SlideShare une entreprise Scribd logo
1  sur  56
Télécharger pour lire hors ligne
gerçek
sinema
aylık sinema ve fotoğraf dergisi
y ı l : 1 s a y ı: S aralık 1973
sahibi: eroI bayrakdar
yazı işleri sorumlusu: m e h m e t ö z d e m ir o ğ lu
yazışm a ve yönetim yeri: muhtar hüsnü sokak 31/6
fatih - İstanbul
sayısı: 5 tl., yıllık abonesi: 50 tl., altı aylık: 25 tl.
basılm ayan yazılar 2 tl.’lık pul karşılığı geri gönderilir,
dizgi: yönet m atbaası - baskı: zafer matbaası
son baskı tarihi: 30 ekim 1973
kapak düzeni: oğuz makal
içindekiler
taşk esti’de sinem a çalışm aları 2 oğuz m akal
bağım sız sinem aya doğru 8 erol b ay rak d ar
k a rik a tü r 11 oğuz m akal
tü rk ve dünya sinem asının konum u 12 aydın saym an
japon sinem asında yeni sol 16 tadao sato
(çev. oya kileci)
insan ve deney - tarkovski'nin evreni 21 ıvor m ontagu
(çev. reşit arınık)
paolo ve vittorio taviani ile söyleşi 30 (çev. e. gürkut)
haberler 34
fotoğrafçılık literatürüm üze kısa bir
bakış 35 burçak evıen
fo to ğ raf resm in yerini mİ aldı? 39 john canaday
(çev. oya kileci)
w inner film lerinin aldatıcı yapısı 40 abdullah anlar
cezayir savaşına su ik ast... 45 ethem alkan
baba 47 oğuz m akal
k açak 49 abdullah anlar
okuyucu m ektubu 51
Geri bıraktırılmış ülkemizde üretim ilişkilerinin genel
yapısının yarattığı sınıfsal farklılıklar sanat ve kültürü­
müze de yansınuştr.
Yoz burjuva kültürüne karşı toplumcu gerçekçi kültü­
rü emekçi halk kitlelerinin içinden çıkacak düşün ve eylem
savaşçdarının yaratacağı kesindir.
İşçi sinemasının yönetmenlerinden Chris Marker «Gü­
nümüze dek tüm sinemacılar burjuva kökenlidir. Şimdi si­
nema bir değişim içindedir ve değişim örgütlenme ile son
bulacaktır» sözleriyle bunu belirtmektedir.
Arkadaşımız Oğuz Makal bir yurt taraması sırasında,
Yeşilçam dışında bağımsız bir sinema yapan bir gurupla
tanıştı, onlarla çalıştı. Bolunun Taşkesti köyünde yıllardır
önlerine sürülen filmlerin kimin hizmetinde olduğunun bi­
lincinde olan bu gurup kendi sinemalarını, gerçek halk si­
nemasını oluşturmaya çalışıyorlardı.
Taşkesti köyündeki bu sinema olayı niteliği kesin be­
lirmiş, tam örgütlenmiş bir oluşum değU. Fakat ilerde olu­
şacak güçlü bir halk sinemasının önemli bir habercisi ol­
duğu da açıktır.
1
taşkesti de sinema
çalışmaları
oğuz mal
Arkadaşım ız Oğuz Makal «Küçük Kaçağın Özlemi
adlı film i çekerken.
Köroğlu der: Tepelerden bakarım
G ezlerim den kanlı yaşlı dökerim
B unca yıldır hasretini çekerim
A rkam sensin, kalem sensin, dağlar, he
Köroğlu
İlk varış Bolu. O radan da m inibüsle M udurnu. M udurnu gü
şirin bir ilçe. A hşap evleriyle, oym alı balkon ve pencereleriyle,
zulm am ış gelenekleriyle kendine özgü bir yer. Çam orm anlaı
yeşil ovalan, gürül gürül ak an suları aşa ra k T aşkesti köyüne u
tık. K üçük bir ova başlangıcında T aşkesti köyü. Çevresi orm
la rla bezeli, b ir kenarından M udurnu çayı geçiyor. O tobüsten i
inm ez gözüm üze ilk çarpan «T aşkesti O rm an İstihsal ve N akli
K ooperatifi» levhası oldu. Sıcak bir ilgi. «Hoşgeldiniz» diyen k
lüler, gençler. A ltı kahve haline getirilm iş iki katlı bir yapı
önünde durdu: «Uslay Filim Şirketi.»
H alk yaparsa güzel olur
Film şirketleri denilince ak la ilk kez İstanbul gelir Yeşilçs
gelir. «Yeşilçam Sokağı»nda iç-içe girm iş, bodrum katlaım dan.
tıla ra dek uzanan, duvarlarını cicili bicili afişlerle donatm ış şirk
2
ler gelir Bu şirketlerin her yıl y ap tık ları üç yüze yakın yoz ürün­
leri, salt ticari sinem a, halkı b ir güzel söm ürdükleri de... T aşkesti
köylülerinin İstanbul’dan, «Yeşilçam» sinem a düzeninden, soygun -
söm ürü sinem asından haberleri vardır.
T aşkesti köylüleri «kuş uçm az, kervan geçm ez» bu yerde k u r­
dukları şirketle «Yeşilçam» a k arşıdırlar. «Yeşilçam» m kişiliğinde
yansıyan, ticari, işlevsiz, çirkin sinem aya k arşıd ırlar. S orunlarını
anlatm ayan, dile getirm eyen, h alk tan yana olm ayan sinem aya k a r­
şıdırlar. E m peryalizm in çarpık bir k ü ltü r aracı olm aya yeltenen her
san ata da. Onlar, bir «Umut», bir «Ağıt», bir «Gelin» istem ektedir­
ler. Y anlış duym adınız; belge filim , k ısa filim den yanadırlar. T aş­
k esti orm an köyünde sinem aya tu tkun, bu etkin araçla değiştire­
bilecekleri çok şey olduğuna inanan 20 köylü bir şirk et oluştur­
m uştur. E ski adıyla «K araçom ak» köyünde.
Soruna çözüm gerek
Bolu ve yöresi «tarım da kapitalizm in gelişm iş olduğu, o rta ve
küçük m ülkiyet bölgesi» (*) sayılabilir. T aşkesti ve öteki orm an
köyleri geçim lerinin % 80 ni orm ancılığa bağlam ışlar. H er dönem ­
de ezilm işler. O rm an ağalarınca, O rm an T eşkilâtınca. Acılı, güç bir
yaşam ları var, yoksulluk var. S orunlarının düzenle iç-içe olduğunu
biliyorlar. Sorunlarını dile getirm ek, belgelem ek için «Yeşilçam » m
dışında sinem a olm az diyenlere, «olur» dem işler, elele vererek, işte
yapıyoruz...
Pilim yapm anın güçlüklerini biliyorlar. B ir dil olarak, b ir te k ­
nik olarak. A m a onların m u tlak a söylem ek istedikleri bir şey var.
S enaryolarıyla saptam ışlar diyeceklerini. ’
S ansür yine sansür
4.7.1934 tarihli, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selâhiyet K anunu’-
nun 6 ncı m addesine göre, «hariçten gelen filim lerin gösterilm esi ve
dahilde yapılan filim lerin çekilm esi Polisin iznine bağlıdır. Polis,
filim lerin ve senaryoların te tk ik ve m uayene işini alâkalı m ak am ­
la rla birlikte ve nizam nam esine göre yapar.» Bu tüzüğün am açla­
rın a uygun kesm e, biçm e ve y asaklam a işlem ini de A n k ara’da ça­
lışan «M erkez K ontrol Komisyonu» yerine g etirir. (P ek yakında
İstan b u l’a taşm ıyor.)
«O rm ankö3'lü H aşan» adlı senaryoda, orm an köylülerinin g er­
çek yaşam ları, acıları, söm ürüleri konu edinilm iştir. Ü stelik senar­
yo yazım tekniği açısından, bir çok «senaryoculuk» la geçinenlerin
pabucunu dam a a ttıra c a k denli m ükem m eldir, (istenilirse örnek­
lerini b ir başka sayıda veririz.) K öylüler dem işler ki, «güzel, bize
y a ra şır bir filim le işe başlayalım . Biz becerem ezsek, bize yardım
elini uzatacak, dostlara çağrıda bulunalım . A m a, ilk ürünüm üz bi­
zim m alım ız olsun, bizi anlatsın.. Film in çekilebilm esi için y u k a­
rıd a sözünü ettiğim iz K om isycn’un iznini alm ak gereklidir. «Or-
m anköylü H aşan» İn senaryosu sansürcülere gönderilir, öylesine su­
dan nedenlerle çekim ini y asak lar ki, M erkez K ontrol K om isyonu»
senaryonun, köylüler şaşak alır... «Hevesim iz kursağım ızda kaldı»
deıler, bu kez edindikleri bir 8 mm. lik çekiciyle K u rtu lu ş S avaşı’n a
3
T aşkesti köylülerinin kurduğu şirket
dayalı b ir öyküyü film e alırlar. 35 mm. lik t i r filim çekiyorm u
sına, yapım için gerekli tüm öğeleri yerli yerine koyarak, öze
Yediden yetm işe tüm halk görünür bu filimde. Sonuçta 100 d
k alık b ir filim o rtay a çıkar. T eknik olarak bozukluk da olsa, I
yoluyla seslendirdikleri filim bir çok köyde oynatılır, tik 8 mm
çekicilerinin p arasını çık artırlar. B ir «şevk» gelir T aşkesti’li'
dört elle sarılırlar bu işe.
O layın içinde yer alanlar
«O rm an köylülerinin söm ürüsünü belgelem ek için filim şir
kurduk» diyen, yaptıklarıyla, kişiliğiyle ora halkının içten s;
ve sevgisini kazanan, T aşkesti’de yaşayan em ekli binbaşı S
A car’a kulak verelim önce.
«Yıl 1962. A kyazı ve M udurnu halkı gerek tüccarların, ge
se kam yoncuların baskısı altındaydı. D oğduğum bu yere, doğa
kunluğum dan ötürü gelm iş, elim deki birkaç kuruşla ticaret y
yordum . B ir olay değiştirdi beni diyebilirim . V arı yeğu tek
inek olan, yaşlı adam ve kucağında taze çocuğuyla gelini, in
p arasını tam Ödeyemedikleri için, güç durum da kalm ışlardır
garlar bana, yardım ederim . îneği ger: veririm onlara. E.
gözlerim doluyor.) B irkaç yıl içinde geç.rr.mıe yetecek den., j
kazanm ıştım , ya köylü?!. Bu tü r olaylar her zam an om m-rtı,
m aktadır. K öylüyü birleştirm ek, aracıyı ortadan kald.rr:
la n dindirm ek gerekliydi. 1964’de köy koy delaşarak m an
leşm eğe çağırdım . Oniki kurucu arkadaş ile 1964 baharm ru Mut
nu ilçesine bağlı, bölge deyim iyle T aşkesti adı ver:, m bu y<
bir O rm an istih sal K ooperatifi kurduk. K ooperatif m anına o
m uhtarlık, yaklaşık olarak 29 köyünü alarak ça*.şmağa ko
dulc. A rdından, şehirlilerin elinde bulunan nakliye; .şıne el al
Üç yılın verdiği güçle köylülerim iz, kooperatifin caka geniş ö
de faaliyet gösterm esini, bunun için de kocpera:.::m izin k u r
4
day an ağ ı olan 6831 sayılı O rm an K anunu’nun 40. m addesi uy a­
rınca, orm an istihsalinin tam am ım ele geçirm esini arzuladık. İlk
teşebbüs olarak 5 adet kam yonun satın alınm ası, gerekli serm a­
yenin hem en toplanm ası, böylece o rtak ların elinde bulunan ken­
dilerine ait 13 kam yonla bir konvoy kurulm ası sağlandı. A racılar
olduğu kadar, O rm an T eşkilâtı da baskı yapıyor, halkın bu u y a­
nışından korkuyordu. K öylüm üzün kalkınm asını istem iyorlardı.
Ç ünkü biz boyun eğm iyor, rüşvet verm iyorduk. T aşkesti’nin güç­
lenm esi M udurnu ilçelerinin de hoşuna gitm iyor, m ahalli vergi m e­
m u rları ta h rik ediliyor, aleyhim ize ceza kesiliyordu. D aha sonra­
ları kam yonları o rtak lara devrettik, her o rtağ a bir kam yon sağla­
dık. B ugün kooperatife bağlı 23 dış n ak liy at kam yonu, 20 k ad ar
d a orm anda çalışan küçük nakliyat aracım ız var. K öylü hiç bir
aracı - tefeci olm adan ü rettiğ in i pazarlıyor. On yıl önceki gelirle,
bugünkü arasında % 100 a rtış var. A m a, sanırım orm an köyleri
arasında böylesine örgütlenen bir başka yer daha olsun. A sıl acı
olan da bu...»
«— Filim şirketinin kurulm asında çabalarınız, katkılarınız?»
«O rm an köylülerinin söm ürüsünü, yalnızlığını ve doğanın, bu
yöreye özgü güzelliğini belgelem ek için. Bu am aca ulaşm ak, şir­
k etin giderlerini karşılayabilm ek için, orm an ürünleriyle ilgili ti­
c a re t yapm ayı da ana sözleşm eye koydurduk. A yrıca, halkın tü ­
k etim ihtiyaçlarını karşılayacak, % 10 k ârı aşm ayacak şekilde sa­
tış yapacak bir yer de açm ak düşüncesindeyiz. K öylü aynı za­
m anda söm ürücü esnafı da dize getirecektir.
K ooperatifin o rtak ları filim şirketine de o rtak oldu.»
Şirkete adını veren genç bir öğrenci. N iyazi U slay, Siyasal Bil­
g iler F ak ü ltesi’nde okuyor. K öylülerin atılım ından sonra, onlarla
kaynaşıp, birleşlp bu şirketi kurm uşlar. «A m acım ız kooperatifti ön­
ce. A m a, öteki kooperatifle karışm am ası için böyle davrandık.» di­
yor. Sinem ayla yakından ilgileniyor, çevresini etkilem eğe çalışıyor.
Yirm i o rta k ta n oluşm uş filim şirketi önce. Sonra bir kişi ay­
rılm ış. K urucuların adları ve m eslekleri şöyle:
1. Siyam i G üngör (Şoför)
2. B edrettin O ral (Şoför)
3. E rdoğan G ürcan (Şoför)
4. M ücahit E raslan (Ç iftçi)
5. D ursun K a ra ta ş (Şoför)
6. Ali A ydaş (Seyyar Satıcı)
7. N u rettin Ü nal (B akkal)
8. H aydar K ılıçaslan (Şoför)
9. A hm et B ay kal (Ç iftçi)
10. S elâhattin K orkusuz (Şoför)
11. Siyam i ö zdem ir (Şoför)
12. M uhsin K orkm az (Terzi)
13. İzzet A rık an (Şoför)
14. H ay rettin A kşit (Terzi)
15. İrfa n Özel (Şoför)
5
Köylülerin Kiraladığı Kahve
16. H üseyin K orkm az (Şcför)
17. N ih at U slay (M em ur)
18. N iyazi U slay (ö ğrenci)
Bazı sorular ve yanıtları
H ayrettin Akşit kendisine yöneltilen sorulan şöyle yanıtladı:
Soru: — N asıl ve niçin bir filim şirk eti kurdunuz?
Y anıt: — A rk ad aşlarla bir aray a geldik. Çevrem ize ve toplu-
m um uza bir y a ra r sağlam ak um uduyla, şirketin çatısında to p­
landık.
S oru: — Sizce sinem a nedir? A m acı nedir?
Y anıt: — H ayatı, gerçeği, olayları tcsbit eder, bize gösterir.
Soru: — Sinem ayla neler yapm ak istiyorsunuz?
Y anıt: — G erçeği gösterm ek. G erçek T aşkesti köyünün şu du­
rum udur işte.
Soru: — T ü rk sinem asının bugün içinde bulunduğu durum u
nasıl buluyorsunuz?
Y anıt: — N e iyi, ne de kötü. A m a, yabancı film ler kalitesi de
yok.
Nurettin Ünal. Aynı soruları X. Ünal’a da sordum. İste ya­
nıtlan :
— M em lekete y a ra r sağlam ak, insanları eğitm ek . ;m. İkinci
plânda d a kazanm ak. Çalışacağız, bakalım zam an grsterecek.
T ek şikâyetçi olduğum nckta, şirketi elbirliğiyle kurduk ama, k a ­
rarların elbirliğiyle alınm am ası.
— Ö ğretir ve eğlendirir.
— D aha önce söylediğim gibi iş hep öğrenm eğe varıyor. H e­
pim iz cahiliz.
— N orm alin altında bir sinem a. Bazı filim -r; :z p ara etm i­
yor, bazıları iyi. M eselâ Y ılm az Gıiney’inkiler
6
Ali A ja a ş
— İleride istifade edelim. B ir yenilik olsun diye. E n kötü bir
yerde belki, am a en uygun h arek ettir yaptığım ız.
— Resim, söz ve m üzik bir aray a gelm iş. A nlam ası kolay.
— Bizim d e yapm ak istediklerim iz v ar tabii. B ir iki sen ar­
yom uz var.
— Sık sık sinem aya gitm em . Kesin bir şey söyliyem eyeceğim .
K em al K orkusuz
— Filim çevir m birlikte biı şeyler yapm ak.
— S anattır, yetm ez m i'’
— Hele bir y apılını, scauç drtaya çıksın.
— T ürk sinem ası mı. tu ttu rm u ş bir aylak yol, gidiyor işte.
N ihat U slay
— Söylem ek istediklerim izi, filim ler yoluyla söylem ek istiyo­
ruz. A m acım ız sinem a sanatına yakışır, halkım ıza yakışır filim -
leıdir. Ş irketin kurulm asında önayak olanlardan birisiyim . U ğ ra­
şıyoruz, didiniyoruz, m utlaka başaracağız.
M uhsin Ö zdem ir: Çiftçi. Ş irkete o rtak değil.
— Y ılm az Güney'in filim lerinin üstüne yok. H eyecanlı oluyor.
B ir şeyler anlatıyor. A ğ alara karşı çıkıyor. B azı filim lerin konu­
su çc.k sahte. Y abancı filim leri ancak A dapazarı ya da Bolu’ya
indiğim izde görüyoruz, iy i film ler görsek m em nun olacağız. D aha
çok aşka dayanan filim ler ilgi topluyor. Kovboy filim leri falan pek
sevilm iyor. Bazı ark ad aşlar bir şirk et kurup, filim ciliğe başladı.
Bizden başarı dilemek.
Köy ve Sinem a
T aşkesti köylüleri yürekten bağlanm ışlar sinem aya. Y a z -k ış
gösteri yapabilen kapalı bir sinem a salonları var. A yrıca şirketin
kiraladığı kahve de sinem a ihtiyacını karşılıyor. A kşam ları özenle
seçip, k iraladıkları filim leri köy halkına gösteriyorlar, ik i göste­
ricileri var. B ir arabaları. K ışın köy köy dolaşarak filim göste­
riyorlar. Sinem ayı en küçük orm an köyüne değin götürüyorlar.
Ş irketin bulunduğu yer, iki oda, bir salon, bir de konuk oda­
sından oluşuyor. Yeni satın aldıkları 16 mm. lik B eaulliau çekici­
lerinin yanı sıra, 8 mm. lik bir çekicileri de var. Y eterli aydınlat­
m a araçları, jen eratö r ve göstericilere de sahipler. Bu satırların
yazarının senaryosunu yazdığı ve yönettiği bir de kısa filim yap­
tılar. «Küçük K açağın Özlemi» adını taşıyan.
H iç um ulm ayan bir yerde, T aşkesti orm an köyünde, bu yılın
belki de en ilginç olgusu, köylülerin kurduğu bir filim şirk eti oluş­
tu. K öylülerin gerçekleştireceği, iyi sinem a, k ısa filim , belge filim
için .G erçekleri, d o ğ ru lan söylem ek am acıyla sinem a. G elecekteki
sağlıklı sinem ayı y aratm ak çabasıyla. K orkusuzca ve coşkuyla.
(*) S. Çelik, Y ansım a, A ğustos 1973, s. 77
7
bağımsız sinemaya doğru
G eri bıraktırılm ış ülkem izde, söm ürü-soygun düzenine egernen
güçler em ekçi halk yığınlarının en ucuz eğlence aracı olm a özelliği
gösteren sinem anın yoğun işlevsel değerini kendi çıkarları doğrul­
tusunda kullanm aktadırlar.
Söm ürü soygun sinem ası, Y eşilçam ’m ve em peryalist am açlı batı
sinem asının, yoz film leri em ekçi kitleleri toplum cu eylem yönünden
saptırm a, gerici özlem ler içinde devindirm eyi am açlam aktadır. Bu
durum , geri bıraktırılm ış ülkem izin, genel sosyo-ekonom ik yapısı­
