2. Amaçlar
Bu üniteyi çalıştıktan sonra,
■ Hücre ve özelliklerini,
■ Ve dokuları öğrenmiş olacaksınız.
3. SUNUM PLANI
Hücre
■ Uyarılabilme
■ Metabolizma ve Enerji Değişimi
■ Hücre Hareketliliği
■ Hücre Çoğalması
■ Hücre gelişimi ve Ölümü (Yıkımı)
■ Doku
■ Epitel doku
■ Bağ ve Destek Doku
■ Kas Dokusu
■ Sinir Dokusu
■ Özet
■ Değerlendirme soruları
4. GİRİŞ
Bakteriler ve virüsler gibi tek hücreli canlıların
dışındaki bütün canlılar, küçük yapı taşları kabul
edilen hücrelerden meydana gelmişlerdir.
İleri derecede bir yapıya sahip olan insan, hayvan ve
bitkiler pek çok sayıda hücrenin bir araya gelmesi ile
oluşmuşlardır.
Buna göre, canlı organizmanın en küçük yapı taşı
hücredir.
5. Biçimlerinin değişik olmasının yanısıra, en küçük
hücre yaklaşık olarak 2-5 mikronluk bir çapa sahiptir.
(lenfositler ve mikroglia hücreleri).
İnsan vücudunun en büyük hücresi olan yumurta
hücresinin çapı ise yaklaşık 120 mikrondur.
Herhangi bir yardım olmaksızın doğrudan görülebilir.
Hücrelerin uzunluğu da çok çeşitlilik gösterir.
Bazılarının boyları birkaç mikrometre iken, sinir
hücreleri uzantıları ile birlikte 100 cm.yi bulmaktadır.
6. Bütün hücreler beslenme, büyüme, uyarılara cevap
verme ve üreme özelliklerine sahiptirler.
İçlerinde hayati faaliyetlerin devam ettiği hücreler,
çeşitli görevleri yerine getirecek şekilde
düzenlenmişlerdir.
Bu nedenle hücreler, fonksiyonları ve görevleri
bakımından oldukça çeşitli yapılar gösterirler.
Basık, iğ şekilli ve polimorf olabilirler.
7.
8. Bütün hücreler aynı yapı planına sahiptirler. Basit
olarak nucleus (çekirdek) ve stoplazmadan
oluşmaktadırlar.
Ancak; olgun eritrositlerde nucleus yoktur.
Herbir hücre tipinde nucleus ve stoplazma,
birbirlerine göre belirli bir büyüklük ilişkisi
içindedirler.
Yukarıda belirtilen özellikleri ile hücre ancak ışık
mikroskopu düzeyinde görülebilir.
Elektron mikroskopu düzeyinde olmak üzere bir
hücrenin yapısına bakıldığında, hücreler de bazı
tamamlayıcı hayati organellerinin varlığı da görülür.
9.
10. Hücrenin esas yapısını oluşturan stoplazma, dıştan
ince bir örtü ile çevrilmiştir.
Buna hücre membranı denir.
Aynı şekilde hücre çekirdeği de yine bir memranöz
yapı ile kuşatılmıştır.
Hücre çekirdeğinin membran içindeki bütün yapısal
elemanlarına nucleoplazma adı verilir.
Hücre çekirdeğinin önemli ve hayati bölümlerinden
birisi de Desoxyribonucleinasit (DNA)dir.
Ayrıca hücre çekirdeğinde bir veya birkaç partikül
halinde Ribonucleinasit (RNA) de bulunur.
11.
12.
13. Bütün hücreler canlılığın tipik ve belirli özelliklerini
ortaya koyarlar. Buna göre hücreler :
■ Uyarılabilirler
■ Metabolizma ve enerji değişimi yapabilirler
■ Hareket edebilirler
■ Çoğalabilirler
■ Gelişebilirler (büyüyebilirler)
15. Uyarılabilme
Herbir hücre hormonal, kimyasal, elektriki ve termik
(ısı) etkenler ile uyarılabilir.
Bunlar hücreler için dış etkendir.
Bir de glikojen yapımı ve yıkımı gibi iç etkenler vardır.
Kısaca hücreler dış ve iç etkenlerle uyarılabilir.
16. Metabolizma ve Enerji Değişimi
Hücreler, oksijen (O2) ve basit moleküllü yapı taşları
ve gıda maddeleri alırlar.
Bunları bir dizi işlemlerden geçirirler. Sonuç ürünü
olarak karbondioksit (CO2), su (H2 O) ve
metabolizma artıklarını dışarıya verirler.
Hücrelerin bu özel faaliyetleri enerji sarfiyatları ile
ilgilidir ve faaliyetlerini buna göre düzenlerler.
17.
18. Hücre Hareketliliği
İleri derecede gelişmiş organizmalardaki bazı hücreler
yalancı ayaklar (uzantılar) oluşturarak hareketlilik
sağlayabilirler.
Bir tür çıkıntı olan bu ayaklar ile zararlı (yabancı)
maddeleri fagosite ederler.
Hareketleri sırasında yer değiştirmeleri de mümkündür ve
bu hareketlere ameboid hareketler adı verilir.
Spermiumlarda, hareket kuyruk kısımlarındadır ve
kırbaçımsı hareketler ile yer değiştirme mümkün olur.
Aynı zamanda hücre stoplazmalarında dalgalanmalar
şeklinde hareketler de meydana gelebilir.
Hücre yüzeylerindeki transport hareketleri ve kontraktilite
de bu konu içersinde bir örnek olarak verilebilir.
19.
20. Hücre Çoğalması-1
Bir organizmanın büyümesi ve gelişmesi, bu
organizmayı oluşturan hücrelerin bölünmeleri sonucu
çoğalmaları ile mümkün olur.
Daha sonra her iki kısım, ana hücrenin büyüklüğüne
erişir. Bölünme, stoplazma ve çekirdekte beraberce
meydana gelir.
Bu bölünme mikroskop aracılığı ile kolayca izlenebilir.
Hücrenin çoğalması, hücrenin büyümesine bağlı olarak
ortaya çıkar.
21. Hücre Çoğalması-2
Gerek hücre stoplazması gerekse hücre çekirdeği
ancak belli bir büyüklüğe kadar gelişirler.
Bundan sonra ikiye ayrılarak hücre çoğalması
mümkün olur. Buna hücre bölünmesi adı verilir.
Hücre bölünmesi amitoz (direkt) ve mitoz (indirekt)
bölünme biçiminde ve iki ana esasta oluşur.
Amitoz bölünme, mitoz bölünmeye göre daha az
görülür.
Mitoz bölünmenin de kendi içerisinde profaz,
metafaz, anafaz ve telofaz olmak üzere aşamaları
vardır.
22.
23. Hücre Gelişmesi ve Ölümü
(Yıkımı)-1
Canlı organizmanın yapı taşları olan hücreler, belirli
miktarlara kadar gelişim gösterirler ve belirli bir
büyüklüğe eriştikten sonra da bölünme yolu ile
çoğalmaya uğrarlar.
