duydular.Padişah
portreciliği dışında bir anlayışın bulunmadığı ülkede sıradan
insanlara,en başta da kendi yakın çevrelerine
yöneldiler.Özellikle kadınları konu alan bu tür portreler
kadınların Tanzimat’tan sonra Osmanlı toplumunda daha
görünür olmaya başlayacağının ipuçlarını taşıyordu.
NEW GENRES IN PAINTING: PORTRAIT,LANDSCAPE,
STILL-LIFE
The years 1839-1876 were a time when Ottoman architecture
featured a mixture of the baroque,rococo,empire and
neogothic styles found in the
cities of Europe,Western literary forms like theatre,short
stories and novels were introduced to Turkish literatüre, and
concepts like homeland ,nationhood and equality first made
their appearance in Ottoman intellectual life. This was a period
of innovation in many spheres,painting being one of the most
notable. Traditional Ottoman miniature painting had begun to
reflect the growing interest in Western painting in the 18th
century,and in the 19th century was largely abandoned in
favour of paintings on canvas,particularly portraits,landscapes
and still-lifes. Ottoman painters like Osman Hamdi Bey and
Halil Paşa, who trained under Western European painters in
the academic tradition such as Jean-Léon Géróme and
Gustave Boulanger, became interested in portraiture. At a time
when Ottoman portraiture was restricted to portraits of the
sultans, they were the first to portray ordinary people ,above
all their own friends and family members. Their early portraits
of women mark the beginning of a new visibility for women in
Ottoman society after 1839.
9.
10.
11. TANZİMATTAN MEŞRUTİYET’E : SARAY VE SANAT
Tanzimat Fermanı’nın 1839’da okunuşundan I.Meşrutiyet’in 1876’da
ilanına kadar süren dönem, Osmanlı Devleti’nin siyasal,toplumsal ve
ekonomik yapısını Batılı anlamda düzenleyen bir dizi reforma tanık
oldu. Sultan Abdülmecid,babası Sultan II. Mahmud’un yenileştirme
girişimlerini devam ettirdi; saltanat sürdüğü 1839-1861 arasında
yönetim ve eğitim alanlarında önemli gelişmelere imza atmakla
kalmadı, yenilikçi bir kültür atmosferinin serpilmesine olanak
tanıdı.Sultan Abdülmecid’in bir yandan İstanbul’un çeşitli camilerinde
levhaları bulunan bir hattat, öte yandan Ferik İbrahim Paşa’ya Batılı
anlamda portresini yaptıran devlet adamı kimliği, bu dönemde
Osmanlı Devleti’nin geleneklere bağlı kalarak girdiği yenileşme
sürecinin aynası gibidir.Ardından tahta çıkan ve hem hat sanatına, hem
de resim sanatına ilgi duyan Sultan Abdülaziz de saltanat döneminde
(1861-1876) sanattaki gelişmelerin hevesli bir destekçisi oldu,saray
yaveri ressam Şeker Ahmet Paşa danışmanlığında Dolmabahçe
Sarayı’nda zengin bir ressam koleksiyonu oluşturdu.Abdülaziz
saltanatının ilginç bir yeniliği 1863’te Sultanahmet Meydanı’nda açılan
uluslararası fuar niteliğindeki Sergi-i Umumi-i Osmani’ydi.
Ayvazovski,Preziosi,Chelebowski gibi ressamların Osmanlı sarayının
emrinde çalıştığı, Guillemet’nin 1874’te Pera’da ilk resim akademisini
açtığı bu dönemde Sultan Abdülaziz heykel sanatına yönelik önyargılı
tutumu da kırmış, at üstünde bronz heykelini yaptıran ilk ve tek
padişah olmuştu.
THE OTTOMAN PALACE AND ART BETWEEN 1839 AND 1876
The period between the proclamation of the Tanzimat Reforms in
1839 and the First Constitution of 1876 witnessed a series of reforms
designed to bring about Westernisation of the political,social and
economic structure of the Ottoman Empire. During his 22-year reign
(1839-1861) Sultan Abdülmecid continued the process of
modernisation commenced by his father Sultan Mahmud II, not only
setting his signature to major changes in the spheres of government
and education, but allowing an innovative cultural atmosphere to
flourish.Sultan Abdülmecid was an accomplished calligrapher,whose
inscriptions can be seen in a number of mosques in Istanbul,and a
statesman who commissioned a Western-style portrait of himself by
the artist Ferik İbrahim Paşa. He therefore symbolises a process of
innovation that maintained respect for Ottoman traditions.His
successor and younger brother Sultan Abdülaziz was interested both in
the art of calligraphy and painting, and during his reign (1861-1876)
was a keen patron of the arts.Advised by the military painter Şeker
Ahmet Paşa,he established a magnificent collection of paintings at
Dolmabahçe Palace. One of the foremost innovations during
Abdülaziz’s reign was the Sergi-i Umumi-i Osmani (Ottoman
Exposition) held in Sultanahmet Square in 1863. During this period
European painters such as Ayvazovsky,Preziosi and Chelebowski
worked for the Ottoman palace,and in 1874 Guillemet opened the first
art academy in the district of Pera,Istanbul.Sultan Abdülaziz broke the
traditional prejudice against figurative sculpture,becoming the first
and only sultan to commission an equestrian statue of himself,which
was cast in bronze.