nın, halk kitlelerinin m addi yaşam olanaklarını güvencesiz b ırak ­
m asına neden olan tüketim toplum u (piyango toplum u i y aratm a
isterlerine uygun olarak yürütülm ektedir. Yeşilçar.ım klâsikleşm iş
yöntem leri (fak ir erkek-zengin kız, zengin erk ek -fak ir kız v.b. tü ­
ründen anlatım ları) kitleleri sınıf atlam a gibi gerici özlem ler içine
düşürm e, tem el sorunlarına yabancılaştırm a işlevini bilinçli şekilde
uygulam aktadır. D ışa bağlı kapitalistleşm e süreci içinde olan ülke­
m iz ekonom ik yapısının zorunlu kıldığı kırsal kesim lerden, kentlere
göç sınıfsal yapıyı giderek belirginleştirm ektedir. Sınıfların yapısal
farklılıklarının belirginleşm esinin getirdiği (niteliksel yönü henüz
tem ellenm em iş olsa da) bilinçlenm e süreci içinde olan em ekçi halk
kitleleri, tem el sorunlarını konu alan, özyaşantılarını an latan film ­
lerin gereksinm esini duym aktadır. Y eşilçam içindeki bireysel çıkı­
şın tu tarlı örneği olan yönetm en Y ılm az G üney’in düşün yapısının
getirdiği olum lu sinem a örneklerinin gördüğü ilgi, efsaneleşen k i­
şiliği, bilinçlenm e süreci içindeki kitlelerin varlığını belirlem ektedir.
Sosyo-ekenom ik yapıda görülen gelişim ler karşısınd a Y eşilçam Si­
nem ası, bilinçlenm eyi yozlaştıracak, sap tıracak tehlikeli popülist
yöntem leri uygulam aktadır. Bu çok tehlikeli popülist akım , ulusal
sinem a, halk sinem ası kav ram ları ark asın a gizlenerek çıkm asına
karşın, bunların dışında, em ekçi yığınlara ihanet olgusunu g e tir­
m ektedir. Y eşilçam üa görülen k apitalist gelişm enin getirdiği te k ­
nik olanakların dışında önem taşım ayan bu popülist akım ın, yavan
film lerinin bazı sinem a y azarlarınca yanlış değerlendirildiği, dev­
rim ci sinem anın önem li yönetm enlerinden kabul edilen G lauber
R ocha ile kıyaslanm aya dek götürüldüğü de izlenm ektedir.
Y eşilçam ’ın yapısı içinde T ürkiye'de sinem a d a y ın a çözüm a ra ­
m a tav rın ı bireysel çıkışlar belirleyecektir. E gem en güçlerin, eko­
nom ik a lt yapısının, örgütlü ü st yapı kurum u olan Y eşilçam k arşı­
sında örgütsüz bireysel çıkış, T ürkiye’deki sinem a olayını olumlu
yönde etkilem e yollarını kendisine kapalı bulacaktır. G erçekçi bir
bakış bireysel çıkış tavrını, kişi k arakterinin, direnm e gücünün, en
önem lisi ideolojik yapısının tutarlılığının belirleyeceğini saptar.
bayrakdar
8
Genç Sinem a Toplu Ç alışm ası: «Grev» film inden
Geri bıraktırılm ış ülke T ürkiye’de Y eşilçam 'm söm ürü-soygun
sinem asından bağım sız, em ekçi halk kitlelerinin sorunlarına yöne­
lik, halk k ü ltü r ve sanatını y aşatacak örgütlenm iş gerçek sinem ayı
oluşturm a yolları aranm alıdır. Y eşilçam ’m söm ürü soygun sinem ası
dışında, bağım sız gerçek sinem anın oluşturulm ası güç olduğu öl­
çüde kcklü bir çıkış olacaktır. B rezilya’da bağım sız, devrim ci si­
nem ayı y aratan «Cinem a Novo» akım ı bu konuda ilginç bir örnek
olarak gösterilebilir. B rezilya'da geri bıraktırılm ış, dışa bağım lı ka-
pitalistleşm e süreci içinde ekonom ik yapı gösteren, egem en güçle­
rin siyasal baskı ve engellem esinin yürürlükte olduğu bir ülkedir.
B rezilya’da, Yeşilçam benzeri yozlaşm ış sinem a düzenine, egem en
düzene k arşı «Cinem a Novo» akım ı devrim ci, ulusal olm a niteliği
gösteren, bağım sız bir sinem ayı yaratabilm iştir. Bu çıkışın önde ge­
len yönetm enlerinden G lauber K ccha’nın «Göreceğiniz benim ülkem -
dir. Ç ürük bir düzenin içinde yaşıyor B rezilya ve bu çürüklüğün
içinde soluk alm aya çalışan insanlar. B ütün bunlar v ar ve olm am ası
gerek» (n sözleri unutulm am alıdır.
Yoz sinem anın savunucuları T ürkiye’de sinem a olayı üzerinde
düşünm enin Y eşilçam dışında olam ıyacağı savlarıyla o rtay a çık­
m aktadırlar. Sorun bizce açıktır. E gem en söm ürü-soygun sinem ası
düzeninden yana elm alı ya da em ekçi halk kitlelerinin sorunlarına
9
yönelik, gerçek ulusal boyutlar taşıyan bağım sız, örgütlenm iş bir
sinem a oluşturulm a sınılan yana olm ak. Term inoloji devrim cileri l !)
donuk kafaların a şunu sokm alıdırlar. Em peryalizm in sultası k a­
ranlık geçm işinin bütün deneylerinden y ararlan arak , dünya h alk ­
larını söm ürü yöntem lerini uygulam akta olduğundan, geri b ıra k tı­
rılm ış ülke halkları da em peryalizm e karşı verilen savaşların deney­
lerinden y ararlan arak yöntem leri sap tam ak zorundadırlar. E m per­
yalizm e karşı halk kü ltü r ve sanatını y aşatan O sm an Sembene,
G lauber Rocha gibi yönetm enlerin, devrim ci, bağım sız, m ilitan si­
nem a örgütlerinin, deneylerinden yararlanıp T ürkiye’de ki sinem a
elayım etkilem e yolları aranm alıdır. D iyalektik m ateryalizm den
sdzetm eye dek giden söm ürü soygun sinem ası savunucuları, ta rih ­
sel akış içinde yerlerini, fanatizm de, pratiksiz teorinin getirdiği
dogm atizm de bulacaklardır.
1969 da siyasal akış içinde ortaya çıkan, devrim ci, bağım sız
sinem a oluşturm a yollarım aray an «Genç Sinem a elayı da bu ko­
nuda ülkem izde yapılan çalışm alar arasında anım sanm alı, getirdiği
pratik ler değerlendirilm elidir. B olu'nun T aşkesti köyündeki sinem a
çalışm aları da Y eşilçam ’ın dışında sinem a olayı üzerinde düşünm e­
nin gerekli olduğunu kanıtlam aktadır. Ü lkem izde Y eşilçam ’dan ba­
ğım sız gerçek sinem a çalışm aları (tam örgütlenm iş ve tek n ik b a­
kım dan üst düzeyde olm asa da) yapılm ıştır ve bu çalışm alar ör­
g ütlenerek sürdürülm elidir. Yoz sinem anın savunucuları bu tü r çı­
kışların gelip geçici olduğu savlarına da varıyorlar. E gem en sinem a
düzenine karşı, örgütlenm iş sinem a çalışm aları k ısa dönem de gelip
geçici görünebilir. Bu tü r çıkışlar tarihsel birikim içinde yerini
alacaktır.
E gem en sinem a düzeninden bağım sız, devrim ci sinem a oluş­
turm anın karşısında, gerici sansür baskısı, ekonom ik olanaksızlık­
lar, film lerin dağıtım ve gösterim i gibi güçlükler belirecektir. Bu
güçlüklerin, egem en sinem a düzeninin, belirecek sorunların tam de­
ğerlendirm esinin yapılm ası ve örgütlenerek çözülm esi gerekir.
B rezilya'da halkın gerçek sinem asını y a ra ta n «Cinem a Novo;>
akım ının cnem li yönetm enlerinden G lauber R ocha’nın, «B aşlangı­
cında hepim iz daha çok am atördük. Şimdi gerçek birer profesyonel
olduk. Sinem ada teknik çok önem lidir; eskiye oranla bugün im kân­
la rın ız d ah a çok. B ir film çok paray a çıkm aktadır ve devletin her­
hangi bir yardım ı da bizim için söz konusu değil. Film lerim izi ken­
dim iz gerçekleştiriyoruz. Yeni film ler yapm ak, film lerim izin hede­
fine yani h alk a ulaşm asını sağlam ak am acıyla bir de dağıtım or­
tak lığ ı kurduk. B ugün sadece san at ve denem e salonlarını değil bü­
yük salonları da kapsayan etki alanım ız m evcut sözleri u m ut­
landı rıcıdır.
Ü retim ilişkilerine egem en güçlerin çıkarlarını koruyan sinem a
düzeninden, bağım sız, devrim ci sinem anm oluşturulm a çabası, ger-
çok halk sinem asının ön koşullarını y aratacak tır.
(D l'edinci S anat, sayı 7, G lauber Rocha Film lerinin Y apısal Çö­
züm lem esi, E rden K ıral.
(2) Yeni Sinem a, sayı 21-22-23, G lauber R ocha K onuşuyor.
10
11
türk ve dünya sinemasının
konumu 2
aydın sayman
C — Sosyalist Ü lkeler Sinem ası:
Sinem a, sosyalist devrim i başarm ış b ü tün ülkelerde devrim in
am açlarını ve nedenlerini halk kitlelerine, en kolay ve çabuk be­
nim settiren bir araç olarak kullanılm ıştır. H alk eğitim inin em rine
verilen sinem a, bu ülkelerde, hem toplum sal gelişim içinde diya­
lek tik anlam da yerini bulm uş hem de uygulayıcılarının elinde ken­
di kendini yenilem iştir. G ünüm üzde bütün sosyalist ülke sinem a­
ları devletin katkısıyla birer ulusal endüstri şeklinde kendini gös­
term ektedir. E m peryalizm in bırak tığ ı «yozlaştırıcı çirkef» m irası­
nı, bugün insan çabasının ve zekâsının «yüzakı» şekline getiren
sosyalist ülkeler sinem asının gelişm e dönem leri, bu yolda yapılan
deneyler gelecekte yapılacak çabalar için önem li b irer örnektirler.
Ve T ürk Sinem ası :
B aşta da belirttiğim iz gibi, bu yazım ızda, genel olarak dün­
yada özel olarak ta T ürkiye’de, sinem anın ilk b ak ışta göze çarpan
tem el özelliklerini yeniden gözden geçirm eyi am açlam ıştık. Böylece
ileride ayrı ayrı konu edineceğim iz, çözüm lem eye çalışacağım ız so­
ru n lar için k aba bir çizelge çıkarm ış olacaktık. T ürkiye’de sinem a­
nın ne gibi nitelikler gösterdiğini ve hangi yönde geliştiğini de k ı­
saca açık lay arak yazım ızı sonuçlandıralım .
Geri b ıraktırılm ış ülke sinem alarından söz ederken yaptığım ız
ayrım T ürkiye için de geçerlidir. T ürkiye’de seyirci kitlesine sunu­
lan filim ler kayn ak ların a göre yerli ve yabancı diye ikiye ayrılır.
Y abancı filim ler a) em peryalist ülke sinem alarının. b> em per­
yalizm in gizli ya da açık baskısı altındaki geri bıraktırılm ış ülke­
lerden (Y unanistan, O rtadoğu ülkeleri, G üney Kore, Form oza vs.)
ürünleridir. E m peryalist ülkelerin süper güçteki uluslararası dağı­
tım örgütleriyle yerli ithalci şirketlerin ilişkileri sonucu getirilen
filim ler - ki ekonom ik güç nedeniyle daim a birincilerin h er iste­
diklerini yapm aya güçleri yetm ektedir. - hem en bütünüyle em per­
yalizm in kitlelere aşılam aya çalıştığı m etafizik değerler sistem ini
en aşağılık biçimde yansıtan ürünlerdir. Y abancı filim lerin küçük
bir bölüm ünü de burjuva duyarlığı ve estetik anlayışı ile süslenm iş
y ap ıtlarla ilerici nitelikte y ap ıtlar m eydana getirir, ilerici nitelik
taşıy an y ap ıtlar: a) B izzat o ülkenin dağıtım organizasyonu, b) İt-
12
H udutların K anunu / A kad
halci şirketler - iş yapm az diye y a da bilinçli olarak c) Sansür,
d) Ö teki denetim gücüne sahip k u ru m lar tarafın d an engellenir.
Yerli sinem aya gelince; işletm eci tefeci egem enliğindeki T ürk
Sinem ası, ülkem izde içsel bir olgu olarak varlığını sürdüren em per-
yalizm in bu alandaki doğal sonucu olarak çarpıtılm ış k ap italist
bir yapı içindedir. (1) Y abancı filim lere karşılık korunm adığı gibi
alt yapı olarak da dışarıya bağım lı olan T ürk Sinem ası:
1) A rtı - değerin ya başk a tic a re t alanlarına ya da yıldızlar
aracılığıyla tüketim için kullanılm ası nedeniyle.
2) Ü lke içi pazara, yabancı filim ler nedeniyle ta m hâkim ola­
m am anın ve potansiyel bir seyirci kitlesinin reel seyirciye dönüş-
türem em enin yanında dış pazar kazanm anın da olanaksızlığı (K ıb­
rıs, Y unanistan ve O rtadoğu ülkelerinin y a rattığ ı pazarın önem li
boyutlara ulaşm ası da olanaksızdır.) Gibi dışsal ve içsel nedenler­
le sen derece yavaş ve sıçram a yapm ası im kânsız bir gelişim için­
dedir. D urgunluk da diyebileceğim iz bu olgu em peryalizm açısın­
dan olum lu bir dengedir, ö te yandan em peryalist nitelikteki y a­
bancı sinem aya ve yerli sinem adaki uzantılarına k arşı m illici ve
ilerici nitelikler gösteren bireysel u n su rlar ve onların az sayıdaki
yapıtları da vardır Y eşilçam Sinem asında.
C te yandan yine sinem am ızda « U lu sa l Sinem a», «Milli Sine­
m a» başlıkları altında, sinem a olarak örnekleri az olan am a yazı­
la rla tem ellendirilm eye çalışılan bir sinem a anlayışı d aha var. A s­
lında birbirinden ayrılan yönleri de bulunan bu iki kesim o rtak bir
sonuçta birleşiyorlar. Bu da; «T ürkiye’nin tarihsel gelişim inin, geç­
m işinin eteki ülkelerden ve h alklardan çok başka, bağım sız ve öz­
gün yalnarı olduğu, bu nedenle çelişkilerinin ve sorunlarının da çö­
züm lenm esinin değişik k ay n ak la rı ve yolları olduğu» iddiasıdır.
A çıkçası; «Asya Tipi Ü retim T arzı» na sahip olan A nadolu’da sı-
13
rufların oluşm adığı günüm üzde de henüz ta m anlam da varolm adı­
ğı, ay rıca halkın em peryalizm le ve onlarla kaynaşm ış işbirlikçi b ur­
juvaziyle çelişkisinin de düşünülem iyeceği, a n a çelişkinin batıcı ay­
dınla halk arasın da olduğu, bu alanda m ark sist çözüm ler g e tir­
m ek isteyenlerin de «aslında batıcılığın daha aşırı bir biçim inden
b aşk a birşey» olm adığı (2) ileri sürülm ekte ve buradan sinem a
ürünleriyle seiyrci arasında b ir söm ürü ilişkisinin olm adığı sonu­
cuna varılm aktadır. Böylece bu kesim p ra tik te yani Y eşilçam sine­
m asının halk sinem ası olduğu yargısında birleşm ekte, bu sinem a­
nın bilinçli sözcülüğünü yapm aktadır. (3)
T ürkiye’de gösterilen sinem a ürünlerini böyle sıralad ık tan son­
ra seyirciyle bu ürünler arasındaki ilişkilerden sözedebiliriz. Sos­
yolojik araştırm ası yapılm adığı için T ü rk sinem a seyircisinin kim ­
lerden ne oranda oluştuğunu som ut o larak sap tam ak olanaksızsa
d a büyük bölüm ünü işçi, şehirlileşm iş köylü ve d ar gelirli bü­
ro k ra tla r oluşturm aktadır. G eriye k alan bölüm de küçük b urju­
valardan m eydana gelir. (4)
Bu seyirci kitlesiyle yerli - yabancı filim ler arasın d a kurulan
ilişki şöyledir: A ydınları da içine alan zevkleri incelm iş küçük b ur­
ju v a çevre dışında kalan geniş kitle yerli ve yabancı film lerin ço­
ğunluğunu teşkil eden popülist, idealist y orum larla yüklü, izleyiciyi
«erotizm », «şiddet» vs. türünden u n su rlarla « k afa tem belliğine, sa­
pıklığa ve suç işlem eye» iten estetik açıdan bütünüyle çirkin ya­
p ıtları izler. B urada yerli filim seyircisi - yabancı filim seyircisi di­
ye bir ayrım sözkonusu değildir. T ersine, b ir yakınlaşm a vardır.
N itekim yerli sinem a, taklitçiliği en çok bu alanda yapar. Son ör­
nek şiddet unsurunu kullanan ‘k a ra te ’ filim leri ve bunların yerli­
lerinin çevrilm eye başlanm asıdır. U lu slararası bir söm ürü ve uyuş­
tu rm a m ekanizm asının cirit a ttığ ı b ir alan d ır bu. Popülist eğilimi
sürdürm ekle beraber geleneksel u n su rlara d a yaslanan «aşk, ko­
medi» türünden filim lerin yabancı ve yerlilerinin de seyircileri az
çok birdir. Bu alanda yerli sinem a, yabancı filim lerin taksitlerini,
aynı öze geleneksel un su rlar ve «m oral» k a ta ra k yapar. B unların
dışında kalan ilerici ya da gelenekçi - gerici ve işbirlikçi - çizgide
bulunan am a ulusallık ve ideolojik p ersp ek tif nitelikleri bulunan
filim ler şartlandırılm ış yığınlar tarafın d an d ah a az, küçük burjuva
seyirciler tarafın d an aydınlar, öğrenci kesim i dahil daha çok m ik­
ta rd a izlenir. Y abancı filim lerin ideolojik yapısı ne olursa olsun
estetik başarı taşıy an örnekleri de büyük şehirlerde yaşayan bu
kesim tarafın d an karşılık bulur.
Ve T ürk Sinem ası:
Bu ilişkilerden çıkan şu oluyor: hiçbir sa n a t türünün ulaşam ı-
yacağı genişlikte bilinçsiz b ir halk kitlesi, kendi k ü ltü r ve gele­
neklerinin sağlıklı unsurlarından kopuk, estetik bakım dan çirkin,
kendi kültürünü yozlaştıran ve getirdiği yoz değerler toplam ıyla
b irlikte idealist ve uyuşturucu bir bilinç form u aşılayan yabancı
ve yerli filim lerin sürekli baskısı altındadır.
Geri b ıraktırılm ış ülke sinem alarından bahsederken çeşitli ü l­
kelerde ulusal devrim ci bir sinem a için bireysel y a da örg ü tlü bir
14
şekilde m ücadele eden ve yapıtlarında aynı zam anda kaynağını halk
kültü rü ve geleneğinden diyalektik biçimde yararlanm ad an alan ye­
ni b ir estetiği de y arattık ların ı belirtm iştik. T ürk sinem asında ulu­
sal ve ilerici bir sinem a için bütün engelleyici şa rtla ra rağm en
çabalayan ve ü rü n veren san atçılar olm asına karşılık bütün yön­
leriyle bir örgüt çerçevesi içinde çalışm alar - yeterli birikim in de
olm am asr nedeniyle - olm am ış ya da gelişem eden dağılm ıştır. Gü­
nüm üzde yeniden ulusal devrim ci bir sinem a için şim diye k ad ar