Hücrelerin canlılık süreleri çok değişiktir.
Bu süre eritrositler için 100-120 gündür.
Granulositlerin canlı kalma süreleri ise daha azdır.
Barsak epitel hücrelerinin canlılık süreleri de 36-48
saattir.
24. Hücre Gelişmesi ve Ölümü
(Yıkımı)-2
Bunlara karşılık, organizmada immüniteyi sağlayan
hücrelerin canlılık süreleri, birkaç yıldan on yıla kadar
uzayabilir.
Uzun süre canlı kalabilen sinir hücreleri de
organizmanın yaşlı hücrelerindendir.
Yüzeyel deri hücreleri gibi, bazı hücrelerde fizyolojik
yenilenme (rejenerasyon) söz konusu iken, kalp kası
ve sinir hücrelerinin yenilenebilme yetenekleri
yoktur.
26. Bütün hücreler canlılığın tipik ve belirli özelliklerini
ortaya koyarlar. Buna göre hücreler :
■ Uyarılabilirler
■ Metabolizma ve enerji değişimi yapabilirler
■ Hareket edebilirler
■ Çoğalabilirler
■ Gelişebilirler (büyüyebilirler)
27. DOKU
Aynı fonksiyon ve yapı biçimini gösteren hücreler,
hücreler arası madde ile bir araya gelip
bütünleşerek dokuyu oluştururlar. İnsan vücudunda
dört çeşit esas doku vardır:
■ Epitel doku
■ Bağ ve destek doku
■ Kas doku
■ Sinir doku
28. Bu dokular, bütün organların yapı materyallerini
oluştururlar.
Belirli iş ve görevler ile değişik dokuların bir araya gelişi
sonunda "organlar" oluşur.
Her bir organı oluşturan doku, bu organın fonksiyonuna
göre ve bu organa özgü olabildiği gibi, bir çok doku
türlerini de beraberce taşıyabilirler.
Birden fazla doku türünün birlikte yer almasına şu
örnekler verilebilir :
Kas lifleri, bağ dokusu, damarlar ve sinirler bir araya
gelerek "kas doku"yu oluştururlar.
Bez epiteli kanalcıkları, bağ doku, damarlar ve sinirlerin
bir araya gelmeleri ile de "böbrek“ oluşur.
29. Dokular, özel görevlerdeki aşırı yüklenmelere
(çalışmalara) hipertrofi (hypertrophie) ve/veya
hiperplazi (hyperplasie) ile cevap verirler.
Azalan faaliyetler ise atrofiye (atrophie) yol açar.
Dokuların diğer bir özelliği de "rejenerasyon" dur.
Bu sayede, herhangi bir nedenle doku kaybı ortaya
çıktığında, yeni doku oluşumu ile bu kayıplar
karşılanır.
30. Örneğin, normal olarak yaşlanan ve fonksiyon dışı
kalan hücreler, yeni yapılan hücreler ile dengelenir.
Bu duruma "fizyolojik" rejenerasyon adı verilir.
Ancak, şunu belirtmek gerekir ki, dokuların
rejenerasyon yeteneği de farklı derecelerdedir.
Ayrıca yaralanmalar sonucu iyileşen yara yerinde
ortaya çıkan yeni doku, bağ dokusu olup, gözle
görülebilen bir iz bırakır. Burada bir rejenerasyondan
söz edilemez.
31. "Dejenerasyon" ise dokunun bozulması, bir başka
deyişle kendine has özelliğini kaybetmesidir.
Bu duruma bağlı olarak kendine has özelliği olan
hücreler görev yapamaz duruma düşerler.
32. Yüklenmiş oldukları iş ve bu işin özelliğine göre, bazı
organlar bir araya gelerek sistemleri oluştururlar.
Sistemlerin oluşturulmasına şu örnekler verilebilir
:Burun, gırtlak (larynx), trachea ve daha küçük hava
yolları (bronchus ve bronchiolus), akciğerlerle birlikte
"solunum sistemi"ni oluşturur.
Kemikler, eklemler ve bağlar da beraberce "iskelet
sistemini" (pasif hareket apereyini) oluşturur.
33. İnsan vücudunda kaç çeşit doku vardır?
Birden fazla doku türünün birlikte yer
almasına örnekler veriniz. Sistemlerin
oluşmasına örnekler veriniz.
34. CEVAP
Aynı fonksiyon ve yapı biçimini gösteren hücreler,
hücreler arası madde ile bir araya gelip
bütünleşerek dokuyu oluştururlar. İnsan vücudunda
dört çeşit esas doku vardır:
■ Epitel doku
■ Bağ ve destek doku
■ Kas doku
■ Sinir doku
35. Hücrenin esas yapısını oluşturan stoplazma, dıştan ince bir
örtü ile çevrilmiştir.
Buna hücre membranı denir.
36. HÜCRE ZARI YAPISI VE
FONKSİYONLARI
Hücre zarı çift katlı fosfolipid molekülleri (fosfat içeren yağ
molekülleri) arasında düzensiz bir şekilde dağılmış protein
moleküllerinden oluşmakta ve kalınlığı 75-100 angstrom (7,5-10
nm) arasında değişmektedir
Fosfolipid moleküllerinin suyu seven (hidrofilik) kısımları zarın
dışa bakan ve sitoplazmik yönünde yerleşmiş iken suyu sevmeyen
(hidrofobik) kuyruk kısımları ise orta bölgeye yöneliktir.
Protein molekülleri ise; çift katlı fosfolipid yapının ya dışında, ya
bu yapıyı bir baştan bir başa kateder durumda, ya da bu yapının
içine gömülü şekilde yerleşmiştir.
37.
38. Hücre zarının en önemli görevi hücreyi dış ortamdan
ayırmak ve hücreye madde giriş ve çıkışını kontrol
etmektir.
Böylece maddelerin, özellikle hücre içine kolayca
girişine izin verilmemektedir.
Hücre zarının bu özelliği "seçici geçirgenlik" olarak
tanımlanmaktadır.
Hücrelere madde giriş çıkışının kontrolü hücre zarının
en önemli görevi olması nedeniyle, zardan madde
taşınması yollarından burada kısaca söz edilecektir.
39. HÜCRE ZARINDA MADDE
TAŞINMA YOLLARI
Hücre zarından madde taşınma yolları temelde
ikiye ayrılır.
Moleküllerin kinetik enerjilerine bağlı taşınma
sistemi (Pasif taşınma) ve
Hücresel enerjiye bağlı taşınma sistemi.
40. Pasif madde taşınması sırasında hücre enerji harcamaz.
Bu yolla Taşınma Sistemi
Moleküller veya atomlar konsantrasyonlarının yüksek olduğu
taraftan düşük olduğu tarafa doğru sahip oldukları kinetik
enerji ile difüzyona (yayılma) uğrarlar.
Maddeleri zarın bir tarafından diğer tarafına yönlendiren
en büyük etken konsantrasyon farkıdır.
Örneğin; bir X maddesinin konsantrasyonu hücre dışında
yüksek hücre içinde sıfır ise ve madde zarı kolayca
geçebilme özelliklerine sahipse X maddesi hücre içine
difüzyona uğrar.
41.
42. Difüzyon her iki taraftaki konsantrasyon
eşitleninceye kadar devam eder. Bu şekildeki pasif
taşınma sistemine, basit difüzyon da
denilmektedir.
Pasif taşınmanın diğer önemli iki tipi,
kolaylaştırılmış difüzyon ve ozmozdur.
43. Kolaylaştırılmış difüzyon
Bu sistemde de maddeler zardan konsantrasyon
farkı doğrultusunda taşınırlar.
Ancak basit difüzyondan farkı maddelerin zarı
geçebilmelerinde bir taşıyıcı molekülün aracılık
etmesidir.
Bazı moleküller gerek kimyasal özellikleri gerekse
büyüklükleri nedeni ile zarı kolayca geçemezler.
44. Bu nedenle zarın yapısında bulunan protein
molekülleri taşıyıcılık görevini üstlenerek, bu
özellikteki maddeleri konsantrasyonlarının yüksek
olduğu taraftan düşük olduğu tarafa doğru
taşımaktadır.
Hücrelerin önemli enerji kaynağı olan glukoz
molekülleri hücre içine bu yolla taşınmaktadır.
45. Ozmoz
Pasif taşımadaki kurallar doğrultusunda hücre
zarından su moleküllerinin geçişine ozmoz adı
verilmektedir.
Ancak ozmoz olayına suda çözünmüş olan
maddelerin çok önemli etkisi vardır.
Suda çözünmüş olan madde konsantrasyonunun
artması, su konsantrasyonunun azalmasına neden
olmaktadır.
46. Bunu bir örnekle açıklayacak olursak: Biri %1'lik, diğeri
%10'luk iki tuz çözeltisi ele alalım. %1'lik tuz çözeltisi 1 gr NaCl 99 gr su,
% 10'luk ise 10 gr NaCl 90 gr su şeklinde hazırlanmaktadır.
%1'lik tuz çözeltisinde su konsantrasyonu %10'luğa göre daha yüksektir.
Bu iki çözelti Şekilde gösterildiği gibi Na ve Cl iyonlarına karşı geçirgen
olmayan fakat su moleküllerine geçirgen özellikte "seçici geçirgen" bir
zar ile ayrılacak olursa, su molekülleri %1'lik taraftan %10'luk bölgeye
doğru difüzyon gösterir.
Buradan anlaşılacağı üzere su moleküllerinin net difüzyonu çözülmüş
partikül sayısının fazla olduğu bölge yönündedir.
47.
48. Çözünmüş madde miktarının, su moleküllerinin
difüzyon yönünü belirlemesi nedeni ile, çözeltilerin
ozmotik aktivitelerini tanımlıyabilmek için özel
terimler kullanılmaktadır.
Bunlar izotonik, hipertonik ve hipotonik
terimleridir. İzotonik iki çözeltide çözünmüş
parçacık sayısı ve su konsantrasyonu birbirlerine
eşittir.
49. Hipertonik çözelti, bir diğer çözeltiye göre daha fazla
çözünmüş parçacık sayısına, daha düşük su
konsantrasyonuna sahiptir.
Hipotonik çözelti ise bir diğer çözeltiye göre daha az
çözünmüş parçacık, daha yüksek su konsantrasyonuna
sahiptir.
Su molekülleri hipotonik çözeltilerden hipertonik çözeltilere
doğru hareket ederler.
%1'lik ve %10'luk tuz çözeltileri bu tanımlamalara göre
kıyaslanacak olursa; %10'luk tuz çözeltisi %1'lik çözeltiye
göre hipertonik, %1'lik ise hipotoniktir.
50. Organizmada da hücrelerin dışını
çevreleyen sıvı ortamı ile hücre içi sıvı
ortamı ozmotik aktivite yönünden
izotoniktir.
Hücrelerin dışını çevreleyen sıvının hücre
içi sıvıya göre hipertonik veya hipotonik
olması hücrelerin su kaybederek
büzülmesine veya su alarak şişmesine
neden olur
51.
52. Hücresel Enerjiye Bağlı Taşınma
Yolları
Maddenin hücre zarından taşınması sırasında,
hücre zarının aktif olarak rol oynadığı ve enerji
harcamasının yapıldığı taşınma yollarıdır.
İki temel gruba ayrılır.
Birincisi aktif taşınma
Diğeri ise endositoz ve ekzositoz dur.
53. Aktif tersine, maddeler konsantrasyonun düşük olduğu
taşınma
Bu yolla hücre zarından madde taşınmasında pasif
taşınmanın
bölgeden yüksek olduğu tarafa doğru adeta yokuş yukarı
taşınmaktadır.
Bu nedenle maddelerin taşınmasında bir taşıyıcı molekül
aracılık eder ve enerji desteği vardır.
Enerji, ATP (adenozin trifosfat) molekülünden sağlanır. Bu
yolla taşınan maddelere en çarpıcı örnek Na+ ve K+
iyonudur.
Sodyum aktif taşınma ile sürekli hücre dışına, potasyum ise
hücre içine taşınmaktadır.
54.
55.
56.
57. Endositoz miktarda maddenin hücre içine
Bir seferde çok ve Ekzositoz
(endositoz) veya dışına (ekzositoz) kitle halinde
taşınmasıdır.
Hücre zarında oluşan bir seri değişiklikle taşınacak
maddeler zara bağlı veziküller (kesecikler) içine
alınarak hücre içine veya dışına verilmektedir .
Endositoz ile sıvıların hücre içine alınmasına pinositoz
(içme), katı maddelerin (bakteri gibi) hücre içine
alınmasına ise fagositoz (yeme) adı verilmektedir.
58.
59.
60. HÜCRE ZARLARININ DİNLENİM
POTANSİYELİ geçirgenlik özelliğine bağlı
Hücre zarlarının seçici
olarak hücre içi ve dışı sıvılarının içerdikleri madde
konsantrasyonu farklılık göstermektedir.
Bu fark Na +, Cl- ve K+ iyonları için çok önemlidir.
Hücre dışındaki sıvıda Na+ ve Cl - iyon konsantrasyonu
yüksek iken, K+ iyonu konsantrasyonu hücre içinde
yüksek tutulmaktadır
61. Bu şekilde bir iyon dağılımı, hücre zarının içi ile dışı arasında bir
potansiyel farkı oluşturur.
Hemen hemen tüm hücrelerde hücre içi, dışına oranla daha
negatif bir potansiyele sahiptir.
Hücrelerin herhangi bir aktivite göstermedikleri dönemde
(Örneğin; Bir kas hücresi kasılma işlevi yapmıyor; bir sinir hücresi
uyarı iletmiyor, salgılama hücresi salgı yapmıyor ise) okunan bu
potansiyel farkına "dinlenim potansiyeli" adı verilir ve (-) ile
gösterilmektedir.