yapılanları eleştirip doğrular taşıyanlarından y ara rla n a ra k alan
araştırm aları y apm ak gerekm ektedir. B unun için ilk b ak ışta göze
çarpan sorunlar şunlar olm aktadır:
1 — U lusal devrim ci sinem a için «sekter» likten başka bir an­
lam ı olm ayan, karşılaşacağım ız olayları ve sorunları yeni baştan
değerlendirm eden ya da baştan yoksayan anlayışa k arşı çıkm ak.
2 — B üyük çoğunluğu em ekçi halk kitlesi olan ve yerli - ya­
bancı sinem anın ürünleriyle beyinleri yıkanan seyirci kitlesinin eği­
lim lerini değerlendirm ek. B unun için de hem T ürk Sinem asının
şim diye k adarki ürünlerini hem de yabancı sinem a ürünlerinin y a­
pısını sosyolojik bir değerlendirm eye tâbi tu tm ak .
3 — H alk k ü ltü r ve geleneğinin diyalektik anlam da araçim l-
m ası ve ‘yeni öz için uygun bir biçim de kullanılm ası için çalışıl­
m ası.
(1) Bu alanda başvurulacak kaynakların en önem lilerinden biri.
Genç Sinem a’nm 15. sayısında «T ürkiye’de Sinem a Düzeni»
başlıklı yazısıdır.
(2) H alit R efiğ, «U lusal Sinem a K avgası», s. 158 H arek et yayın­
ları, İstanbul, 1971.
(Cüm lenin tam am ı şöyledir: «Bizim, T ürk toplum unun yapısı,
T ü rk insanının özellikleriyle ilgisiz, ta tlı su M arxistlerim izm
solculuğu, aslında batıcılığın daha aşırı biçim inden başka bir
şey değildir.»)
(3) Milli Sinem acılar ‘halk sinem ası’ kavram ında ulusalcılardan
ay rılm ak ta ve halk kitlelerini yozlaştıran sinem a ürünlerine
‘m oral’ açıdan k arşı çıkm ak talar. MTTB açık oturum unda da
beliren bu karşı çıkış soyut ve ‘tâli’ bir k arşı çıkıştır.
(4) Y azım ızda kullandığım ız ‘halk ’ kavram ı sosyolojik a ra ştırıl­
m ası yapılm adığı için som ut olarak belli olm ayan seyirci k it­
lesinin çoğunluğu em ekçi olan kesim i için kullanıldı. Bu po­
pülistlerin kullandığı anlam da «halk» değildir.
2. sayım ızda A ra Güleı-’in resim a ltı yazılarında «Fotoğ­
ra fta Teknik» ve «fotoğrafta sanat» yazıları te rs fo to ğ raf­
ların altm a konulm uştur. D üzeltir, özür dileriz.
15
japon sinemasmda
yeni soi
tadao sato
1960’lar Japon Sinem a E ndüstrisi için bir düşüş devresi olm uş­
tu. 10 yıl içinde, sinem a seyircilerinin sayısında 3/4 oranındaki
azalm anın yanısıra, sinem a endüstrisini tekeline alm ış büyük film
şirketleri iflâsa sürüklenm işlerdir. Bu sırad a küçük firm aların p i­
y asaya sürdükleri ucuz, pornografik film lerin çoğalm asıyla, büyük
şirk etler de ay a k ta kalabilm ek için kendi yapım larında seks ve vah ­
şet dozajını arttırm ışlardı, ö te yandan, bu dağılm a ve çökm eye k a r­
şın, bir avuç genç yönetm en Japon sinem asına yeni bir stil g etir­
m ekteydi. A m açları hem öz hem de biçim de değişiklik y aratm ak tı;
fa k a t bu çalışm alarında asıl gözettikleri ilke, kendilerini gelenek­
sel endüstri örgütlenm elerinden uzak tu tm ak tı. Shinsuke Ogavva
gibi yönetm enler yeni solu yansıtan küçük çap ta şirk etler kurdu­
lar. Bu genç yönetm enler sayesinde Japon Sinem ası son bir kaç yıl
içinde yeni bir evrim e girm iştir.
«Japanese L iberation F ront» (Japon K urtuluş C ephesi), «A
Sum m er in Sanrizuka» (S anrizuka’da Y az) 1968'de b ittikten sonra,
Ogavva, Sanrizuka köyüne yerleşerek, yerlilerle yaşam aya başladı
ve onlarla beraber Tokyo dışındaki N a rita ’da yapılacak yeni ulus­
lararası hava alanının yapım ını önlem ek için savaştı. Bu içinde y a­
şadığı olaylar «Japanese L iberation F ro n t (1970 ı. The Peopie at
the Second F ortress» (1971) adlı film lerin ve yapım ı sürm ekte olan
bir üçüncü film in yaratılm asına neden oldu. K öylülerin k ararlılık ­
larını, savaşm a k arak terlerin i gösteren «The Peopie at the Second
F crtress> (İkinci K aledekiler), yalnız Ogavva'nm şehir dışında y a­
şayan Japon’u anlam asını değil onun sorunlarına yaklaşm asını da
sağladı. Bu belgesele asıl değerini belirginlikle veren nitelik, ko­
m ün içindeki yaşantıyı derinlem esine özüm sem iş olm asıdır.
Aynı şeyler bana göre 1971’de İn g iltere’de gösterilen en iyi
Japon film i olan, T suchim cto’nun «M inam ata» sı için de söylene­
bilir. Film , M inam ata halkının kom şu Chisso F abrikasının döktü­
ğü civa bileşiklerinden zehirlenm esini konu edinm ekte ve halkla
fab rik atö rler arasındaki m ücadeleyi bütün ayrın tılarıy la verm ek­
tedir. Bu film de küçük ayrıntıların zenginliği ve anlatım daki do­
laysızlık seyirciye gerçeği daha iyi gösteriyor: doğru dürüst y ü rü ­
m ekten âciz çocuklar, yavaş yavaş tükenen büyükler, anaların ant
krizlerle sarsılışları.
Tsuchim oto, «M inam ata» d a dikkatim i çeken, h astaların ken­
dileriyle konuşm ak istendiğinde, ısrarlı susuşları oldu» diyor. Şöy­
16
le devam ediyor Tsuchim oto: «H em en hem en tüm nüfus, balıkçı­
lar ve ailelerinden oluşuyordu. Ve hepsi de kendi yakaladıkları
ürünlerden zehirlendikleri için âd eta utanç duyuyorlardı. A ynı böl­
gede fabrikada çalışan pek çok insan da vardı kuşkusuz; fa k a t faz­
la balık yem iyorlardı. B alıkçılar, geleneksel yaşam a biçim lerini
terketm eyip endüstri dışı kalm aları sonucu bu garip h astalığ a y a­
kalanm alarından sıkıldıkları izlenim ini b ırak tılar bende. F ak irlik ne­
deniyle h astaların ı evde bakm ak zorundaydılar ve açık bir protes­
to eylem i akıllarına gelm iyordu. Ö nlerine koyduğum uz m ikrofon,
gereksinm e duydukları açıklam ayı yaptırdı onlara.»
«M inem ata- da bana dokunan birşey de halkın sinem acılar
önüne çıkm aktan kaçınm ası, utanç duym ası oldu. Bu çok k a ra k ­
teristik bir em ekçi sınıfı saflığı gibi görünüyordu. T suchim oto’ya
bu konu üzerinde fazla durm am ış olduğunu söyledim.
«Soruna her zam an değişik bir açıdan bakm ak ve böylece fil­
mim de eksik kalan bir yen bulunduğu sonucuna varm ak m üm kün,
ö rn eğ in Chisso F a b rik a la rın d a k i işbirlikçi guruba hiç değinm e­
dim. Bu sendika değrudan doğruya fabrikanın sorum lu bulundu­
ğu çevre kirlenm esinin oluşum devresinde m ücadeleye k arışm a­
m ıştır. B uradaki soru işçilerin böyle bir m ücadeleye girebilecek
durum da olup olm am alarıdır. K avgada kendine düşeni yapm ayana,
zayıflığı nedeniyle hücum edilir. Biz bu zayıflığı zaten bilm ektey­
dik. G erçekten bu konuda söylenecek pek fazla şey yok.»
H a tta fabrika işçileriyle evlerinde konuşm aya kalktığınızda
bile kaçam ak cevaplar alırsınız. ‘Sizin burada am açladıklarınızı
r.iiiycrum fak at tu konuda pek sizin gibi düşünm üyorum ’ gibi.
Ya ca benzeri cevaplar Bu yüzden, fazlasıyla ezilen bu grubu
kesin olarak verebilm ek için bu tü r şeyleri film den çıkardım .»
Tsuchim oto kesin bir yol izlem ekte: balıkçıların acılarını an a­
liz etm ek, açıklam alar yapm ak yerine, insanların bu acıları kişi­
sel olarak anlam alarını sağlam aya çalışıyor. T suchim oto’ya göre
en cnem li şey acı çeken topluluğu düşünce ve ülküde b irleştir­
m ektir. «M inam ata» bu uyarm ayı sağlam ayı am açlıyor.
D ikkati çeken sahnelerden birinde olay kurbanlarının istek ­
leri akılcı ve m antıksal olm aktan u zak izlenim ini bırakm akta.
Chisso Ş irketi’ne karşı çıkabilm ek için sem bolik birer payın ken­
dilerine verilm esini isteyecekler fa k a t davalarına bakan av u k atla
anlaşm azlığa düşeceklerdir. A vukat bu tak tiğ i etkisiz ve olum suz
bulm aktadır: «Bütün yaptıklarım ı bozdunuz. B iraz daha sabretsey­
diniz hoşnutsuzluğa m eydan verm eksizin tazm in at alabilecekti­
niz...» F a k a t M inam ata halkı için olay a rtık p arasal bir k arşılıkla
kapatılabilecek gibi değildir. P arad an önemlisi, haksızlıkların o rta ­
ya çıkarılm ası ve Chisso yöneticilerinin küçük düşürülm esidir.
özenli b ir hazırlık sonucu (özgünü 2 sa a t 47 dak.) uzun bir
film o rtay a çıkarılm ış. Tsuchim oto film den sadece m ilitanların ve
M inam ata’lılara acıyanların olduğu bölüm leri çıkarm ış. A cı çe­
kenleri olduğu gibi bırakm ış.
«Sanrizuka - The People a t the Second Fortress», «ikinci K a-
ledekiler» de, Shinsuke O gaw a’nın kam erası da aynı belgesel ta -
17
M inonıata OGAVA
rafsızlığı izlem iştir. Film in son sahnesinde seyirci, köylülerin, böl­
geyi ele geçilm ekle görevli hüküm et kuvvetlerine karşı koym ak
için y aptıkları siperlere götürülm ektedir. Siperlerdeki bu gezi her
gazeteci ya da film ciye nasip olmaz. K öylü olayları izleme iznini
ancak kendinden yana olduğuna inandıklarına verir.
O gaw a’nın grubuna güvenilm iştir. G rup köylülerle aynı s a a t­
te yatıp k alkm akta, bir yandan da çekim i sürdürm ektedir. K öy­
lülerden savaş arkadaşı m uam elesi görm ekte, her tü rlü bilgiyi al­
m ak ta ve istedikleri her sahneyi çekebilm ektedirler. S anrizuka Sa-
vaşı’nı an latan bu seri film ler, m ahkem ede köylüler aleyhine k u l­
lanılabilecek sahneler bile içerirler. K öylüler tehlikeli d av ran ışlar­
da bulunur ve polise ta ş ata rk e n kam eranın farkındadırlar. A m a
o’n a güvenm ektedirler. Bu, O gaw a’nm yapıtının k a rak teristik özel­
liğidir. Jap o n y a’daki öğrenci olayları sırasında TV’cilerin polisin
ark asın a gizlenerek çekim yapm aları ve böylece seyircinin sadece
polisin ark asın ı izleyebilm esine ilişkin şikâyetler çoktu. S anrizuka’-
da ise k am era doğrudan doğruya b arik atların içine yerleştirilm iş­
tir. O gaw a ilk film i olan «Sea of A dolescents», (Y etişkinlerin D e­
nizi )nde de önce b ir m ilitan grubuna aylıklı olarak yazılm ış, g ru ­
bun güven ve onayını elde edene k a d a r tek bir fotoğraf çekm e­
m işti.
N oriaki H oshi’nin «The T renches Continued (Siperler’in D e­
vam ı), 16 mm . ile çekilm iş 50 dakikalık bir film . 1950’lerde Suna-
gavva’da A m erikan yayılm alarına karşı çarpışm a alanı olm uş ve
son zam anlarda eski A m erikan kuvvetlerinin yerine geçen Japon
K uvvetlerine k arşı direnişlerin yeraldığı arazinin sahibi ile m ili­
ta n öğrencilerin diyalogunu anlatıyor.
A razi A oki’ye, pasifist bir köylüye aittir. D evlet çevreyle be­
rab er o’nun toprağını da alm ak istediğinde kabul etm em iş ve öğ­
rencilerin b urad a siperler yapacağını bildiğinden toprağını onlara
k iralam ıştır, ö ğrencilerin yapacağı dem ir savaş kulesi sonraları
g arip gelm eye başlar o’na. K ulenin yapılacağı gün polis çağırır.
F ilm in ikinci bölüm ü genellikle Aoki ile öğrencilerin ta rtışm alan y -
la sürer. Bu sem patizan köylünün, kendi istekleri biraz aşıldığında
polis çağıran üniversite yöneticilerinden, öğrenciler üzerindeki e t­
kisi haricinde pek farkı yoktur. Sunagaw a öğrencileri bu b an şsal
karşı-koyuşu yenilgi olarak nitelendirm eliydiler. H oshi’nin yap ıtı­
nın üstünlüğü, her ne k ad ar öğrencilerin görüşlerine ay k ırıy sa da,
vurgusunun bu çelişki üzerinde olm asındadır.
B ir başka film de N D U ’nun (N ihon D ocum entalist U nion) yap ­
tığı, O kinaw a A dası’ndaki ucuz genelevciliği an latan belgeseldir.
«Bu işte K apitale G erek Yok», fak ir fahişelerin konuşm alarını,
şarkılarını, «Zengunro» (A m erikan Ü ssündeki Japon işçileri B ir­
liği) ve O kinaw a'li öğrencilerin siyasal kavgalarını, zenci A m eri­
kan A skerleri ve Japon turistlerle yapılan röp o rtajları içeriyor.
O kinaw a hakkında daha önce çekilen film lerde, asıl ada, Hondo
A dası halkının ilgisi çekilm eye çalışılıyor ve takım ad alard a A m e-
rik alılar'm varlığı sonucu o rtay a çıkan sorunlar ele alınıyordu. N D U
film lerinin özelliği ise «vu/gu»nun, bir endüstri alanı haline g eti­
rilm iş H cndo A dası’nda yokluğu çekilen k ay n ak la r üzerinde olm a­
sı. A danın bu «kaynaklara sahip çıkm ası gerçeği,» sayısız ad a fa-
hişelerinin ağzından duyarlı bir biçimde anlatılıyor. O ysa b u fa ­
hişelerin m üşterilerinin çoğunluğunu adadaki A m erikan A skerleri
oluşturuyor.
O kinaw a’dan sözederken, küçük b ir firm a olan M um yosha'ya
a it bir belgeselden de söz edilmeli. «To Live» (Y aşam ak). Bu fil­
m in genç yönetm enleri, R yuyku T ak ım ad aların a dahil küçük bir
ada olan W atakashito'nun 2. D ünya Savaşı sonlarındaki trajed i­
sini anlatıyorlar. Savaş sona ererken P asifik ’in bu yanında süren
şiddetli çarpışm alarda ada halkının y a n sı topluca in tih ar etm iştir.
Geride k alan lar olayı aydınlatacak b ir ipucu verm em işlerdir. F il­
m in çekim i sırasında yapılan a ra ştırm a la r sonucu, doğruluğu k a ­
bul edilm iş bazı tarih sel gerçeklerin (örn. halka in tih ar em rini J a ­
pon S avunm a K uvvetleri K om utanı’nın verdiğinin) doğruluğu konu­
sunda kuşk u lar o rtay a çıkm ıştır. Geride k alan lara yöneltilen so­
ru lard a ise halk, gerçekler üzerinde anlaşm azlığa düşm ekte, ta r ­
tışm alar çıkm aktadır. K am era bu tarihsel in tih ar olayını daha
fazla aydınlığa çıkaram am ış, ancak belli bir nok tay a gelebilm iştir.
Film gösterilirken dağıtılan bir açıklam ada şöyle deniyor: «Ola­
yın aslını bulm aya çalıştık fa k a t yeni gerçeklerle k arşılaştık ça k a ­
m eram ızı bu trajed i üzerinde netleştirm em iz de o denli güçleşti...»
A raştırm aların ı daha ileriye götürem em iş olm aları yenilgi olarak
düşünülebilir fa k a t entellektüel dürüstlükleri gerçekten övgüye de­
ğer. Film in anlatım biçimi bir gencin gezi anıları - kişisel a ra ş tır­
m a özelliği gösterir.
H alkın bu yeni, bağım sız sinem aya karşı tutum unu da belirt­
m ek gerekir. H alk başlangıçta bazı ünlü yönetm enlerin büyük şir­
ketlerden koparak, kişisel kazanç sağlam aya yöneldiğini düşünm üş­
tü. ilk harek etler için bundaki gerçek payı çoktur. D aha sonraki
devrede ise genç sinem acılar henüz isim yapm adan büyük şirk e t­
lerden ayrılıp fazlasıyla ilgi gören film ler yaptılar. (K oji W aka-
m atsu «blue» film sahasında, O gaw a «Sanrizuka» ile) üçüncü ve
sen dgvrede ise W akam atsu ve O gaw a’ya benzem eyen bazı çok
19
genç sinem acılar o rtay a çıktı. B unlar sinem a pratiğinden yoksun,
büyük ekiplerle çalışm am ış gençlerdir. «The T renches - Contiııued»
(Siperler’in D evam ı) nın yapım cıları bu g ruba girer. Ve şimdi genç­
ler sinem a y apm ak için kendi araların d a p a ra toplam aktadırlar.
Bu yeni bağım sız sinem anın kökleri öğrenci film lerine dayanm ak­
tadır. Sinem ayı film göstererek, kitap okuyarak y a da g ru p lar a ra ­
sı eleştirilerle öğrenm eyi yeterli bulm ayan üniversite g ru p la n ve
sinem a kulüplerinden doğm uştur. Son 10 yıldır kendi film lerini
yapm aya başlam ışlardır. B unun sonucu Japonya’da da m ini - ko­
m ünikasyonlara rastlıyoruz.
K itle a ra c ı olarak milli yayın, radyo ve TV bu olayları de­
rinlem esine verm ediği sürece m ini-kom ünikasyonlar kendilerine ait
küçük köşeyi ko rum ağa devam edeceklerdir Sunagaw a buna ör­
n ektir. B üyük haberleşm e araçları «demir savaş kulesim den he­
m en hiç söz etm em işlerdi. Yine mini - kom ünikasyonlardan birin­
de, N orihiko O nozaw a’nın «Recovery and Liberation», (D erleniş ve
K u rtu lu şlu n d a, yüksek okullardaki iç huzursuzluk işlenm ektedir.
Gerçi TV öğrenci hareketlerini gösterm ekteydi am a hiçbir zam an
okullara içerden bakm am ıştı.
A raların d a geleneksel yöntem lerle film yapm a eğilim inde olan­
la r da yok değil. Bu akım ın, sanatlarını büyük şirketlerde öğrenen
ilk yönetm enleri çok ucuza film yapabilecekken yine de 10 m ilyon­
luk b ir bütçeye gereksinm e duym aktadırlar. O nları izleyenler, ör­
neğin «The T renches Continued» un yapım cıları ise film lerini bir­
kaç yüzbine m aletm ekteler. Bu çeşit bir bütçe «Rebellion in th e
A rm y» (O rduda İsyan) m yapım cıları gibi bazı g ru p la n etkilem ek­
te ve çalışm alarını kısıtlam aktadır. Bazı sinem a m eraklıları son
zam anlarda K onishi adlı bir askerin m ahkem esini adım adım izle­