Dinlenim potansiyeli dokudan dokuya değişim gösterir ve aralığı -9
ile -100 mV arasında değişmektedir.
62.
63. Bütün hücreler aynı yapı planına sahiptirler. Basit olarak
nucleus (çekirdek) ve stoplazmadan oluşmaktadırlar.
64. ORGANELLER
Mitokondri
Şekli sosise benzeyen, çift katlı zar ile çevrili
yapılardır. Besinlerle alınan, şekerler ve yağlar gibi
maddelerin son ürün olarak CO2 ve H2O'ya kadar
yıkılarak ATP (adenozin trifosfat) sentezinin yapıldığı
organellerdir.
Bu nedenle mitokondriler hücrelerin güç kaynağını
oluşturmaktadırlar.
65.
66. Lizozom
Yuvarlak, zarla çevrili, içlerinde hidrolitik (eritici)
enzimleri içerirler. Hücrenin sindirim görevini
üstlenmiş olan yapılardır.
Hücre için fazla ve zararlı yapıları ortadan
kaldırırlar.
67. Golgi Kompleksi
Zar yapısında çok sayıda tübül ve veziküllerden
(kesecik) oluşmaktadır.
Hücre içinde sentezi yapılan çok çeşitli moleküllerin
(hormonlar, enzimler gibi) son şekillerinin verilip
paketlendiği ve hücre dışına gönderildiği yapıdır.
Özellikle aktif salgılama yapan hücrelerde sayıları
daha fazladır.
68.
69. Endoplazmik sistemidir.
Zar yapısında kanallar Retikulum
Bu kanallar sisteminin bir kısmında ribozom adı verilen
granüllü yapılar bulunur ve granüllü endoplazmik
retikulum adını alır.
Ribozom taşımayan bölümü düz endoplazmik retikulum
olarak adlandırılmaktadır.
Granüllü endoplazmik retikulumda protein sentezi, düz
endoplazmik retikulum da ise çeşitli steroid hormonlar
ve yağ sentezi yapılmaktadır.
70.
71. Sitoplazmada organellere ilaveten protein yapısında
mikroflament (ince lifler) ve mikrotübül (tüpçükler)
adı verilen uzun ve sert yapılar bulunmaktadır.
Mikrotübül ve mikroflamentlerin hücrenin iskeletini
oluşturduğu, hücrelerin şeklinin korunmasında, hücre
bölünmesinde ve hücre hareketlerinde önemli rol
oynadıkları kabul edilmektedir
72. Nükleus (Çekirdek)
Bölünme yeteneğindeki hücrelerde bulunur ve iki katlı
zar ile çevrilidir. İçinde nükleolus (çekirdekçik) ve
hücrenin genetik materyali bulunmaktadır.
Nükleus içinde bulunan kromozomlar DNA
(deoksiribonükleik asit) moleküllerinden oluşmuştur ve
genetik bilgiyi taşımaktadır.
73.
74.
75. Epitel Doku
Epitel doku (kısaca epitel), çok az bir ara madde ile
hücrelerin bir araya gelmesi sonunda oluşur.
Bu doku iç ve dış yüzeyleri örter ve aynı zamanda
bütün salgı bezlerinin önemli fonksiyonel kısımlarını
da meydana getirir (sinir dokusunda da hücreler arası
madde çok azdır ve bu bakımdan sinir dokusunun da
epitel kaynaklı olduğu ileri sürülmektedir).
Epitel, kan damarlarından diffüzyon yolu ile beslenir
(iç kulağın stria vascularis epiteli hariç).
Sinir lifleri ise çok az miktarda epitel içine kadar
ilerler.
76. Fonksiyonel olarak düşünüldüğünde epitel şu şekilde
ayrılabilir :
■ Örtü epiteli,
■ Bez epiteli,
■ Neuro-epitel (Duyu epiteli),
■ Myoepitel
77. Halbuki, hücre tabakalarının sayısına ve üst
yüzeydeki hücrelerin formlarına göre ele alınırsa,
aşağıdaki şekilde bir sınıflama yapmak mümkündür :
■ Yassı epitel (tek sıralı ve çok sıralı= tek katlı ve çok
katlı),
■ Kübik epitel
■ Prizmatik epitel (silindirik epitel)
■ Titrek tüylü epitel
■ Geçiş epiteli
78. Yassı Epitel
Bulundukları yer ve fonksiyonlarına uygun olarak, tek
katlı (sıralı) ve çok katlı (sıralı) olmak üzere ayrılırlar,
Örneğin, akciğerlerin en son hava odacıkları ile,
böbreklerin filtrasyon boşluklarında tek katlı yassı
epitel türüne rastlanır.
Aynı şekilde linfa ve kan damarlarının endoteli de tek
katlı yassı epitelden meydana gelmiştir.
Buna karşılık; ağız boşluğu, yutak ve yemek borusu
yapısında çok katlı yassı epitel yer almıştır.
79.
80. Kübik Epitel
Bu yapının hücreleri, kaldırım taşları gibi yüksek ve
geniş bir oluşum gösterirler.
Bunlar da yine kendi içinde tek katlı kübik epitel
(birçok salgı bezi yapısında rastlanır) ve çok katlı
kübik epitel (bunlar insanda sadece ter bezlerinin
açılma kanalları duvarlarında görülür) olmak üzere
ayrılırlar.
81. Prizmatik Epitel
Bu epitel türü zaman zaman "Silindirik epitel" olarak
da belirtilir.
Tek katlı prizmatik epitel mide ve barsakda, uterusda
ve bazı diğer organlarda görülür.
Çok katlı epitel türü ise, büyük bezlerin açılma
kanallarında (tükrük bezleri ve gözyaşı bezinin
kanalları gibi) görülebilir.
82. Titrek Tüylü Epitel
Hücrelerin serbest üst yüzlerinde ince ve hassas tüyler
bulunur.
Bu yapının tek katlı çeşiti tuba ve küçük bronşlarda,
çok katlı olanı da burunda ve büyük hava yollarında
görülür.
84. Geçiş Epiteli
Yassı epitele benzer görünümde ve çok katlı yapısal
özelliktedir.
Bu tür epitel yapıya idrar kesesi ve idrar yollarında
rastlanabilir.
Boş durumdaki idrar kesesinde çok katlı epitel yapısı
tarzını ortaya koyarken, dolu kesede basık bir durum
gösterirler.
Bu türde yüzeysel hücreler büyük olup, yer yer iki
hücre çekirdeği ihtiva ederler.
Epitel yapının çok değişik ve önemli fonksiyonları
vardır.
85.
86. Özet olarak bu fonksiyonlar aşağıdaki başlıklar altında
toplanabilir.
Koruma görevi : Vücudun dış yüzeyini ve vücut
içindeki boşlukların yüzeyini örterek (döşeyerek)
görevini yerine getirir. Derinin epidermisi gibi.
Sekresyon görevi : Vücut için gerekli ve faydalı
sekresyonu yapan salgı bezleri, epitel hücrelerin veya
epitelial organların biraraya gelmesi ile oluşur.
Salgı bezleri iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılırlar.
Canlı organizma için fevkalade önemi olan "hormanlar" iç
salgı bezi ürünüdürler ve doğrudan dolaşım sistemine
verilirler.
87. Resorpsiyon görevi : Barsakta görülen
çıkıntıların (villus) epiteli buna güzel bir
örnektir.
Vücut için faydalı gıdaların buradan emilime tabi
tutulması, yapıların önemini ortaya koyar.
Uyarı alabilme görevi : Duyu epitelindeki duyu
hücreleri buna güzel bir örnektir. Bu tür
fonksiyonel oluşum, en güzel örneği ile gözün
yapısında ortaya çıkar.
Buradaki hücreler görme duyusu ile görevlidirler.
88. Epitel doku nedir? Epitel doku fonksiyonel
olarak düşünüldüğünde kaça ayrılabilir?
Epitel doku, hücre tabakalarının sayısına ve üst
yüzeydeki hücrelerin formlarına göre ele alınırsa
kaça ayrılır?
89. CEVAP
Fonksiyonel olarak düşünüldüğünde epitel şu şekilde
ayrılabilir :
■ Örtü epiteli, ■ Bez epiteli, ■ Neuro-epitel (Duyu epiteli),
■ Myoepitel
Hücre tabakalarının sayısına ve üst yüzeydeki hücrelerin
formlarına göre ele alınırsa, aşağıdaki şekilde bir sınıflama
yapmak mümkündür :
■ Yassı epitel (tek sıralı ve çok sıralı= tek katlı ve çok katlı),
■ Kübik epitel
■ Prizmatik epitel (silindirik epitel)
■ Titrek tüylü epitel
■ Geçiş epiteli
90. Bağ ve Destek Doku
Bağ ve destek doku vücutta çok yaygın olarak
bulunur. Bu yapı, doku ve organların içinde ve
organların arasındaki boşluklarda yer bulur.
Vücudun bütünü içinde son derece önemli bir yer
tutar.
Bağ dokusu, kendi içerisinde pek çok açıdan
sınıflandırılabilir.
Örneğin, hücreler arası maddeye göre "şekilsiz" bağ ve
destek dokusu veya "şekilli" bağ ve destek dokusu
olarak iki esas gruba ayrılabilir.
91. Bağ dokusu, vücuttaki dokuları organlara, organları
da sistemlere ulaştıran bağlayıcı bir yapı olarak tarif
edilebilir.
Destek dokuda, ya destek (payanda) olma veya
metabolizma fonksiyonu ön plandadır.
Bu duruma göre eğer destek fonksiyonu ön planda ise,
metabolizma fonksiyonu azalmıştır.
Veya belirtilen durumun tamamen tersi de olabilir.
Destek doku da, kendi içersinde değişik tiplere ayrılır.
Kemikler ve kıkırdaklar destek dokuyu oluştururlar.
92. Kemikler
Kemikler pasif hareket organlarının en önemli
kısımlarını meydana getirirler.
Vücudun değişik yerlerinde, değişik yapı ve
durumlarda biraraya gelen kemikler, bir yandan
vücudun iskeletini oluştururken, öte yandan beyin,
omurilik, bazı duyu organları ve iç organlarını
koruyucu görevler de yüklenmişlerdir.
Belirli tarzlarda ve durumlarda biraraya gelen
kemikler eklemleri meydana getirerek, vücudun
hareketini sağlarlar.
93. Kemik Yapı
Bağ dokusu hücreleri özel fonksiyonel şekil kazanarak
kemik hücrelerini meydana getirirler.
Bunlara "kemik yapıcı" hücreler (osteoblast) adı
verilir.
Kemiğin esas yapısı, organik ve anorganik
elemanlardan oluşur.
Yetişkinlerde kemik ana maddesinin 2/3 kadarı
mineral
tuzlardan, 1/3 kadarı ise organik esas maddeden
(ossein) meydana gelir.
94. Taze kemikte, sözü edilebilir bir bükülme özelliği
görülür ki, bu durum kemik esas (ara) maddesi
içindeki bağ dokusu lifleri sayesinde sağlanır.
Bir kemikte organik kısmın yanması ile geriye mineral
çatı kalır.
Bu durumda kemiğin elastikiyeti ortadan kalkar ve
çabuk kırılır
95. Buna karşılık, asit ile muamele edilen bir kemikte
mineral tuzlar ortadan kalkar ve geriye sadece organik
kısım kalır.
Bu durumdaki kemikte kırılma görülmez. Fakat son
derecede küçük kuvvetler ile eğilme ve elastikiyet
gösterir.
Bu bakımdan kemiklerin fonksiyonel yapıları için,
belirli oranlarda olmak üzere, gerek organik ve
gerekse anorganik yapı taşlarının kemik yapısı içinde
yerlerini almaları şarttır.
96. Vücuttaki kalsiyumun %99'u kemiklerde kalsiyum
tuzları şeklinde depo edilmiş olarak bulunur.
Kalsiyum tuzları röntgen ışınları için geçirgen değildir
ve bu bakımdan röntgenografik tetkik ve teşhislerde
hekimler için önemli bir fonksiyon görürler.
97.
98. Kemik Şekli
Vücuttaki kemikler şekillerine göre kısa, uzun ve yassı
olmak üzere ayrılırlar.
Kürek kemiği (scapula) yassı kemiklere, el ve ayak
kemikleri kısa kemiklere örnek olarak verilebilir.
Uzun kemikler ise, boru şeklinde, içleri boşluklu
olarak tarif edilirler.
Kol kemiği (humerus) ve uyluk kemiği femur) bunlar
için en tipik örneklerdir.
99.
100. Makroskopik olarak kemikler iki ana kısımdan oluşurlar.
Kemiklerin yüzey kısımları sağlam yapı gösteren kompakt
bir tabaka ile sarılmıştır.
Bu kompakt yapılar arasında özellikle kemiğin orta
kısımlarında ise, gözenekli ve daha zayıf oluşmuş spongiöz
(süngerimsi) bölüm yer alır.
Bir diğer tarif ile, kompakt yapı, kemiklerde sanki bir
kabuk oluşturur.
Uzun kemiklerin uçlarında (epiphys) yer bulan gevşek
yapı içerisinde ise, özel şekillenmeler görülür.
Bu yapılaşmalar fonksiyonel bakımdan çok önemlidir.
101. Küçük gözenekleri birbirlerinden ayıran kemik
bölmeler, bu bölgeye intikal eden basınç ve çekme
kuvvetlerine göre düzenlenmişlerdir.
Aynı zamanda, kemiği oluşturan ağır maddenin
büyük kısmı da kullanılmadığından, kemik ağırlığında
azalma elde edilmiş olur.
Bir başka deyişle kemikte hafiflik sağlanır.
102. Bütün kemikler dıştan ince bir bağ dokusu örtüsü
(periost) ile örtülmüşlerdir.
Bu örtü, gerek kemiğin ve gerekse kemik iliğinin
beslenmesinde önemli görevler yüklenmiştir.