yen U jiya Ivvasa'nin çevresinde toplanm ışlardır. Y aptıkları film ler
yaklaşık 1/2 sa a t sürm ekte, kurgusuz ve m üziksiz basit bir biçim ­
de sadece olanı verm ektedir. Sorun salt eldeki az paray la film ya­
pabilm ek değildir. B ireycilik ve taklitçiliğe karşı olan bu yapım ­
cılara göre parasızlık bir bakım a olum lu bir dezavantaj.
Bu yeni sinem anın yapım cı ve dayanakları aslında genç m ili­
ta n la r değil, gerçek sinem acılar.
S ight and Scund 1973
Çeviren :
O ya K İL E C l
yeni a dergisi
• Sayısı 5 lira - Abone yıllık 50 TL.
• D ağıtım : Ge - D a/İST A N B U L
• Y azışm a: P.K . 1392 Sirkeci/İST A N B U L
K asım sayısı dolgun biçimde çıktı.
2 0
insan ve deney:
tarkovski’nin evreni
ıvor montagu
T arkovski çok genç değil am a Sovyet Sinem acılarının yeni k u ­
şağından sayılabilir. İşte m eslek yaşam ı: 1932 doğum lu. Sovyet
D evlet Sinem a O kulu’nda M ihail R om m 'un öğrencisi olm uş ve 28
yaşında bitirm iş. Ö ğrenciyken iki kısa film - «-Bugün A yrılm a Ol­
m ayacak (1959 i ve B uharlı Silindir ile K em an» ı (1960) yapm ış.
İkincisi diplom a ödevi. D aha sonra «İvan'ın Ç ocukluğu» (1961),
«-Andrcy Rublev» (1966), ve «Solaris» (1972) geliyor.
«İvan'ııı Çocukluğu» V enedik’te A ltın Ayı, San F ransisco ve
A capulco’da B üyük Ödül ve «savaşı yeren şiirsel yönetim i» nede­
niyle bir diplom a, «barışa büyük ölçüde y a ra rlı bir film» oluşu ne­
deniyle Selznick Ödülü kazanm ış. T arkovski’nin ödülleri bu k a d a r­
la bitm iyor. «A ndrey Rublev» Cannes 1969’da, T arkovski ve okul
arkadaşı M ikhalkov K onçalovski’nin o rtak ürünü senaryosuyla en
iyi senaryo ödülünü, «Solaris» de geçen yıl yine C annes’da Jü ri
Özel ö d ü lü ’nü kazandı. Üç uzun m etraj ve hepsi de b aşarılarla
süslü. O ldukça ender bir rekor. B ütün bu n lara diplom a ödevi «Bu­
harlı Silindir ile K em an sın , N ew Y ork Sinem a ö ğ ren cileri Y arış­
m ası birinciliğini de ekliyebilirsiniz.
T arkovski’nin san atı birçok ülke gibi bizde de pek bilinm ez.
(İngiltere’de) Belki bazılarının bildiği, «îvan Rublev» i Sovyet R us­
ya'da birkaç yıl ra fta bırak an ertelem edir. N edeni p ek bilinm e­
m ekle beraber tartışm alıd ır. B azıları D in'i, bazıları tarih sel g er­
çekliğe uym am asını, bazıları da dehşeti neden olarak görürler.
G erçek A ndrey R ublev tü m zam anların en büyük - d estan olacak
k ad ar - R us ikona ressam ıdır. «Din» e ilişkin iddia bu nedenledir.
A m a film de en irdelenm em iş odaklardan birinin dinsel - felsefi te­
m alar olm ası nedeniyle bu iddiayı değerlendirm ek güçtür. T arihsel
gerçekliğe aykırılık film R usya’da gösterildikten sonra kam uoyun­
da alevlenen ta rtışm a sonucu o rtay a çıkan b ir iddiadır.B unu bir
Sovyet V atandaşıyla yaptığım konuşm a nedeniyle kendi deneyim
olarak da ileri sürebilirim . R ublev’in yaşam ının - b ir rahip olm ası
g erektiği ve 14 - 15. yüzyıllarda yaşadığı bir y ana - hem en hiç bi­
linm ediği d ikkate alınırsa, böyle bir suçlam anın sadece yorum layıcı
b ir biyografi film i için değil, T arkovski’nin de h a tırla ttığ ı gibi
«H am let» ya da «Jül Sezar» için de yapılabileceği ve oldukça saç­
m a olacağı söylenebilir.
«Rublev»i yapıldıktan hem en sonra izleme şansını elde edenler
ve Sovyet Sinem acıları arasında genellikle şaşkınlık hakim di. Y et-
21
İvan’ın Çocukluğu - T arkovski
kililerden duyduğum haberlere göre sansür film in vahşetinden şoke
olm uş, yönetm ense kesintiler nedeniyle güç durum a düşm üştü. Pek-
çok Sovyet film inin aksine ra h a tç a dışarıya satılm ası, m akaslanm a­
sının nedeninin «politik» değil, film in y a ra ttığ ı dehşet olduğu g ö rü ­
nüşü güçlendirm iştir.
T arkovski gerçekçidir; am a her toplum da şiir ve estetiğe prim
verm eyenlerin anladığı anlam da değil, O nlar bu terim i beğenilerini
sınırlayan d ar bir n atü ralizm anlam ında kullanırlar. K elim enin dolu
anlam ıyla gerçekçilik, gerçeğin bulgulanm ası ve betim lenm esini de
içerir. G erçekçilik, gerçeküstünü de içeren, özde gerçeğe bağlanan
birçok biçim de bulunabilir. G erçekdışı terim inin anlam ı ise, doğru­
dan doğruya hiçbir anlatım değeri olm ayan model, sim ge ya da de­
sen düzenlem elerine bağlanabilir. S übjektif beğeni veya n efret konu­
su olabilir am a tüm diğer sapm alardan daha takdire layık olduğu
söylenem ez. Ç arpıtm a, ab artm a ve ticari sinem anın insan kişiliği­
ni ahm akça anlatan tüm diğer stokları, propaganda ile ne derece
g ay retk eş ve değerli gösterilseler, sahte, am a doğaldırlar.
T arkovski y arattığ ı görüntülere gerçekçi bir şairdir. Y önetim i­
ni tem asında yansıyan ipuçları, sim geler, im alar, sert çıkışlar ve
yum uşak inişlerle yükleyerek, hikâyesinin yapısını derinlem esine
kazar. H ikâyesini anlatırken biçim olarak, geçm işi, geleceği ya da
hiç olm am ış, olm ayacak olayların bileşim ini yapar. Asıl tem a y a ­
nındaki karışım lar, tem ayla aynı aktüel planda, eski tekniklerdeki
soluk ton ya da özel etki cam bazlıkları kullanılm aksızın birleş­
tirilir.
«îvan’ın Çocukluğu» nda, îv an ’m clü an a - babasından ve «Ölü»
çocukluğundan işe başlıyarak, gerçek olm ayan ve olm ayacak sah ­
nelerde sonuca varır. «Rublev» de baş kişi ölü bir sanatçıyla, ölü­
nün yaşasaydı dahi bulunam ıyacağı bir yerde, son derece doğal bir
tav ırla tartışır. «Solaris» de ise kahram anın annesi, hiç bulunam ı-
2 2
yacağı m ekânlarda görüntü çerçevesine g irerek bir genç kız görü­
nüm ünde çeşitli sahnelerde oynar, özellikle bir sahne çok ilginç-
tiı: Çin kutusu, Çin kutusu içinde - k a ra k terler kendilerini b ir fil­
mi izlerken izlerler; bu film de ise araların d an bazıları, ilk izleyen­
leri an latan bir film i izlem ektedirler. Tüm bu karm aşıklık oldukça
düz ve dolaysız çözüm lenm iştir. O bjektif deney ve sübjektif im ge
gücünün bu sinem asal çözüm denklem i, doğal olarak T arkovski’ye
özgü bir olay veya onun keşfi değildir. Bazı diğerlerince de yay­
gınlıkla kullanılan «modern» bir biçim denebilir buna. B ana, Tar-
kcvski’ye özgü görünen şey, pek çoklarının bu tü r anlatım özgür­
lüklerini kullanırken düştüğü, seyirciyi gerçekle im ge arasında boş­
lu k ta b ırakan k arg aşalık lar hatasın a düşm em esidir. H a tta a ra la ­
rında Bunue! gibi gerçek ustaların da bulunduğu birçokları gibi,
som ut bir özü. tam am iyle im gesel, soyut bir biçimden, şifre çözer
gibi seyirciye çözdürm em esi... T arkovski’yi izlerken bize anlatılan
objektif gerçeğin ne olduğundan kuşkum uz yoktur. D oğallığın sı­
n ırları yalnızca gerçeğin özünü beslem ek, netleştirm ek ve geniş­
letm ek için aşılır.
G erçek bir şiirsel yapıt, dinleyici, izleyici ya da okuyucusunun
entellektüel düzeyine, çağına, m illiyetine, sınıfına, geçm işine bağlı
olarak, fark lı yorum lara açık ve olanak tanıyan yapıttır. Şeks-
pir'in h er kuşak ve iklim de - birbirine k a rşıt am a doğru ve ay­
dınca elan - çeşitli yorum larının yapılabileceğini sanırım herkes
kabul eder. Bu yüzden T arkcvski’nin üç uzun m etrajını kısaca an ­
latm aya kalktığım da, bunu en doğru biçim de yaptığım ı söyleye­
mem.
H er üç film de de olağanüstü bir «eski denizci» gücü var. Sizi
yerinize perçinler ve kalkm anıza engel olurlar. İzlenm eleri zevkli
değil batıcıdır; izleyiciyi balyoz gücüyle inandırırlar. «Perçinlem e»
büyüsünün bir bölüm ü de, g rafik kom pozisyonların güzelliği ve m ü­
kem m el uyum unda gizlidir. Bu konuda her üçünde de aynı görün­
tü yönetm eni - T arkovski’nin okul arkadaşı V adim Yusov - nin k a t­
kısını belirtm enin belki anlam ı olabilir. «Rublev» in senaryosunun
yine bir okul arkadaşı, M ikhalkov K onçalovski’yle o rtak laşa yazıl­
dığı ve her üç sanatçının da Sovyet D evlet Sinem a Okulu m ezunu
olm aları da bir anlam taşır belki. C apcanlı ve yaratıcı bir kuşağa
işarettir bütün bunlar T arkovski’den önceki Sovyet Y önetm enleri
de büyülü g rafik çalışm aları yapm ışlardır. B urada T arkovski’ye
czgü yanlardan biri daha karşım ıza çıkar: bilinen öykülerden, ü s­
tü n b ir y aratm a gücüyle aktörlerinin de yardım ıyla çıkarılan, kişi­
ler arası duygusal anlaşm a ve öykülerin içerm ediği am a insanın
deneylerinin acılarının ve evreninin salt «dil» ile yorum lanışı.
« îvan’ın Ç ocukluğu» bir son savaş film idir. Film başlarken 12
yaşındaki kim sesiz bir çocuğun, sisler ve dikenli teller ardından,
aşm ası gereken coşkun bir nehre bakan m eraklı, tedirgin yüzünü
görürüz. N ehir, düşm anla R us kuvvetleri arasındaki tarafsız böl­
gedir ve çocuk keşiften denm ektedir. Bunu, çocuğun subaylara is­
teğini zcrla kabul ettirerek , cephe gerisindeki em niyetli askerî oku­
la gitm eyi reddettiği sahne izler. A na - babası ölm üş, köyü yıkıl-
23
iniştir. Kendisi de bir esir kam pından kaçm ıştır ve yaşam ının te
am acı cc olabilir artık. İvan subaylardan baskın çıkar ve Alms
ta ra fın a geçerken onu da yanlarına alm ayı kabul ederler. Son g
çişinde İv an ’a yardım ederken öldürülen ve gözdağı olarak n eh r
k en arın a bırakılan iki askerin cesedini alacaklardır. îk i subay g<
Tevlerini b aşarırlar am a Ivan gittiği keşiften geri dönmez. Yıll;
so n ra yoldaşları zaferi izleyen günlerde B erlin’de îv a n ’ın kaderiı
ilişkin bir dosya bulurlar.
Bu senaryo çeşitli biçim lerde yüz kere anlatılm ıştır. Büyükle
den daha cesur «küçük şey tan lar m öyküleri, v atan için ölüşle
v.b. A m a bu oldukça farklıdır. Bir çocuğun ölüm üne ilişkin b
film değildir. Bu tü r trajedilerin olam ıvacağm dan ya da anlatıl
m ıyacağından değil. G ünüm üzde bu öykülerin kolaylığı ve yineleı
m e sonucu çarpıcılıklarını yitirdiklerinden. «İvan'ın Çocukluğu» i
daki trajediyse çok daha çarpıcı çünkü kaçınılm azlığı daha başıı
dan belli. İv an ’ın kaderi daha film başlam adan onaylanm ış durur
da. Film de İv an izlenm eye doyulm az oyunuyla K olya B urlyayeı
dir. Gözleri dehşetten açılm ış, çelimsiz, aç, bazen ağlayan ktiçı
y aratığ ın sisler içindeki görüntüsüyle, işkence ve zaferi görmii
büyüklerin kaderi kendisine bağlı, casusluk uzm anı kişiliğinin ç
lişkisini, birleşm ezliğini gördüğünüz an, İv an ’ın kurtuluşunun ol
naksızlığı kendiliğinden anlaşılıyor.
«İvan’m Çocukluğu», «İvan» adlı rom andan u yarlanırken ağı
lık n oktaları incelikle yer değiştirm iş ve gerçekte yokolm uştur. Ol
ğan dışı coşku ve geleneksel isteri (savaşta) film i çirkinleştirm em
tir. B ir vuruşla tüm ülkeler savaş film lerini silm iştir. A sker
subaylar tüm çürütücü, adileştirici etkenlere karşın büyük ölçü
dürüst, sağlıklı kişilerdir. H erbiri sinirlerini geren ve törpüley
tü rlü b elâlara karşı, kişiliği çerçevesinde inatla m ücadele verme
Salaris - Tarkovski
24
tedir. B arış olunca geriye, norm al yaşam a döneceklerini biliriz hep­
sinin. P eki ya îv a n ? A na - babası, oyun ark ad aşları ölen, sorum ­
luluğun ağ ır yükü çocuk om uzlarına binen Ivan, gerçek bir çocuk
değildir. N orm al bir insan olam az «o». B arış, «o» nu bir m erm i
kesinliğiyle bitirecektir.
Bu, T arkovski’nin uzun m etrajların ın bir num aralısıdır ve y u rt­
severlik savaşının verdiği ölüm cül görevin kapanında, bulunduğu
yere çok ters düşen çocuğun durum u etüdlenir. ikinci uzun m et­
ra j A ndrey Rublev, bir dehşet evrenine çaresizce hapsedilm iş bir
sanatçının ikilem inde odaklanır. B irincinin b aşarısı genellikle ço­
cuğun perform ansına ve y aratılan dayanılm az gerginlik havasına
dayanırken, İkincisi, insan için barbarlık ve keyfiliğin farksızlığını
y an sıtan atm osferin etki ve inandırıcılığına bağlı.
Y aklaşık yaşam a tarihi, bir din adam ı olm ası gerek tiğ i ve res­
sam lığının dışında, kim senin R ublev’e ilişkin bilgisi olm adığını be­
lirtm iştim . «O» nun ikonları çağdaşları arasında, yalnız g ra fik y et­
kinlikleriyle değil, acı, sevgi ve insanlığı anlatm adaki başarılarıyla
d a sivrilirler. Çok kere çağdaşı u stalar, sadece dünya yüzeyinde
gördüklerini, şeytanlarla um utsuz bir savaşı kaybeden insani, be­
lirli bir bilinç ve inançla çizm işlerdir. T arkovski R ublev’in gelenek­
sel R us din adam ı tipine uym adığına inandığını söyler. O çağ ege­
m en ikona san atı anlayışına, feodal yapının baskılarına, derebe-
yine karşı çıkabilm esi için R ublev'in yağız, sert, inatçı ve hırslı
bir adam olm ası gerekir. «O» nun insana olan «peşin ve erken»
inanç ve güveninin dram ı, çevresindeki herşeyin olum suzluğu sonu­
cu oluşm uştur. İsim ler konu olunca, A natoli Solonitsin’in oyunu­
nun bir cesaret gösterisi değil, yum uşak am a yoğun bir perfor­
m ans olduğunu söylem ek, kesinlikle onu yıpratıcı bir tav ır olmaz.
Film in heybet ve gücü am açlandığı biçim inden, R ublev'in çevre­
sindekilerin y a ra ttığ ı ya da hedef olduğu korkunç olaylardan, acı­
lard an gelm ektedir. Film deki yardım cı kişilerin hepsi nefis oyun­
la r verm ektedir.
«A ndrey Rublev», 1400 - 1413 yılları arasında geçen iki bölüm
ve dö rt epizoddan oluşuyor. B unlardan dördü aynı yıla - 1408’e -
rastlıyor. B aşlarken, u sta la r b atak lık ortasındaki bir kilisenin ça­
nını sıcak hava balonlarından y ara rla n a ra k kuleye çekm eye çalı­
şıyorlar. Rublev ve yardım cıları, balçık ve dehşetli yağm urdan ko­
ru n m ak için bir h ana sığm ıyorlar. O sıra iki atlı hana gelip yok­
sul b ir köylüyü yakalar, kollarına girip sürüklerken birdenbire k a­
fasını bir direğe çarp arlar. A rdından zavallının baygın bedenini bir
a ta yükleyip uzaklaşırlar. T arkovski'nin orta çağlarındayızdır.
Bunu teolojik ve felsefi bir ta rtışm a izler. R ublev’in ta ra fı ile,
saygın bir kişi, ikona ressam ı Y unanlı Theophanes arasında, kişi­
sel rekabet ve kıskançlığı da içeren bir tartışm a. Jeanne V ronskaya’-
nın T ark o v sk id en ak tard ığ ın a göre: «Büyük M ahkem e Günü dü­
şüncesini öne sürerek, insanı salt günah ve kötülükler bileşimi,
T an rı’yı ise öc alıcı, ilkel bir v arlık olarak anlayan T heophanes’e
25
karşı Rublev, insanı cn plana yerleştiriyordu. T an rı’yı insanın için­
de arıyor, kendine, ‘T anrı’nın içinde yaşadığı bir ev' olarak saygı
duyuyordu.;>
İlginç epizcdlardan biri de derebeyinin R ublev’in yardım cıları
ve kasaba halkına, T ata rla rı k ışk ırta ra k yaptığı işkenceleri anlatır.
T alan edilen kilise, öldürülen insanlar, R ublev’in çaresizliği...
Film i yorum layan T arkovski şöyle der: «Günümüzle ilişkisi ol­
m ayan tarihsel film leri anlıyam ıyorum . Bence en önemli şey, ta ­
rihsel m alzem eyi insanın düşüncelerini açıklam ak ve çağdaş k a ­
rak terler y aratm ak için kullanm aktır
B uradaki düşünceler nelerdir? T arkovski'nin o çağın m im ari
ve g ra fik sanatını uzun süre incelediğini, sete pek çok sanatçıyı
getirdiğini ve dış çekim lerde birçok gerçek tarihsel yapıtı kullan­
dığını biliyoruz. H içbir film de yaşanan çağ ile doğanın, bu derece
olağanüstü ve «görünm ez» bağlantısına rastlam adım . R ublev’le bir­
likte içinden geçtiğim iz kötülük ve felâketler, «o» nun yaratıcılık
ve konuşm a gücünü yoketm iştir. A rtık çalışam az, tükenm iş görü­
nür. Birden, bir «ek» bölüm de konum kendini çözüm ler, duvar y ı­
kılır.
P rensin adam ları yıkık köyde, efendilerinin zaferini sim gele­
yecek, görülm em iş büyüklükte bir çan yapacak sanatçıyı ararlar.
H erkes clm üş sadece sanatçının 16 -1 7 yaşlarındaki oğlu sağ k al­
m ıştır. O nlara babasının verdiği gizlerle çanı yapabileceğini söy­
ler. İlginç sahnelerle çanın yapılışını izleriz. Sonunda beklenen an
gelir, u stalar ezenle açarlar kalıbı. Yine -b u kez 5 yaş d aha bü­
yük - Kolya B urlyayev’in pırıl pırıl b ir başarıy la oynadığı çocuk,