Özellikle kemik kırıklarında yeniden iyileşmede çok
büyük bir önemi vardır.
Kemikler ile ilgili olmak üzere aşağıdaki kısa bilgiler
verilebilir :
103.
104. Uzun süren mekanik etkiler (basınçlar) ile bir kemik, ilgili
yerde tamamen bozulmaya uğrayabilir.
■ Uzun zaman fonksiyon görmeyen uzuvların kemik
yapısında trabeküllerin incelmesi ile, kemikde önemli
oranda zayıflık ortaya çıkabilir (kemik atrofisi).
■ Vücuttaki kalsiyum miktarındaki bozukluk sonucu, bir
kemiğin mekanik dayanıklılığı ileri derecede azalır
(osteoporoz).
Bu duruma daha ziyade ileriki yaşlarda rastlanır.
■ Kemik kırıklarına "fraktür" adı verilir.
Kırık iyileşmesi "callus" oluşumu ile sağlanır.
105. Kıkırdaklar
Basınca karşı koyabilen ve basınç ile şekillerini
değiştirdikleri halde, tekrar eski formlarını kazanabilen,
elastiki yapılardır.
Bıçak ile rahatlıkla kesilebilirler.
Karakteristik olarak görülen kıkırdak hücreleri ve kuvvetli
gelişmiş hücreler arası elemanlar ile yapısal özellik
kazanmışlardır.
Kıkırdak hücreleri yuvarlak ve büyük hücrelerdir.
Çok defa iki hücre ileri derecede yakın olmak üzere
birbirlerinin yanında ve kendilerine ait boşluklarda
bulunurlar.
106.
107. Eklem yüzeylerini örten ve eklem aralarında yer bulan
kıkırdak yapı; yürüme, sıçrama ve sürtünme sırasında
önemli görevler yüklenir.
Vücudun değişik yerlerinde çeşitli görevler ile yer
bulurlar.
Hareketli eklemlerde, fonksiyonel yüzeyleri döşeyen
örtüler halinde bulundukları gibi, solunum yollarında,
burun ve kulağın yapısında ve kaburgaların bir
bölümünde de kıkırdak yapıya rastlanır.
108. Kıkırdak; hyalin, elastik ve fibröz olmak üzere üç esas
yapıda farklılaşmış olarak canlı organizmada yer
bulur.
Eklem yüzlerini döşeyen ve kaburgalarda bulunan
kıkırdak yapı hyalin özelliktedir.
Aynı şekilde, solunum yollarında da hyalin kıkırdak
yapıda elemanlar bulunur. Mekanik etkileri taşıyan
yerlerde ise elastik kıkırdak yapıya rastlanır.
Örneğin, epiglottis ve dış kulakta bu tür yapı görülür.
109.
110. Birbirlerine oldukça sık uzanan liflerin hakim olduğu,
büyük aralıklarda (boşluklarda) birkaç kondrositin yer
aldığı kıkırdak türü ise fibröz kıkırdak adı ile tarif
edilir.
Bu kıkırdak omurlar arasında bulunan discus
vertebralislerde, diz eklemi meniscusunda ve çene
eklemi discusunda görülebilir.
Kıkırdaklar perikondrium adı verilen bir örtü ile
çevrilmişlerdir.
Kıkırdak ana yapısı; oksijen, asit karbonik, glikoz, su
ve diğer küçük moleküllü maddeler için geçirgendir.
112. Kas Dokusu
Bu yapı, kasılma özelliğini taşıyan kas fibrillerinden
(myofibril) meydana gelmiştir. Kas dokusu
"myoglobin" ihtiva ettiği için kırmızı renkte görülür.
Fonksiyonel olarak kas hücreleri kasılma (kısalma) ve
uzama (gerilme) özelliğine de sahiptirler.
Aktif olarak fonksiyon gösterdikleri, bir başka deyişle
kasıldıkları için, hareket apereyinin aktif elemanları
olarak tarif edilirler.
Nitekim içi boşluklu organların küçülmeleri de bu
şekilde mümkün olur.
113.
114. Kas dokusu morfolojik ve fonksiyonel olarak
düşünüldüğünde aşağıdaki gibi iki esas gruba ayrılır :
■ Düz kaslar
■ Çizgili kaslar
Çizgili kaslarda kendi aralarında ikiye ayrılır.
■ İskelet kası
■ Kalp kası
115. Bazı ekollerde kalp kası doğrudan üçüncü bir kas türü
olarak kabul edilir.
Düz kaslar ile çizgili kaslar arasında bazı farklılıklar göze
çarpar.
Örneğin, düz kaslar otonom sinir sistemi, çizgili kaslar ise
somatik sinir sistemi tarafından innerve edilirler.
Ayrıca, düz kasların fonksiyonları irade dışı gerçekleşir ve
kasılmaları uzun zaman devam eder.
Buna karşılık çizgili kaslar irade dahilinde fonksiyon
gösterirler ve süratle kasılırlar.
Çizgili yapıda olmasına rağmen kalp kası da otonom sinir
sistemi tarafından uyarılır ve otonom olarak çalışır.
116.
117. Düz Kaslar
Bu kas dokusu özellikle damarların ve boşluklu
organların duvarlarında tabakalar meydana getirir.
Yavaş, ritmik, irade dışı ve otonom olarak çalışırlar.
Kas kontraksiyonu ile peristaltik hareketler ortaya
çıkar.
Bazı kimyasal maddeler ile otonom sistem uyarılabilir
ve buna göre düz kas fonksiyonlarıda değişir
(asetilkolin ile parasimpatik ve adrenalin ile de
simpatik sistem).
118. Fonksiyon sırasında, düz kaslar büyük bir enerji
harcamadan tonus (kasılma) durumlarını muhafaza
edebilirler.
Örneğin; idrar kesesi, uterus ve damar duvarı gibi.
Düz kas lifleri ortalama olarak 15-40 mikron
büyüklüğündedir.
Fakat bu boyutlar daha da büyüyebilir.
Örneğin, hamile bir kadının uterus duvarındaki kas
hücreleri 500 mikron kadar olabilirler.
119. Çizgili kaslar
İskelet Kası : Hareket sistemi içerisinde
fonksiyon yüklenmiş olan kaslar "çizgili kas"
yapısındadır.
Kaslar genellikle iskeletin bir yerinden başlayıp, diğer
bir yerine tutunarak sonlandıkları için bu adla tarif
edilmişlerdir.
Ancak, iskelet kaslarına, baş ve boyun organlarında da
rastlandığını belirtmek gerekir.
Örneğin; dil, pharynx ve larynx'in yapısında ve
oesophagus'un üst kısımlarında çizgili kas vardır.
Bunların iskelet yapı ile hiçbir ilişkisi yoktur.
120.
121. İskelet kasının temel fonksiyonel elemanı kas
lifleridir. Bunların kasılması ile hareket meydana gelir.
Kas lifleri, kollagen ve elastik liflerden oluşmuş bir
örtü ile dışarıdan bir manşon gibi sarılmışlardır.
Böylece kas demetleri ve kas grupları meydana gelir.
Vücut ağırlığının yaklaşık olarak %40'ı iskelet kasları
tarafından meydana getirilir. İskelet kaslarının lif
uzunlukları 15 cm'e kadar ulaşabilir.
Lif kalınlığıda 10-100 mikron arasındadır.
122. Bir kas, ardı ardına uyarıldığında, kasta yorulma
ortaya çıkar ve kontraksiyonu azalır.
Bu yorulma olayı, kas yapıda ortaya çıkan süt asitinin
artması ile görülür. Kas yorulmalarına karşı, sıcak
banyo ve masaj ile, kan ve linfa sirkülasyonunun iyi
bir şekilde sağlanması şarttır.
Sportif hareketler (antremanlar) ile kaslar
geliştirilebilir.
Sinir harabiyetine bağlı olarak veya kasların az
çalışmaları ile kas yapıda bir küçülme meydana
geldiğinde "atrofi" den söz edilir.
123. 1 mm3'lük küçük bir kas dokusunda yaklaşık olarak
200 çizgili kas lifi ve 700 kadar kapiller bulunur.
Dinlenme halinde bu kanalcıkların pek çoğu açık
durumdadır.
Böylece kas dokusu, ihtiyacı olan kanı rahatlıkla almış
olur. Kas dokusu içinde bulunan süt asiti, kapillerin
genişlemesine yol açar.
124. İskelet kaslarının büyük bir bölümü kiriş yapılar
aracılığı ile kemikler üzerine tutunurlar.
Ancak, yüzde bulunan bazı kaslar (mimik kaslar)
doğrudan kemik yapı ile bağlantı kurarlar.
Kiriş yapıların fonksiyonel önemi çok fazladır.
Kasın kontraksiyonu ile ortaya çıkan kuvvetlerin
azami miktarda ve doğrudan ilgili kemik yapıya
aktarılmasında kiriş yapılar önemli rol oynarlar.
125. Ayrıca bir eklemde, değişik eksenlere göre tesir eden
kasların fonksiyonları (eklem ekseni ve hareketin
yönü bakımından) ve kuvvetlerin aktarılması ile ilgili
olmak üzere kas kirişleri yer yer özel bir yapı ve
morfolojik bir karakter de kazanmışlardır.
Uzun kasların etrafını bir manşon gibi çeviren
apenevrotik kılıfları hatırlamak yerinde olur.
Kasların üzerlerini örten yapılar bazen daha zayıf bir
karakter gösterirler.
126. Bunlara fasia (fasciae) adı verilir.
Bu tür fasia örtüleri daha çok aynı fonksiyonu yerine
getiren kasları bir araya toplar.
Böylece bir bakıma kas grupları da fonksiyonel olarak
ayrılmış olurlar.
Bazen, yassılaşan ve genişleyen apenevrotik yapı,
vücutta oldukça sağlam bir koruyucu duvar görevini
yüklenir.
Buna en güzel örnek, bel ve sırt bölgesinde yer alan,
geniş ve yaygın yapıdır (fasciae thoracolumbalis).
127. Kalp Kası
Düz ve çizgili kasın özelliklerini beraberce gösterir.
Fakat, çizgili kas özelliği göstermesine karşılık, bu kas
yapısından oldukça açık farklılıkları da vardır.
İnce (histolojik) yapısına girmeden, kalp kasının
özellikleri, şu şekilde özetlenebilir :
■ Kalp kası hücreleri herhangi bir özellik göstermeden
dallanırlar ve büyüklükleri
yaklaşık olarak 100 mikron kadardır.
■ Kalp kası hücreleri birbirleri ardına bağlanmış
sonlanmalar halindedir.
Böylece kalbin bütün kas hücreleri, ortak bir ağ
oluştururlar.
128. Kas hücrelerinin birbirlerine eklenme yerlerinde "disci
intercalares" adı verilen
yapılar meydana gelmiştir.
■ Kalp kası devamlı çalışma özelliğine sahiptir. Sıkı
oluşmuş bir kapiller ağ aracılığı ile
kan beslenmesi eksizsiz sağlanır.
■ Çizgili kas yapısında olmasına rağmen, otonom
sistem tarafından uyarılır.
129. Kalp kasında rejenerasyon meydana gelmez. Ancak,
kalp kasında büyüme (hypertrophie) ortaya çıkabilir.
■ Kalp kasının, otonom sinir sistemi dışında,
kendisine ait olan ve elemanları kalbin duvar yapısı
içinde bulunan bir sinirsel uyarı düzeni daha vardır.
Bu sistemin düzenli olarak çalışması ve bölümler
arasında ileti koordinasyonu sağlaması, kalbin normal
fonksiyonu için son derecede önemlidir.
130. Düz ve çizgili kasları özetleyin ve
özelliklerindeki farkları açıklayın.
131. Sinir Dokusu
Canlı organizmada uyarıların alınması, duruma göre
değiştirilmesi ve iletilmesi sinir sistemi tarafından sağlanır.
Bu durumda canlı, çevreye hem uyum sağlayabilir ve hem
de iç organların karşılıklı düzen içinde çalışmaları sağlanır.
Böyle önemli bir görevi yüklenmiş bulunan sinir sistemi
(santral ve periferik) tamamlayıcı elemanları ile birlikte,
"sinir dokusu" tarafından meydana getirilir.
Embriyolojik olarak ektodermden gelişen sinir dokusu,
diğer dokulara göre hücre bakımından daha zengin bir yapı
gösterir.
Sinir dokusu; aşağıdaki komponentlerin bir araya gelişleri
ile ortaya çıkar.
132. Bu komponentler şunlardır :
■ Sinir hücresi (neuron)
■ Sinir hücresi uzantıları (dendrit ve axson=neurit)
■ Destek hücreleri (neuroglia=glia)
Yukardaki bu elemanlar arasında, besleyici kan
damarlarının varlığı da unutulmamalıdır.
133. Sinir Hücresi (Neuron)
Sinir hücreleri, omurilik ve beyindeki gri cevherde
önemli bir yer tutarlar.
Ayrıca, vücudun değişik yerlerinde düğümler halinde
bir araya gelmiş olarak da bulunurlar.
Bunlara "ganglion“ adı verilir.
Sadece beyin kabuğunda (cortex) 14 milyar civarında
sinir hücresinin bulunduğu araştırıcılar tarafından
belirtilmektedir.
134. Sinir hücrelerinin büyüklükleri de değişiktir. En
küçük hücreler, beyincik (cerebellum) kabuğunda
bulunan ve yaklaşık olarak boyları 4 mikron olan sinir
hücreleridir.
Bu hücrelerin en büyükleri ise, çapları 130 mikron
kadar olan ve beyindeki kortikal motor merkezlerde
yer alan hücrelerdir (Betz'in piramidal dev hücreleri).
135. Sinir hücreleri hiçbir zaman bölünerek yenilenmezler.
Bu önemli bir özelliktir.