daha fazla dayanam az. K oşm aya başlar... yere düşer. R ublev’in
kollarında hıçkırır; hiçbir gizi bilm ediğini, çan yapm asını sadece
seyrettiğini açıklar. Çan m eydana çıkarılır... H içbir kusuru yok­
tu r! Yerine asılır ve çınlam aya başlar. B urada siyah beyaz görün­
tüler, R ublev'i ikonlarını peşpeşe gösteren parlak renklere dönü­
şür. B ir şükran ya da zafer şark ısı... G örüş noktası açıktır: E ğ er
çocuk başaram azsa R ublev başarısızlığın utancını nasıl yüklenecek­
tir? Cevap verilm eksizin cevaplanm ış evrensel bir soru değil m i­
dir bu? H içbir söz daha açık olam azdı, işkence edilenler ve iş­
kence eden b ir film ; yine de bir başyapıt.
S claris’e gelince: pek başarılı bulm uyorum . Nedeni, yönetm e­
nin varm ayı am açladığı yere varam adığını, yolunu kaybettiğini dü­
şünm em ... «Solaris» PolonyalI yazar L em ’in rom anından uyarlam a
t i r sciencefiction. E leştirm enler (örn. Philip S trick) K ubrick’in
spektaküler fantazisi «2001» le k arşıtlığı yüzünden «Solaris» e çok
yüklenm işlerdi. Strick, «Solaris» i özgün rom anla da çelişir göre­
rek, yönetm enin, rom andaki yum uşak, evcil, kişisel bakış açısı ye­
rine özel güç ve etkenler koyarak tem ayı saptırdığını söylem işti.
T arkcvski ise savunm asında, L em ’in rom ana, bilginlerin uzay k a p ­
sülüne girişleriyle, kendisininse «o»nu daha çok ilgilendiren, a stro ­
notun ev yaşam ıyla başladığını söyler. B unun nedeni film in özünü,
bilim in m oral ve etnik yanı sorunu üzerine kurm a istem idir.
26
ilk film indeki gibi yüzeysel olay yalın, basit ve alışılm ış bi­
çim dedir. M oskova yakınlarında bir daşada bir bilgin, ana - babası
ve oğluyla yaşar. Solaris gezegenine ilişkin önem li bir görevi v a r­
dır. O rada bazı garip olaylar saptanm ıştır. Görevi durum u ince­
lem ek ve S olaris’deki uzay m erkezinin te rk edilm esinin gerekip
gerekm ediğini çözm ektir. A yrılm adan önce kim senin inanm ak is­
tem ediği b ir olay tartışılır. S olaris’in nabız gibi a ta n yüzeyinde,
araştırıcıların yaşam ları ve geçm işleriyle ilgili varlıkların, kendi­
liğinden cisim leştiği, k arşıların a çıktığı iddiasıdır bu. Solaris'te
alışılm am ış bir yaşam vardır. K im senin doğrudan ilişki k u ram a­
dığı, gezegenin tüm yüzeyini kaplayan canlı bir nesne, bir okya­
n u stu r bu! in san ların düşüncelerini okur ve geçm iş deneylerini
ya da iç dünyalarını m adde haline getiıir.
B aş kişi bilgin Kelvin S olaris’e ayak basınca, kendinden ön­
ceki araştırm acın ın ölm üş olduğunu görür H edef olduğu kişisel
suçlam alar ve psişik baskıyla savaşam ıyarak ölm üştür. Kelvin yıl­
la r önce ay rılarak in tih ara sürüklediği karısı H ari'nin, Solaris’in
cisim leştirdiği görüntüsüyle karşılaşır. A yrıca sağ kalan iki mes-
lekdaşm dan da ayrı kalm ıştır.
B unlardan biri bu kez bütünüyle zıt bir k a ra k te ri canlandıran
A natoli Solonitsin tarafın d an oynanan S arto riu s’tu r. T arltovski’nin
deyim iyle kendi cisim leşm iş «konuğunu», «salt bilim sel b ir olgu»
olarak gören çok soğuk kanlı, az konuşan bir tip tir. «Onlar» «o» na
dokunm azlar. «O» bilincini psikolojik işkencelerin buyruğuna v er­
mez. Bu yenden, H a ri’yi analizi gerekli bir obje değil, bir insan
olarak gören C hris K elvin’den daha güçlü durum dadır, işle r ona
daha kolay gelir. K ozintsev’in L ear'i tarafın d an oynanan diğer kişi,
S n aut kendi cisim leri m isafirleri tarafın d an çok yıpratılm ış, alko­
lik olm uştur.
T arkovski’nin kah ram an ı kuşkusuz K elvin’dir. «Kendimi ona
daha yakın bulurum » der T arkovski. «Pek uysal olm ayan, kendi­
ne güvenen, prensiplerini değiştirm eyen, diğerlerine pek akılcı gel­
m ese de sonuna k a d a r böyle giden bir kişilik. Böyleleri belki biraz
katı, am a güçlü ve insalcıldırlar. K ısaca onun çizgileriyle ahlâki
saflık ve sağlam lığın tüm varlığım ızı etkileyeceğini gösterm ek is­
tedim . H a tta ilk b ak ışta ahlâkla ilgili görülm eyen alanlarda bile.»
iş te k arışan n o k ta burasıdır. K elvin dünyada şöyle der: «Ah­
lâki veya ah lâk a karşı olsun, insan bilim yapar. H iroşim a’yı h a­
tırlayın!» B ir m eslekdaşı sertçe k arşı çıkar; «Ben ne pahasına olur­
sa olsun bilim partizanı değilim . Bilim ahlâkta tem elleniyorsa doğ­
ru yoldadır. A hlâka ay k ırı bilime hizm et etm eyin...» S olaris'te ise
geçm iş deneyleri ve vicdanıyla karşı karşıy a kalan Kelvin, söy­
lediklerini yapam ıyacak k ad ar iyi bir insandır. G erçi önce boş yere
H ari’yi yeketm eye çalışır, am a çaresizdir. H ari duygu, seks h a tta
aşk için gerçekten ayırdedilem iyecek k ad ar sıcak ve canlıdır, ö lü ­
m e varm ası olanaksızdır. Y aralanır, k an kaybeder am a özellikle
bilincinde yaşadığı kim se tarafın d an yokedilem ez. Chris onu yeni­
den terkedip dünyaya m ı dönm elidir, yoksa işini, ana - babası ve
27
çocuğunu terkedip sonsuza dek onunla S olaris’te m i k alm alıdır?
İkincisi için yem in eder H ari’ye, am a «O» K elvin’in başaram ıya-
cağını bilm ektedir.
T arkovski sorunu şöyle Özetler: «Mesele, davranışlarım ım ızın
h er parçasının değerliliği, h a tta en az ilgi çeken kım ıltım ızın bile
anlam lı oluşudur. T am am lanm ış hiçbi rşey a rtık değiştirilem ez. E ğer
kişinin deneylerini «yeniden oynam a» olanağı olsaydı bunun tek
m etelik değeri olm azdı, ahlaksal çürüm eye neden olurdu. İnsan de­
neylerinin geri gelm ezliği, yaşam ım ıza, işim ize anlam ve özgünlü­
ğünü veren olgudur... Y ani C hris’e ikinci b ir şans veriliyor; H a-
ri'den ayrılm a trajedisini yeniden deneylem ek olanağını elde edi­
yor. B ir kez yapılanı onarm ak olanaksızdır am a bu, «yeni H ari»
ile karşılaşm asının kahram anım ızı değiştirm ediği anlam ına gelm ez.
Deneyi bir kez daha geçirm iştir. Ve bu kez oldukça belirgin ola­
ra k daha arınm ış, daha insancıl olm uş, yeni bir ah lak sal p otansi­
yel bulm uştur.»
D eneyin yinelenm ezliği, eylem leri saptayıcı ve kişiliği oluş­
tu rucu önem li bir etken olduğu anlayışının T arkovski’nin san a­
tın d a ü stü n bir yer tu ttu ğ u n u görüyoruz. B urada T arkovski’nin
önceden açıklanan am acıyla dengesizlik doğuyor. Bilim in ah lâk a
aykırılığı sorunu, bireyin deney alam nda çözüm lenem ez. Bu yan ­
lışlık biraz da yönetm enin kendi eksikliğinden ileri geliyor. Bence
«o» bilginleri, bu sorunun çözüm üne yardım cı olacak k a d a r iyi
tanım ıyor. «O» nun bilginleri diğer Science - fiction film lerindeki-
lerden çok farklı davranm ıyorlar. P ek âlâ b aşk a m eslekten kişiler
de olabilirler.
Öte yandan T arkovski o geçilm ez gücüyle, seyirciye acı çeken
insana karşı büyük b ir sem pati ve kederü bir gerginlik yaratıyor.
B urada sanatının tüm doğal üstünlükleri, C hris ve H ari’nin ba­
şarısızlığının gizlerini a raştırm ak pahasına, kısm en başarılı ola­
ra k tüketiliyor. F azladan bir bedel. A m a yine de yeni H ari (N a-
taly a B ondarçuk) ile, insan - insan olm ayan a ra sı duygu, özlem
bağıntısını olağanüstü güzellikle çiziyor. H ari insan olm aya bu k a ­
d ar yakınken olam ıyacağını, sonsuza dek ölü b ir dünyanın m ah ­
kûm u olduğunu biliyor. G erçekten bilim sellik birdenbire sahteleşi­
yor, uzay tuzaklarının geleneksel «evvel zam an içinde» başlangıçlı
p eri m asallarından fa rk ı kalm ıyor. H ari’yle, duygu ve şiir bizi eski
cin - peri m asallarının hiç olm ayan k u şlar ve y ılan lar ülkesine gö­
türüyor. Y önetm enin am açladığı bu değil am a gücünü yanlış k u l­
lanan bir yaratıcının verdiği bundan ibaret.
T arkovski’nin film lerinden kim senin «zevk» alacağını sanm ı­
yorum . Çok gergin, acı verici yapıtlar. K ırkb ir yaşında, 1932 do­
ğum lu? H atırlanm alı ki ülkesi yokolm a tehlikesi içinde, 20 m ilyo­
n a yakın ölü verdiği sıralar, ilk film indeki çocuğun yaşında olan
k u şak tan d ır «O». Bu yüzden onun film lerini b ir kez gören - zevk
için değil - birkaç kez görm ek ister. D üşünceler kafasında, birbi­
rini M art ayında kovalıyan vahşi h ayvanlar gibi kovalar.
28
K om pozisyon olarak B reughel’in tabloları gibidir. Sadece bü­
tü n olarak bir tablo değildirler. B ir m ercekle parçaları, ay rın tıları
incelerseniz aynı derecede güçlü ve çarpıcıdırlar. U nutam adığım
üç görüntü vard ır: «İvan’ın Ç ocukluğu»nda hiçbir yere u laştırm a­
yan b ir olay; cepheye yeni gelen hastabakıcı ile ona tu tu lan su­
bay. «A ndrey Rufclev» de, P rens'in adam larının eserleri g ö tü rü r­
ken geçtikleri göl kıyısı ve çevrenin keskin güzelliği. Yine «Rub-
lev:> den katliam dan k u rtu lan kadının, ceset yığınları içinde do­
nuk, bilinçsiz yatışı. D arm adağın kilisenin zem ininde y atark en içeri
giren binicisiz atın nal sesiyle başını, gözlerini açm aksızın bir - iki
seuıtlm oynatışı. H âlâ «duyabilen» bir y a ra tık tır «o».
S ight and Sound 1973
k ısaltarak çeviren:
R E ŞİT A R IN IK
1. gerçek sinema fotoğraf yarışması
• G erçek Sinem anın düzenlediği yarışm anın konusu «Ü re­
tim araçları başında insan» olarak belirlenm iştir.
0 K atılm ak istiyenler 18x24 ölçülerindeki çalışm alarını en
geç 1 Ş ubat tarihinde elimize geçecek şekilde dergim ize
gönderm elidirler.
0 Ön jürinin elem esinden geçen fotoğraflar, B üyük Jü ri ta ­
rafından değerlendirilecektir.
0 B irden fazla fotoğrafla k atılm ak m üm kündür.
0 D erece alan fo to ğ raflar dergide yayım lanacak, ilk üç de­
receye P la k e t arm ağ an edilecektir.
29
paolo ve vittorio taviani
ile söyleşi;
XJn H om m e a B ruler / P. - V. T aviani
Y önetm enliğe nasıl başladınız? :
Biz hiçbir sinem a okulundan m ezun olm adık. O kulum uz neo-
realist İtaly an okulu ve hocalarım ızda Guido A ristarco gibi bu oku­
lu eleştirenlerdir.
B irçokları gibi yönetm en-asistan olarak başladık ve daha son­
rad a k ısa filim ler yaptık. D oğduğum uz köyün katedralindeki, faşist
A lm an katliam ı üzerine yaptığım ız San M iniato, Luglio 44 adlı
belgesel film in dışında, diğer kısa filim lerde bir iddiam ız yok. Çünki
bizim eğilim im iz belgesel filim ci eğilim değildir.
Lı’ita lia non e un P aere Povero adlı (T V için) b ir filim
üzerinde İvens ile çalışırken, belgesel filimci olm adığım ızı ve
görüşlerim izin bir belgeselcininkinden fark lı olduğunu anladık. Yine
İvens ile çalışırken o’nun gerçeği nasıl izlediğini görerek, tu tu m u ­
m uzun çok yanlış olduğunu anladık. Filim lerim iz gerçek, b ir bel­
gesel filim niteliği taşım azlar. Örneğin, İvens’in film i üç küçük bö­
lüm den oluşm akta ve üçüncü bölüm Sicilya’da geçm ektedir. Bu bö­
lüm ü biz çekiyorduk, çünkü İvens diğer bölüm lerin m ontajı için
R om a'da kalm ıştı. M alzem eleri görünce bize te lg ra f çekerek bun­
ları çok iyi bulduğunu, fa k a t belgesel değil de oynanm ış b ir film in
söz konusu olduğunu bildirdi.
30
F a k a t T cg liatti’nin to p rağ a verilişi sahnesi tam belgesel bir
sekans olm uyor m u?
E lr çok yönetm en T ogliatti’nin to p rağ a verilişi üzerinde belge­
sel filim yaptı. Biz sadece birkaç görüntü kaydettik. O ynanm ış k ı­
sım larla, filim alınm ış belgeleri k a rıştıra ra k filim yapam ayacağı­
m ız bize söylenm işti. F a k a t bu iddiaya girm ek bizi eğlendiriyordu.
Y apıtı ile belgesel film in k atk ıların ı ayırdetm enin güç olduğunu
sanıyoruz.
H iciv siyasal sinem anın başlıca öğelerinden biridir.
İki önemli nokta B ir ta ra fta , gerçeği bulm ağa yardım cı olan
ustan ın ölüm ünün acısı, diğer ta ra fta da yaşam anın (bir dönem ine)
son verm e isteğim belirten bir alay, örneğin, B eethoven’dan bir
parça söyleyen bir asistan, yum ruğunu havaya kaldırm ak isteyen
fa k a t birden heyecanlanıp kaldıran ve hem en sonra indiren bir diğeri.
M üziğin filim lerinizdeki yeri nedir?
Ç ağdaş m üzik dilinin, hiç olm azsa onun sağlam m irasçısının
sinem a olduğunu düşünüyoruz. B ir film i tasarladığım ız zam an, ritm -
sel sözcükler ve m üzik cüm leleri şeklinde görürüz. Filim lerim iz bi­
rer senfoni gibi kurulm uştur. Ö rneğin, «A krep B urcu A ltında»
S travinsky’yi an d ın r, «Saint M ichel'in bir horozu vardı» ise bir
k u arteti sim geler. D aim a m üziksel bir kuruluş vardır.
P lastik açıdan «Saint Michel» b an a filim leriniz içinde en eksiksiz
olanı görünüyor :
K am eranın uzun m üddet sabit olarak kullanılm ası, T ravelling’in
değerini bulm ayı sağlıyor. Öte yandan, bize bazı yeni im kânlar sağ ­
ladığı için renkli de çalışıyoruz. Ö rneğin, «A krep B urcu A ltında»
da, İta ly a doğasının renklerini kullandık. T oprağın kestane rengini
ve denizin m avisini. F a k a t tek bir kırm ızı bile yok. B una karşı,
«Saint Michel» de kırm ızıyı bol bol kullandık. Z ira ilk aklım ıza ge­
len kırm ızı tu ğladan yapılm ış hapishane fikriydi.
Filim leriniz ticari yönden b aşarılı m ıydı?
(B ozguncular) ticari bakım dan o rta bir filim idi. «A krep B urcu
A ltında», Volonte sayesinde biraz daha b aşarı kazandı. S ain t Michel
İta ly a ’da henüz piyasaya çıkm adı. H alen F ra n sa ’da dağıtılm akta.
İta ly a ’da ticari dağıtım bu film i alm ak istem iyor. D evletin bu film i
gösterm esi gerekiyordu, bu konuda onu m ecbur eden bir kanun
m evcuttur. Bu kanunun ta tb ik edilm esi için m ücadele ediyoruz.
A ynı şekilde F e rre ri’nin (B aba A dına) ve (O turum ) filim leri gös­
terilm eden önce iki sene beklediler. Filim lerim iz Güney A m erika ve
A frik a’da başarı kazanıyorlar.
Italy an filim ciliğindeki yeriniz nedir?
Biz resm i Italy an filim ciliğinin dışında kalıyoruz. Filim yap­
m anın bir tesadüf olm asına rağm en bu yolda çalışm am ızı sü rdürü­
yoruz. G iuliani G. De N egri (birlikte tüm filim lerim izi yaptığım ız
prodüktör) bizim le aynı düşüncede. F a k a t p aray ı bulm ak kolay ol­
m uyor. B irkaç yıl önce p a ra ve dağıtım alanı bulm ak m üm kündü.
31
Z ira prodüktörler program larında, kendilerine p a ra getirm eyen, fa ­
k a t kültürel filim ler olm asından m em nundular. T icari sinem a ile
san at ve denem e sinem asının tam am en ay rı olduğu bir dönemdi. Bu
gün durum daha k arışıktır. Sözde siyasal, ve aym zam anda ticari
olan pekçok film var. P rodüktörlerin ve yapım cıların a rtık fillm le-
rim ize ihtiyacı kalm adı. Böyle olunca, (Sol)un uzun m ücadelesinin
ü rünü elan ve bizlere bazı im kânlar sağlayan kanundan siyasal
bir şekilde faydalanm ağa çalışıyoruz. Böyle olm akla beraber, bir
burjuva sistem inde hiçbir kanunun bir g aran ti olm adığını h a tırla t­
m ak faydalı olur. Bu kanun hüküm eti kendi kanununa uym aya
m ecbur eden bir m ücadele aracıdır. Ö rneğin, bir devlet örgütü ta ­
rafından m ali yönden desteklenm esi gereken bir film hazırlıyoruz:
Film hazır sayılır, fa k a t İta ly a ’daki sağ hüküm et bu film in bitiril­
m esini engelliyor. Bu film i gerçekleştirebilm ek için aynı zam anda
durm uş bir m ekanizm ayı yeniden h arekete geçirecek P arlam enter,
reform ist b ir siyasal m ücadeleye girm em iz gerekiyor.
H er seferinde de söz konusu olan siyasal bir m ücadeledir.
Filmleriniz, içinde yaşadığım ız olaylar üzerinde değilde, (Sol)u
eleştirir nitelikte gözüküyorlar :
Bu üç film , isteyerek veya istem iyerek, değişik üç tarih i anda
doğm uşlardır. 1966 -1967, a rtık bizi tatm in edem iyen siyasal bir
durum dan başka değişik, fa k a t ne olduğunu tam olarak bilm edi­
ğim iz bir şeyi aradığım ız dönemdi. «A krep B urcu A ltında» (1968)
birşeyler gerçekleştirebileceğim izi sandığım ız b ir anda yapıldı.
S aint Michel ise gerçekler üzerinde düşünm ek için geriye doğru g it­
m ek ihtiyacm ı duyulan bir anda o rtay a çıktı. G elecek film im iz, yine
sol kuvvetler üzerinde yürütülen düşünce çizgisinde, bir haini konu