Bu bakımdan, harabiyete uğrayan bir sinir dokusunda
yeniden oluşum sağlanamaz.
Herbir sinir hücresi, en azından bir uzantı ihtiva eder.
Sinir hücreleri tarafından alınan uyarılar, bu uzantılar
üzerinden iletilir.
Uzantılara "nörit" (neurit), nöritlerin hücreden
ayrıldıkları yere de "pol" adı verilir.
136. Sinir hücreleri, ihtiva ettikleri uzantı sayısına göre
ayırımlanabilirler. Bu ayırılımlanmaya aşağıdaki
örnekler verilebilir.
■ Bir uzantılı (unipolar) sinir hücrelerine gözün
retinasında rastlanır. Bunların sadece
aksonları vardır, dentritleri yoktur.
■ İki uzantılı (bipolar) sinir hücreleri bazı
ganglionlarda bulunurlar (kulağın ganglion
spirale'sinde). Aksonları dışında, bir de dentritleri
vardır.
137. Omurilik (medulla spinalis) önboynuz (cornu
anterior) hücreleri ise çok uzantılı
(multipolar) yapı gösterirler.
■ Pseudounipolar sinir hücreleri ise; spinal
ganglionlarda bulunurlar.
138.
139. Çok uzantılı sinir hücreleri çok değişik formda olabilirler.
Uzantılar, sanki bir ağaç dallanması gibi bir görünüm
ortaya koyarlar.
Kısadırlar ve hücre yakınında bulunurlar. Bunlara
"dentrit" adı verilir.
Buna karşılık, birbirlerine paralel olmak üzere biraraya
gelmiş, uzun sinir liflerinin oluşturduğu yapılara ise "axon"
(akson) denir.
Kendisi bir sinir hücresi olmamasına karşılık, uyarılabilen
ve bu uyarılma sonucu hormonal salgı yapan bez
hücrelerini burada önemle belirtmek gerekir.
Buna örnek olarak, diencephalon da bulunan ve sekresyon
yapan hücreler verilebilir.
140. Sinir Hücresi Uzantısı (Akson)
Herbir sinir hücresi sadece bir "axon" (akson) ihtiva
eder.
Bu uzantının görevi öncelikle uyarıları iletmektir.
Değişik uzunluktadırlar ve uzunlukları yaklaşık olarak
1 metreyi bulanları da vardır.
Akson, dışarıdan bir örtü ile kuşatılmıştır ve kendisini
saran örtü ile birlikte "sinir lifi" olarak tarif edilir.
141. Yetişkin insanlarda bütün sinir aksonları, miyelinli bir örtü
ile çepeçevre kuşatılmıştır.
Bu örtü belirli aralıklar ile düğüm şeklinde boğumlar
meydana getirir. Bunlara "Ranvier boğumları“ adı verilir.
Sadece bu boğumlardan madde diffüzyonu yapılır ve
böylece aksonun beslenmesi sağlanır.
Myelin örtü, dışarıdan ikinci bir kılıf ile tekrar
kuşatılmıştır. Bu ikinci örtüye "Schwann kılıfı" adı
verilmiştir.
Beyin ve omurilikte bulunan sinir aksonları, en dıştaki
Schwann kılıflarını kaybederler ve sadece miyelin örtüsü ile
kalırlar.
Böylece; miyelin kılıfının beyazlığından dolayı, beyin ve
omurilikteki bu bölgeler, açık renkte görülürler.
142.
143. Destek Hücreleri (Neuroglia=Glia)
Bu hücreler, sinir dokusunun destek ve beslenme
hücreleridir.
Destek hücreleri de kendi aralarında aşağıdaki şekilde
ayrılırlar :
■ Büyük hücreler (makroglia)
■ Küçük hücreler (mikroglia)
144. Burada sözü edilen büyük hücreler, glianın esas
yapısını oluştururlar.
Glia hücreleri, sinir hücreleri arasındaki boşlukları
doldururlar.
Öteyandan; bazen glia hücresi, aynen sinir sisteminin
bölümlenmesine uygun olarak, "santral glia" ve
"perifer glia" şeklinde bir ayırım ile de tarif edilir.
145. Glianın görevleri kısaca aşağıdaki gibi belirtilebilir :
■ Sinir hücrelerini beslenmelerini sağlarlar
■ Santral sinir sistemindeki transport olayında yer
alırlar.
■ İzolasyon ve mukavemete (savunma) hizmet
ederler.
■ Sinir dokusunun yaralanmalarından sonra prolifere
olurlar.
147. Özet
Bütün yüksek sınıf canlılarda, fonksiyonel ve morfolojik
olarak en küçük canlı birimini "hücre" oluşturur.
Hücrelerin yapı tarzları fonksiyonlarına göre oluşmuştur.
Örneğin, bir kas hücresi yapısal olarak, bir sinir hücresi
veya deri hücresinden tamamen farklıdır.
Fakat bunlara karşılık, bütün hücrelerin ana yapıları
aynıdır. Hücre membranı, sitoplazma, hücre çekirdeği
gibi.
Aynı şekilde, canlı hücrelerin ortak özellikleri de vardır.
148. Bu özellikler aşağıdaki başlıklar altında verilebilir.
■ Büyüme
■ Madde değişimi ve transport
■ Hareket
■ Fagositoz
■ Sekresyon
■ Uyarılabilme
■ Çoğalma
149. Değişik büyüklüklerde ve çeşitli görevler yüklenmiş
hücreler biraraya gelerek dokuları oluştururlar.
İnsan vücudunda dört esas doku görülür. Bu dokular
aşağıdaki başlıklar altında verilebilir.
■ Epitel doku
■ Destek ve bağ doku
■ Kas doku
■ Sinir doku
150. Doğaldır ki her doku kendi içerisinde, fonksiyonel ve
yapısal olarak alt gruplara da ayrılmıştır.
Dokuların biraraya gelişi ile de organlar oluşur.
Bazı organların yapısında farklı doku örneklerine
rastlamak mümkündür.
Yüklenmiş oldukları iş ve işin durumuna göre,
organların bir araya gelişleri ile de "sistemler" ortaya
çıkar.
151. Değerlendirme Soruları
1. Aşağıdaki özelliklerden hangisi sinir hücresinde
görülmez?
A) Uyarıları alabilme B) Uyarıları iletebilme
C) Dejenerasyon D) Rejenerasyon
2. Mitoz çoğalma kaç safhada medana gelir?
A) Üç safhada B) İki safhada C) Dört safhada D) Bir
safhada
152. 3. İnsan vücudunda en büyük hücre hangisidir?
A) Yumurta hücresi B) Sinir hücresi C) Kas hücresi D)
Epitel hücre
4. Gözün retinasında hangi çeşit sinir hücresi
bulunur?
A) Bipolar sinir hücresi B) Unipolar sinir hücresi
C) Multipolar sinir hücresi D) Pseudounipolar sinir
hücresi
5. Kıkırdakları örten yapının adı nedir?
A) Perikondrium B) Periost C) Stoplazma D) Fascia