alacak tır. B ir sistem i yok etm ek için, o sistem i yoketm ek isteyen
güçleri de tan ım ak gerek.
Siyasal eylemle, Sinem asal eylem i nasıl bağdaştırıyorsunuz?
Siyasal sinem a kavram ı çok k arm aşık tır Şüphesiz ki siyasal
an film in çıkış noktasındadır. T arih ve siyasete bağlı elan y aşa­
m am ız, bizim yaşam a sistem im izdir. B ir film yaptığım ız zam an
kendisine doğru yöneldiğim iz sonuç sinem asal bir sonuçtur. Söz
kenusu olan, (Sözcüğün d ar anlam ında) siyasal bir m esaj taşıy an
değilde, kuruluşu' itibariyle devrim ci olan bir film yapm aktır. İdeo­
lojik ve siyasal yargı, hiçbir zam an bir film ’de d irekt olarak an la­
tılm am ıştır.
Sol seyirci topluluğu televizyonu seyredip, ticari film ler g ö rü r
ve bütün bu gördükleriyle şartlanm ış bir zevki vardır. Bu yüzden
bu topluluğa devrim ci film ler gösterm ek bir bakım a saygısızlık
olur. Biz araştırıcı k arak tere sahip sinem a yapıyoruz. B unlar se­
yircinin zevkini değiştirecek bir kaç film değildir. F ak at, yine bu
film ler siyasal bir düşünce doğurabilirler. (Y apım cı) yönetm en
seyirci sorunu, yönetm en ile seyirciler arasındaki kişisel ilişkilerle
değil, o m em leketin sosyal yapısıyla ilgilidir. Seyirciler ve yönet­
m enler arasındaki ilişkiler hiçbir zam an kolay b ir şekilde k u ru la­
32
m am ıştır. örneğin, V isconti'nin sinem ası ve bilhassa «Lo Straniero»
hiçbir zam an seyirciye kendini kabul ettirem em iştir. Böyle olm akla
beraber, araştırm a sinem ası gerçeğe yönelttiği bakışım değiştirm iş
ve dolayısiyle kitleleri etkilem iştir.
Saint Mictael’de tarihsel gerçeğe uyuldu mu ?
T arihsel gerçeğe genel h atlarıy la uyduk. F a k a t ay rın tılard a
değil. A slında Saint Michel’deki olan N apoli civarında m eydana gel­
m iştir. F a k a t biz bu sekansı T oskana’da çektik. Bu an arşist dö­
nem le doğm akta olan bilim sel sosyalizm in bir aray a geldiği bir
devredir.
N ihilistlerle ilk R us sosyalistlerinin uyuşm azlığını yansıtan
T olstoy’un bir yazısından esinlendik. A narşik hareketin tüm um udu
köylü hareketindeydi. D aha sonra bilimsel Sosyalizm in doğm asını
sağlıyacak olan endüstri ve em ekçi sınıf: teşekkül etm eye başlı­
yordu.
Giulio G ram sci’denm i esinlenm iştiniz?
G ram sci’nin m ektuplarından direkt olarak esinlenm edik fak at,
bu m ektupları ve hapse giren diğer K om ünist ve N ihilist m ilitan­
ların m ektuplarını biliyoruz. D iğer ta ra fta n K ropotkin’in h a tıra la ­
rından direkt olarak esinlendik.
Kuşakların uyuşm azlıklarıyla çok m eşgul görünüyorsunuz :
K uşakların karşı karşıya gelişleri tarih i bir ana rastladığı za­
m an bizi ilgilendirir Bazen iki k u şak bir arad a barış içinde bera­
berce yaşarlar, bazen de o andaki tarih i durum k uşak ların birbi­
rinden fa ik a elm alarına yol açar. Bizi ilgilendiren de bu uyuşm az­
lıktır
Cnemli olan, bir kuşaktan, kısa bir süre içinde yanlışlıklar, ol­
duğunu anlıyan diğer bir ku şağ a geçiştir.
Cinema 73
Çev. Ercüment Gtirkut
YANSINA
aylık sanat ve küftür dergisi
aralık sayısında:
• K arar günleri
• D ünya görüşü olarak felsefenin edebiyatta yansım ası
• Toplum sal D eha
• «N azım H ikm et inceleme yarışm ası» koşullar ve seçici
kurulun oluşm ası
• Y ansım a dergisinin iki yılı dolarken
64 sayfa 5 lira, Yıllık abone tu ta rı 50 liradır.
P.K. 118 SİR K EC İ
33
haberler
P A R İS ’TE YILM AZ G ÜN EY H A FT A SI
G eçtiğim iz ay içinde P a ris’te F ransız S inem atek’inin girişim i
ile Y’ılm az Güney haftası düzenlendi. Ü nü y u rt sınırlarım ızı aşan,
iki yıla yakın bir süredir tutuklu bulunan Y ılm az G üney’in U m ut,
A ğıt gibi önem li film leri gösterildi. D aha sonra G üney'in sanatı
üzerine F ran sız S inem atek’i yönetm eni H enri L anglois’m n düzen­
lediği bir toplantı yapıldı. Bilindiği gibi daha önce de P aris'te açı­
lan Sinem a M üzesinde Giiney’e biı- köşe ayrılm ıştı.
SİN EM A K U L Ü B L E R l
B oğaziçi Ü niversitesi Sinem a K ulübü «F otoğraflarla T ü rk Si­
nem ası» konulu b ir sergi düzenledi. 12 K asım ’da kapanan sergide,
25 film den alınan k areler tan ıtıcı yazılarla birlikte sunuldu. Bo­
ğaziçi Ü niversitesi Sinem a K ulübü’nün düzenlediği 8 mm . Süper
8 mm. ve 16 mm. lik, sesli ya da sessiz, konulu belge veya karton
film leri içeren yarışm anın ilgi göreceği sanılıyor. Bu tü r sinem a
kulüplerinin kurulm ası ve eylem e geçm elerinin T ürkiye'deki sinem a
olayını olum lu yönde etkileyeceği şüphesizdir. Bu kanıda olan bazı
öğrenciler E ge Ü niversitesi'nde ve İstanbul İşletm e F akültesi'nde
sinem a kulübü ku rm ak için girişim lerde bulunm aktadırlar. G erçek
Sinem a bu tü r girişim leri destekliyecektir.
SİN EM A TEK
S inem atek’te 50. yıl, M ustafa K em al’i anm a p rogram ları ve
A ltın K oza şenliğine k atılan film ler K asım ayı gösterilerinde yer
aldı. A ralık ayı program larında A frika ve L âtin A m erika sinem a­
sından örnekler yer alıyor.
T. F . A.
T ürk Film A rşivi C um huriyet’in 50. yılını k u tlam a program ı
içinde T ürk sinem asının başlangıcından günüm üze k adarki serü­
veni içinde adı edilen 150 T ürk film ini toplu olarak sunacak. Bu­
nun yan ısıra Y apı - E ndüstri M erkezi salonunda açılacak «50 Yılın
T ü rk Sinem ası» sergisi de 50. yılı kutlam a program ı içinde yer
alm akta. T. F. A., L ü tfi A kad’ın son film i «Düğün» ün galasıyla,
yakında Y apı - E ndüstri M erkezi salonunda gösterilere başlaya­
caktır.
İ S T E M E
C ağaloğlu, Y erebatan Cad.
43/5 - İSTA N B U L
34
fotoğrafçılık
literatürümüze kısa bir
bakış
burçak evren
H erhangi bir sanat dalı kendisiyle ilgili literatü rü n dışında dü­
şünülem ez. L iteratü rler o sanatın tanınm asına yardım cı olduğu g i­
bi, yaygınlaşm asına ve öğretisine de çeşitli y a ra rla r sağ larlar. A m a
ne v ar ki ülkem izde uzun zam andır icra edilm ekte olan p lâstik sa­
n a tla rd a san at - literatü r İkilisi arasındaki bu ilişki, hiçbir zam an
doyurucu bir düzeye çıkam am ıştır. K onum uz olan fotoğrafçılık
hakkında da aynı yargıya v arm ak m üm kündür. Ç ünkü ilk önceleri
bu icadın tanım ını şa rt koşan tam am iyle tek n ik üzerine yazılanlar
zam anım ıza k ad ar aynı özelliklerini korum uşlardır. T eknikle b era­
ber, fotoğrafçılığın da hissedilir bir değişim e, daha açıkçası aşa­
m ay a uğram ası ve bu aşam adan giderek yedinci san at olarak tan ım ­
lanm asını literatürüm üzde bu açıdan izlem ek olanaksızdır. Çünkü
y ukarıda da söz ettiğim iz gibi 1841 lerden zam anım ıza dek yayın­
lan an kitap, dergi, vs. gibi yayınlar, tam am iyle tek n ik üzerine y a­
zılmış, fotoğrafçılığın teorik y anlarına hem en hem en hiç değinil-
m em iştir. A şağıda g uruplarla ay rılarak bahsedeceğim iz fotoğrafçı­
lık literatürüm üzün kısa tarihçesinde de bu durum u açıkça görül­
m ektedir.
K İTA PLA R . (1841-1899)
T ü rk fotoğrafçılığında yazılm ış ilk kitap, bu icadm ülkem izde
tanınm asından evvelki bir tarihe rastlar. Ceride-i H avadls’in 26 Ce-
m aziyelahır 1256 (15 A ğustos 1841) ta rihli 47. sayısında, fo to ğ raf­
çılığın tekniği ile ilgili tercüm e bir k itap tan söz edilir. F a k a t aynı
haberde kitabın içeriği hakkında herhangi bir açıklam a bulunm a­
m aktadır. T arafım ızdan yapılan b ir çok ara ştırm a la ra k arşın k ita ­
bın biyografik özelliklerini saptam ak m üm kün olam am ıştır. Bu ne­
denle T ürk fotoğrafçılığı üzerine yazılm ış ilk kitap Y üzbaşı H üsnü
E fendi’nin 1288 (1871) tarih li U sulü F o to ğ raf R isalesi’dir. 48 sahi-
fe ve bir levhadan oluşan bu k itap ta tam am iyle o zam anların fotoğ­
ra f tekniğini yansıtm aktadır. Bu dönemde basılan k ita p la r a ra ­
sında A hm et R asim ’in çevirdiği F onoğraf (1302), A hm et Ih san ’ın
N evusul F o to ğ raf (1306/1889), F uad A hm ed’in 1190 sahifelik Fo-
toçinkoğrafi (1307/1890) ve yine aynı m üellifin F o tom inyatür ve
Boyalı F o to ğ raf (1311/1894), ve İzm itli M ehm et Cem al’in F o to ğ raf
Ü zerine Y ağlıboya (1312/1895) ve isim lerini b urada yazm aya ge­
reksinm e duym adığım ız 23 kitap daha yayınlanm ıştır. K uşkusuz
35
dönem için T ürk fotoğrafçılığının lite ra tü r bakım ından
li dönem i diyebiliriz. A yrıca bu dönem üzerine sürdürülı
nalarda da daha bir çok kitabın varlığına rastlanaca:
U m anlar elde edilm iştir.
(1899 -1926)
Y irm inci yüzyılın başlarından, yeni h a rf inkılâbına ka(
relerde her yeni buluş ile beraber fotoğrafçılık da be
şime uğram ış, tekniğin o zam an için yeni sayılabilecet
len yararlan m a yoluna gitm iştir. Bu dönem in literatü r
•kiye'de fotoğrafhanelerin yaygınlaştığı, ilk kez sergileı
ı ve yine fotoğrafçılığın stüdyolardan k u rtu lara k dışarı
l bir devir olarak tanım lam ak m üm kün. Bu devrin j
sm da M. A bdullah’ın 116 sahifeük F otoğrafya, Jandar:
m ı M ehmed T evfik’in polis m ekteplerine m ahsus olma
ırladığı A m eli Fotoğrafya, İpekçi K ardeşlerin 126 sahif
rafçılık K ehberi ve Süreyya’nın çevirdiği G evart Fotoj
ıberi ile L üm yer F otoğrafı R ehberini sayabiliriz.
1926 -1973
E ski yazıdan, yeni yazıya geçişle beraber T ürkiye’nin siyasi,
sosyal ve k ültürel alanlarında da hissedilir bir değişim olm uş, bu
değişim içinde fotoğrafçılık ötedenberi gelen sınırlayıcı düşünce­
nin dışına çık arak nüfus kâğıtlarından, ilm ühaberlere, tapulardan,
m ülkiyeti belirliyen her resm i belgeye k ad ar halkın gündelik y a­
şantısına girm iştir. Tabii bu ara d a değişen tekniğe orantılı olarak
ta literatü rd e de hissedilir b ir devinim ve yenilik olm uştur. F a k a t
bu denem de de fotoğrafçılığı bir san at olarak tanım lıyan tekniğin
dışında herhangi bir kitap yayınlanm am ıştır. Bu dönem in ilginç
k itap ları arasında A. F u a t A hm et A ral’ın K endi K endine F otoğ­
rafçılık, R efik F u a t’ın F otoğrafçılık Ö ğreniyorum , C em al Işm ’ın
P ra tik F o to ğ raf R ehberi, N üvit O sm an’ın Işık tan D oğanlar, H aşan
Deniz’in A m atör F otoğrafçılık, A yhan B abacan ile A ydem ir Gök-
göz'ün B ütün Yönleriyle Siyah - Beyaz F otoğrafçılık ve R enkli fo­
to ğ raf vzerine bir kaç eseri sayabiliriz.
D ER G İLER
Y ukarıda çok kısa olarak özetlem eye çalıştığım ız k itap ların sa­
yıca bol olm alarına karşılık, fotoğrafla ilgili dergilerde hissedilir
bir kısırlık göze çarpm aktadır. T icari bakım dan satış oranının çok
k ısıtlı oluşu ve şimdiye k ad ark i örneklerle olduğu gibi belirli bir
okuyucusu bulunm ayışı bu konu ile ilgili dergilerin çıkm ayışm ın
başlıca nedenidir. İlk kitabın 1841’de basılm asına karşılık, fotoğ­
rafçılıkla ilgili ilk dergi 1931’de yayınlanm ıştır. Foto Süreyya adiy­
le yayınlanan ve küçük aralık larla otuzaltı sayı çıkan bu dergi
aynı zam anda en uzun öm ürlü fotoğraf dergisi olm a özelliğine de
sahiptir. D erginin bu uzun öm ürlülüğü de fo to ğ raftan çok sayfa­
larında yer verdiği spor ve sinem a haberlerinin o zam an için çe­
kici elan ilginçliğine bağlanabilir. T am am iyle fotoğrafa dönük olan
ilk dergi ise S afder Sürel’in 1945’de ancak iki sayı çıkarabildiği
F oto adlı dergidir. Bu dergilerden başka F ik ri G öksay'ın F otoğ­
raf, A yhan B abacan’m yine aynı adlı dergisiyle te k y apraklı F o ­
to ğ ra f D ünyası ve Y ılm az B ilge’nin 1958’de yazı işleri sorum luluğu­
nu yaptığı F oto dergilerini sayabiliriz. A yrıca fo to ğ raf dergileri ol­
m adığı halde birçok dergide (Fen ve Bilim, Bilim ve T eknik, Işık
ve Ses Vd.) fotoğrafçılıkla ilgili konulara sahifelerinde yer v er­
m iştir.
VE D İĞ ER YAZILAR.
K itap ve dergi dışında fotoğrafçılığım ız üzerine incelem e, a ra ş­
tırm a, m akale ve eleştiri yazıları hem en hem en yok denecek k a ­
d a r azdır. 1920 lerüe yayınlanan bir m akale ile P erihan K uturm an’-
ın K am era dergisi için kalem e aldığı T ürk Fotoğrafçılığının Ön­
cüleri adlı yazısı zam anım ıza k ad ar yapılm ış tek incelem elerdir.
B unun dışında fotoğrafçılıkla d irek t olarak ilgisi olm ayan kişile­
rin te k - tü k yazdıkları sergi ve sanatçı üzerine eleştirisel yazıla-
riyle, fotoğraf sanatçım ız G ültekin Çizgen’in yazdıklarını bu tü r
içine dahil etm ek gerekir. F otoğrafçılığı san at olarak benim seyip,
tıp k ı sinem ada ve edebiyatta olduğu gibi gündelik gazetede ilk sü­
37
rekli eleştiriler de tarafım ızdan başlatılm ış daha sonra E them A l-
k an gibi genç yazarların katılm asıyla diğer yıllara oranla yaygın
bir durum a getirilm iştir.
SONUÇ
T ü rk fotoğrafçılığı üzerine oldukça kısa olan bu yazım ız, bir
incelem e ve araştırm an ın dışında, fotoğrafçılıkla ilgili kişilere ya­
y ınlar hakkında az da olsa bir düşünce verm ek am acım g ü ttü ğ ü n ­
den ve de bir derginin lim itli sayfaları göz önünde tutulduğundan
oldukça k ısaltılarak h a tta broşürler, yıllıklar v.b. gibi yayınlardan
söz edilm eksizin kalem e alınm ış bulunm aktadır. Yoksa aynı konu
üzerinde yaptığım ız inceleme ve araştırm anın bir kitapçık olabi­
lecek hacim de bulunduğunu ayrıca belirtm eğe lüzum görm eksizin,
bu yazının diğer bir özelliğinin de T ürk fotoğrafçılığı üzerine genç
kuşakların titizlikle eğilm eleri ve yalnız m akineyle değil, tıpkı si­
nem ada olduğu gibi m akinenin ardındaki olaylarla da ilgilenm ele­
rini sağlam ak am acını gütm esi olduğunu belirtelim .
İlk T ürk fotoğraflarından örnekler
(B urçak E vren’in özel arşivinden alınm ıştır.)
38
fotoğraf üzerine geçmişten notlar
fotoğraf resmin yerini mi
K am eranın, daha önce ressam ın el uzatılam ıyan alanım istilâ
etm esi öyle kökten değişikliklere yol açtı ki, eleştirm enler ay rın tı­
larla uğraşm ak istiyorlarsa, bu değişim e önem verm em elidirler.
F a k a t kanım ca, fo to ğ raf resim sanatının tem elindeki taşı oynat­
m ıştır ve bizler 20. y.y. resm inin, yıpranm ış b ir binayı k u rtarm a
çabalarından öte b ir anlam taşım adığını fa rk edemedik.
K am eranın y aratıcı objektifinin, resim sanatının bugünkü ya­
şam ım ızda kısır bir durum a girm esinde, büyük bir etken olduğu
düşünülem ez mi ? H erkes bilirki, her resim yalın bir dünya görün­
tüsü ile sınırlanm ıştır. A ncak eski Flem ingler yüksek gerçeklikleri,
em pressiyonistler ise ışıklı m an zaralar ile etkili bir san at y a ra ta ­
bilm ek için objelerin görüntülerine güvenm işlerdir.
Çeşitli yollarla, içinde bulunduğum uz yüzyıla dek, ressam lar
yalnız resim san atın a a it olan bir büyülü çeşitliliğin ustalarıydılar.
Bu büyü uzayda uzanan sınırsız b ir dünyayı küçük bir yüzeye y an ­
sıtıyordu. Bunu başardığı sürece boyanm ış dünyası insanların g ö r­
m e duygularını etkiliyebiliyordu. A ncak bu işi «bir m akine* yap­
m aya başladığında büyü de yok oldu. K am eranın etkisi ressam ın
yalnız saptayıcı bir tekniker olm asını değil onun büyüsünü de yok
etti.
R esim ler dünyanın yansım asıydılar. F a k a t şim di biz dünyayı
fotoğrafın aracılığıyla görm üyor m uyuz? R essam ın dünyayı bizim
için resm etm esine g erek kalm am ıştır. R essam kendi içinde boya-
yam az, çünkü görm e açısı bozulm uştur. Bu durum da fotoğraf res­
sam ın elinden sanatını alm ıştır. R essam şekil ve renkle sanatını
işlem ekte özgür kalm ıştır. B unları kendine zevk olarak sağlam akta
özgürdür. B urada bir başka türlü büyü söz konusu olabilir. A m a
bir sonuç getirm ez. G österinin kendi içinde yok olduğu kabul edil­
melidir.
john canaday
«Photography A nnuel» 1963
Ç eviren : Oya H İL EC İ
39
Gercek sinema 03
Gercek sinema 03
Gercek sinema 03
Gercek sinema 03
Gercek sinema 03
Gercek sinema 03
Gercek sinema 03
Gercek sinema 03
Gercek sinema 03
Gercek sinema 03
Gercek sinema 03
Gercek sinema 03
Gercek sinema 03
Gercek sinema 03
Gercek sinema 03

Contenu connexe

En vedette

Turk film arsivi_yayini_03
Turk film arsivi_yayini_03Turk film arsivi_yayini_03
Turk film arsivi_yayini_03Redakte.Net
 
Gerçek Sinema - 01 | Redakte.Net
Gerçek Sinema - 01 | Redakte.NetGerçek Sinema - 01 | Redakte.Net
Gerçek Sinema - 01 | Redakte.NetRedakte.Net
 
Gercek sinema 05-06
Gercek sinema 05-06Gercek sinema 05-06
Gercek sinema 05-06Redakte.Net
 
Senaryo Örnekleri : Moonlight (Ay Işığı)
Senaryo Örnekleri : Moonlight (Ay Işığı)Senaryo Örnekleri : Moonlight (Ay Işığı)
Senaryo Örnekleri : Moonlight (Ay Işığı)Kısa İyidir
 
SLİDESHARE NASIL KULLANILIR?
SLİDESHARE NASIL KULLANILIR?SLİDESHARE NASIL KULLANILIR?
SLİDESHARE NASIL KULLANILIR?Orkun Güren
 
Turk film arsivi_yayini_07 (1)
Turk film arsivi_yayini_07 (1)Turk film arsivi_yayini_07 (1)
Turk film arsivi_yayini_07 (1)Redakte.Net
 
Film Senaryo Örnekleri : Deadpool
Film Senaryo Örnekleri : Deadpool Film Senaryo Örnekleri : Deadpool
Film Senaryo Örnekleri : Deadpool Kısa İyidir
 
Turk film arsivi_yayini_04
Turk film arsivi_yayini_04Turk film arsivi_yayini_04
Turk film arsivi_yayini_04Redakte.Net
 
How to Make Awesome SlideShares: Tips & Tricks
How to Make Awesome SlideShares: Tips & TricksHow to Make Awesome SlideShares: Tips & Tricks
How to Make Awesome SlideShares: Tips & TricksSlideShare
 

En vedette (10)

Turk film arsivi_yayini_03
Turk film arsivi_yayini_03Turk film arsivi_yayini_03
Turk film arsivi_yayini_03
 
Gerçek Sinema - 01 | Redakte.Net
Gerçek Sinema - 01 | Redakte.NetGerçek Sinema - 01 | Redakte.Net
Gerçek Sinema - 01 | Redakte.Net
 
Gercek sinema 05-06
Gercek sinema 05-06Gercek sinema 05-06
Gercek sinema 05-06
 
A4 slideshare
A4 slideshareA4 slideshare
A4 slideshare
 
Senaryo Örnekleri : Moonlight (Ay Işığı)
Senaryo Örnekleri : Moonlight (Ay Işığı)Senaryo Örnekleri : Moonlight (Ay Işığı)
Senaryo Örnekleri : Moonlight (Ay Işığı)
 
SLİDESHARE NASIL KULLANILIR?
SLİDESHARE NASIL KULLANILIR?SLİDESHARE NASIL KULLANILIR?
SLİDESHARE NASIL KULLANILIR?
 
Turk film arsivi_yayini_07 (1)
Turk film arsivi_yayini_07 (1)Turk film arsivi_yayini_07 (1)
Turk film arsivi_yayini_07 (1)
 
Film Senaryo Örnekleri : Deadpool
Film Senaryo Örnekleri : Deadpool Film Senaryo Örnekleri : Deadpool
Film Senaryo Örnekleri : Deadpool
 
Turk film arsivi_yayini_04
Turk film arsivi_yayini_04Turk film arsivi_yayini_04
Turk film arsivi_yayini_04
 
How to Make Awesome SlideShares: Tips & Tricks
How to Make Awesome SlideShares: Tips & TricksHow to Make Awesome SlideShares: Tips & Tricks
How to Make Awesome SlideShares: Tips & Tricks
 

Gercek sinema 03

  • 1.
  • 2. gerçek sinema aylık sinema ve fotoğraf dergisi y ı l : 1 s a y ı: S aralık 1973 sahibi: eroI bayrakdar yazı işleri sorumlusu: m e h m e t ö z d e m ir o ğ lu yazışm a ve yönetim yeri: muhtar hüsnü sokak 31/6 fatih - İstanbul sayısı: 5 tl., yıllık abonesi: 50 tl., altı aylık: 25 tl. basılm ayan yazılar 2 tl.’lık pul karşılığı geri gönderilir, dizgi: yönet m atbaası - baskı: zafer matbaası son baskı tarihi: 30 ekim 1973 kapak düzeni: oğuz makal içindekiler taşk esti’de sinem a çalışm aları 2 oğuz m akal bağım sız sinem aya doğru 8 erol b ay rak d ar k a rik a tü r 11 oğuz m akal tü rk ve dünya sinem asının konum u 12 aydın saym an japon sinem asında yeni sol 16 tadao sato (çev. oya kileci) insan ve deney - tarkovski'nin evreni 21 ıvor m ontagu (çev. reşit arınık) paolo ve vittorio taviani ile söyleşi 30 (çev. e. gürkut) haberler 34 fotoğrafçılık literatürüm üze kısa bir bakış 35 burçak evıen fo to ğ raf resm in yerini mİ aldı? 39 john canaday (çev. oya kileci) w inner film lerinin aldatıcı yapısı 40 abdullah anlar cezayir savaşına su ik ast... 45 ethem alkan baba 47 oğuz m akal k açak 49 abdullah anlar okuyucu m ektubu 51
  • 3. Geri bıraktırılmış ülkemizde üretim ilişkilerinin genel yapısının yarattığı sınıfsal farklılıklar sanat ve kültürü­ müze de yansınuştr. Yoz burjuva kültürüne karşı toplumcu gerçekçi kültü­ rü emekçi halk kitlelerinin içinden çıkacak düşün ve eylem savaşçdarının yaratacağı kesindir. İşçi sinemasının yönetmenlerinden Chris Marker «Gü­ nümüze dek tüm sinemacılar burjuva kökenlidir. Şimdi si­ nema bir değişim içindedir ve değişim örgütlenme ile son bulacaktır» sözleriyle bunu belirtmektedir. Arkadaşımız Oğuz Makal bir yurt taraması sırasında, Yeşilçam dışında bağımsız bir sinema yapan bir gurupla tanıştı, onlarla çalıştı. Bolunun Taşkesti köyünde yıllardır önlerine sürülen filmlerin kimin hizmetinde olduğunun bi­ lincinde olan bu gurup kendi sinemalarını, gerçek halk si­ nemasını oluşturmaya çalışıyorlardı. Taşkesti köyündeki bu sinema olayı niteliği kesin be­ lirmiş, tam örgütlenmiş bir oluşum değU. Fakat ilerde olu­ şacak güçlü bir halk sinemasının önemli bir habercisi ol­ duğu da açıktır. 1
  • 4. taşkesti de sinema çalışmaları oğuz mal Arkadaşım ız Oğuz Makal «Küçük Kaçağın Özlemi adlı film i çekerken. Köroğlu der: Tepelerden bakarım G ezlerim den kanlı yaşlı dökerim B unca yıldır hasretini çekerim A rkam sensin, kalem sensin, dağlar, he Köroğlu İlk varış Bolu. O radan da m inibüsle M udurnu. M udurnu gü şirin bir ilçe. A hşap evleriyle, oym alı balkon ve pencereleriyle, zulm am ış gelenekleriyle kendine özgü bir yer. Çam orm anlaı yeşil ovalan, gürül gürül ak an suları aşa ra k T aşkesti köyüne u tık. K üçük bir ova başlangıcında T aşkesti köyü. Çevresi orm la rla bezeli, b ir kenarından M udurnu çayı geçiyor. O tobüsten i inm ez gözüm üze ilk çarpan «T aşkesti O rm an İstihsal ve N akli K ooperatifi» levhası oldu. Sıcak bir ilgi. «Hoşgeldiniz» diyen k lüler, gençler. A ltı kahve haline getirilm iş iki katlı bir yapı önünde durdu: «Uslay Filim Şirketi.» H alk yaparsa güzel olur Film şirketleri denilince ak la ilk kez İstanbul gelir Yeşilçs gelir. «Yeşilçam Sokağı»nda iç-içe girm iş, bodrum katlaım dan. tıla ra dek uzanan, duvarlarını cicili bicili afişlerle donatm ış şirk 2
  • 5. ler gelir Bu şirketlerin her yıl y ap tık ları üç yüze yakın yoz ürün­ leri, salt ticari sinem a, halkı b ir güzel söm ürdükleri de... T aşkesti köylülerinin İstanbul’dan, «Yeşilçam» sinem a düzeninden, soygun - söm ürü sinem asından haberleri vardır. T aşkesti köylüleri «kuş uçm az, kervan geçm ez» bu yerde k u r­ dukları şirketle «Yeşilçam» a k arşıdırlar. «Yeşilçam» m kişiliğinde yansıyan, ticari, işlevsiz, çirkin sinem aya k arşıd ırlar. S orunlarını anlatm ayan, dile getirm eyen, h alk tan yana olm ayan sinem aya k a r­ şıdırlar. E m peryalizm in çarpık bir k ü ltü r aracı olm aya yeltenen her san ata da. Onlar, bir «Umut», bir «Ağıt», bir «Gelin» istem ektedir­ ler. Y anlış duym adınız; belge filim , k ısa filim den yanadırlar. T aş­ k esti orm an köyünde sinem aya tu tkun, bu etkin araçla değiştire­ bilecekleri çok şey olduğuna inanan 20 köylü bir şirk et oluştur­ m uştur. E ski adıyla «K araçom ak» köyünde. Soruna çözüm gerek Bolu ve yöresi «tarım da kapitalizm in gelişm iş olduğu, o rta ve küçük m ülkiyet bölgesi» (*) sayılabilir. T aşkesti ve öteki orm an köyleri geçim lerinin % 80 ni orm ancılığa bağlam ışlar. H er dönem ­ de ezilm işler. O rm an ağalarınca, O rm an T eşkilâtınca. Acılı, güç bir yaşam ları var, yoksulluk var. S orunlarının düzenle iç-içe olduğunu biliyorlar. Sorunlarını dile getirm ek, belgelem ek için «Yeşilçam » m dışında sinem a olm az diyenlere, «olur» dem işler, elele vererek, işte yapıyoruz... Pilim yapm anın güçlüklerini biliyorlar. B ir dil olarak, b ir te k ­ nik olarak. A m a onların m u tlak a söylem ek istedikleri bir şey var. S enaryolarıyla saptam ışlar diyeceklerini. ’ S ansür yine sansür 4.7.1934 tarihli, 2559 sayılı Polis Vazife ve Selâhiyet K anunu’- nun 6 ncı m addesine göre, «hariçten gelen filim lerin gösterilm esi ve dahilde yapılan filim lerin çekilm esi Polisin iznine bağlıdır. Polis, filim lerin ve senaryoların te tk ik ve m uayene işini alâkalı m ak am ­ la rla birlikte ve nizam nam esine göre yapar.» Bu tüzüğün am açla­ rın a uygun kesm e, biçm e ve y asaklam a işlem ini de A n k ara’da ça­ lışan «M erkez K ontrol Komisyonu» yerine g etirir. (P ek yakında İstan b u l’a taşm ıyor.) «O rm ankö3'lü H aşan» adlı senaryoda, orm an köylülerinin g er­ çek yaşam ları, acıları, söm ürüleri konu edinilm iştir. Ü stelik senar­ yo yazım tekniği açısından, bir çok «senaryoculuk» la geçinenlerin pabucunu dam a a ttıra c a k denli m ükem m eldir, (istenilirse örnek­ lerini b ir başka sayıda veririz.) K öylüler dem işler ki, «güzel, bize y a ra şır bir filim le işe başlayalım . Biz becerem ezsek, bize yardım elini uzatacak, dostlara çağrıda bulunalım . A m a, ilk ürünüm üz bi­ zim m alım ız olsun, bizi anlatsın.. Film in çekilebilm esi için y u k a­ rıd a sözünü ettiğim iz K om isycn’un iznini alm ak gereklidir. «Or- m anköylü H aşan» İn senaryosu sansürcülere gönderilir, öylesine su­ dan nedenlerle çekim ini y asak lar ki, M erkez K ontrol K om isyonu» senaryonun, köylüler şaşak alır... «Hevesim iz kursağım ızda kaldı» deıler, bu kez edindikleri bir 8 mm. lik çekiciyle K u rtu lu ş S avaşı’n a 3
  • 6. T aşkesti köylülerinin kurduğu şirket dayalı b ir öyküyü film e alırlar. 35 mm. lik t i r filim çekiyorm u sına, yapım için gerekli tüm öğeleri yerli yerine koyarak, öze Yediden yetm işe tüm halk görünür bu filimde. Sonuçta 100 d k alık b ir filim o rtay a çıkar. T eknik olarak bozukluk da olsa, I yoluyla seslendirdikleri filim bir çok köyde oynatılır, tik 8 mm çekicilerinin p arasını çık artırlar. B ir «şevk» gelir T aşkesti’li' dört elle sarılırlar bu işe. O layın içinde yer alanlar «O rm an köylülerinin söm ürüsünü belgelem ek için filim şir kurduk» diyen, yaptıklarıyla, kişiliğiyle ora halkının içten s; ve sevgisini kazanan, T aşkesti’de yaşayan em ekli binbaşı S A car’a kulak verelim önce. «Yıl 1962. A kyazı ve M udurnu halkı gerek tüccarların, ge se kam yoncuların baskısı altındaydı. D oğduğum bu yere, doğa kunluğum dan ötürü gelm iş, elim deki birkaç kuruşla ticaret y yordum . B ir olay değiştirdi beni diyebilirim . V arı yeğu tek inek olan, yaşlı adam ve kucağında taze çocuğuyla gelini, in p arasını tam Ödeyemedikleri için, güç durum da kalm ışlardır garlar bana, yardım ederim . îneği ger: veririm onlara. E. gözlerim doluyor.) B irkaç yıl içinde geç.rr.mıe yetecek den., j kazanm ıştım , ya köylü?!. Bu tü r olaylar her zam an om m-rtı, m aktadır. K öylüyü birleştirm ek, aracıyı ortadan kald.rr: la n dindirm ek gerekliydi. 1964’de köy koy delaşarak m an leşm eğe çağırdım . Oniki kurucu arkadaş ile 1964 baharm ru Mut nu ilçesine bağlı, bölge deyim iyle T aşkesti adı ver:, m bu y< bir O rm an istih sal K ooperatifi kurduk. K ooperatif m anına o m uhtarlık, yaklaşık olarak 29 köyünü alarak ça*.şmağa ko dulc. A rdından, şehirlilerin elinde bulunan nakliye; .şıne el al Üç yılın verdiği güçle köylülerim iz, kooperatifin caka geniş ö de faaliyet gösterm esini, bunun için de kocpera:.::m izin k u r 4
  • 7. day an ağ ı olan 6831 sayılı O rm an K anunu’nun 40. m addesi uy a­ rınca, orm an istihsalinin tam am ım ele geçirm esini arzuladık. İlk teşebbüs olarak 5 adet kam yonun satın alınm ası, gerekli serm a­ yenin hem en toplanm ası, böylece o rtak ların elinde bulunan ken­ dilerine ait 13 kam yonla bir konvoy kurulm ası sağlandı. A racılar olduğu kadar, O rm an T eşkilâtı da baskı yapıyor, halkın bu u y a­ nışından korkuyordu. K öylüm üzün kalkınm asını istem iyorlardı. Ç ünkü biz boyun eğm iyor, rüşvet verm iyorduk. T aşkesti’nin güç­ lenm esi M udurnu ilçelerinin de hoşuna gitm iyor, m ahalli vergi m e­ m u rları ta h rik ediliyor, aleyhim ize ceza kesiliyordu. D aha sonra­ ları kam yonları o rtak lara devrettik, her o rtağ a bir kam yon sağla­ dık. B ugün kooperatife bağlı 23 dış n ak liy at kam yonu, 20 k ad ar d a orm anda çalışan küçük nakliyat aracım ız var. K öylü hiç bir aracı - tefeci olm adan ü rettiğ in i pazarlıyor. On yıl önceki gelirle, bugünkü arasında % 100 a rtış var. A m a, sanırım orm an köyleri arasında böylesine örgütlenen bir başka yer daha olsun. A sıl acı olan da bu...» «— Filim şirketinin kurulm asında çabalarınız, katkılarınız?» «O rm an köylülerinin söm ürüsünü, yalnızlığını ve doğanın, bu yöreye özgü güzelliğini belgelem ek için. Bu am aca ulaşm ak, şir­ k etin giderlerini karşılayabilm ek için, orm an ürünleriyle ilgili ti­ c a re t yapm ayı da ana sözleşm eye koydurduk. A yrıca, halkın tü ­ k etim ihtiyaçlarını karşılayacak, % 10 k ârı aşm ayacak şekilde sa­ tış yapacak bir yer de açm ak düşüncesindeyiz. K öylü aynı za­ m anda söm ürücü esnafı da dize getirecektir. K ooperatifin o rtak ları filim şirketine de o rtak oldu.» Şirkete adını veren genç bir öğrenci. N iyazi U slay, Siyasal Bil­ g iler F ak ü ltesi’nde okuyor. K öylülerin atılım ından sonra, onlarla kaynaşıp, birleşlp bu şirketi kurm uşlar. «A m acım ız kooperatifti ön­ ce. A m a, öteki kooperatifle karışm am ası için böyle davrandık.» di­ yor. Sinem ayla yakından ilgileniyor, çevresini etkilem eğe çalışıyor. Yirm i o rta k ta n oluşm uş filim şirketi önce. Sonra bir kişi ay­ rılm ış. K urucuların adları ve m eslekleri şöyle: 1. Siyam i G üngör (Şoför) 2. B edrettin O ral (Şoför) 3. E rdoğan G ürcan (Şoför) 4. M ücahit E raslan (Ç iftçi) 5. D ursun K a ra ta ş (Şoför) 6. Ali A ydaş (Seyyar Satıcı) 7. N u rettin Ü nal (B akkal) 8. H aydar K ılıçaslan (Şoför) 9. A hm et B ay kal (Ç iftçi) 10. S elâhattin K orkusuz (Şoför) 11. Siyam i ö zdem ir (Şoför) 12. M uhsin K orkm az (Terzi) 13. İzzet A rık an (Şoför) 14. H ay rettin A kşit (Terzi) 15. İrfa n Özel (Şoför) 5
  • 8. Köylülerin Kiraladığı Kahve 16. H üseyin K orkm az (Şcför) 17. N ih at U slay (M em ur) 18. N iyazi U slay (ö ğrenci) Bazı sorular ve yanıtları H ayrettin Akşit kendisine yöneltilen sorulan şöyle yanıtladı: Soru: — N asıl ve niçin bir filim şirk eti kurdunuz? Y anıt: — A rk ad aşlarla bir aray a geldik. Çevrem ize ve toplu- m um uza bir y a ra r sağlam ak um uduyla, şirketin çatısında to p­ landık. S oru: — Sizce sinem a nedir? A m acı nedir? Y anıt: — H ayatı, gerçeği, olayları tcsbit eder, bize gösterir. Soru: — Sinem ayla neler yapm ak istiyorsunuz? Y anıt: — G erçeği gösterm ek. G erçek T aşkesti köyünün şu du­ rum udur işte. Soru: — T ü rk sinem asının bugün içinde bulunduğu durum u nasıl buluyorsunuz? Y anıt: — N e iyi, ne de kötü. A m a, yabancı film ler kalitesi de yok. Nurettin Ünal. Aynı soruları X. Ünal’a da sordum. İste ya­ nıtlan : — M em lekete y a ra r sağlam ak, insanları eğitm ek . ;m. İkinci plânda d a kazanm ak. Çalışacağız, bakalım zam an grsterecek. T ek şikâyetçi olduğum nckta, şirketi elbirliğiyle kurduk ama, k a ­ rarların elbirliğiyle alınm am ası. — Ö ğretir ve eğlendirir. — D aha önce söylediğim gibi iş hep öğrenm eğe varıyor. H e­ pim iz cahiliz. — N orm alin altında bir sinem a. Bazı filim -r; :z p ara etm i­ yor, bazıları iyi. M eselâ Y ılm az Gıiney’inkiler 6
  • 9. Ali A ja a ş — İleride istifade edelim. B ir yenilik olsun diye. E n kötü bir yerde belki, am a en uygun h arek ettir yaptığım ız. — Resim, söz ve m üzik bir aray a gelm iş. A nlam ası kolay. — Bizim d e yapm ak istediklerim iz v ar tabii. B ir iki sen ar­ yom uz var. — Sık sık sinem aya gitm em . Kesin bir şey söyliyem eyeceğim . K em al K orkusuz — Filim çevir m birlikte biı şeyler yapm ak. — S anattır, yetm ez m i'’ — Hele bir y apılını, scauç drtaya çıksın. — T ürk sinem ası mı. tu ttu rm u ş bir aylak yol, gidiyor işte. N ihat U slay — Söylem ek istediklerim izi, filim ler yoluyla söylem ek istiyo­ ruz. A m acım ız sinem a sanatına yakışır, halkım ıza yakışır filim - leıdir. Ş irketin kurulm asında önayak olanlardan birisiyim . U ğ ra­ şıyoruz, didiniyoruz, m utlaka başaracağız. M uhsin Ö zdem ir: Çiftçi. Ş irkete o rtak değil. — Y ılm az Güney'in filim lerinin üstüne yok. H eyecanlı oluyor. B ir şeyler anlatıyor. A ğ alara karşı çıkıyor. B azı filim lerin konu­ su çc.k sahte. Y abancı filim leri ancak A dapazarı ya da Bolu’ya indiğim izde görüyoruz, iy i film ler görsek m em nun olacağız. D aha çok aşka dayanan filim ler ilgi topluyor. Kovboy filim leri falan pek sevilm iyor. Bazı ark ad aşlar bir şirk et kurup, filim ciliğe başladı. Bizden başarı dilemek. Köy ve Sinem a T aşkesti köylüleri yürekten bağlanm ışlar sinem aya. Y a z -k ış gösteri yapabilen kapalı bir sinem a salonları var. A yrıca şirketin kiraladığı kahve de sinem a ihtiyacını karşılıyor. A kşam ları özenle seçip, k iraladıkları filim leri köy halkına gösteriyorlar, ik i göste­ ricileri var. B ir arabaları. K ışın köy köy dolaşarak filim göste­ riyorlar. Sinem ayı en küçük orm an köyüne değin götürüyorlar. Ş irketin bulunduğu yer, iki oda, bir salon, bir de konuk oda­ sından oluşuyor. Yeni satın aldıkları 16 mm. lik B eaulliau çekici­ lerinin yanı sıra, 8 mm. lik bir çekicileri de var. Y eterli aydınlat­ m a araçları, jen eratö r ve göstericilere de sahipler. Bu satırların yazarının senaryosunu yazdığı ve yönettiği bir de kısa filim yap­ tılar. «Küçük K açağın Özlemi» adını taşıyan. H iç um ulm ayan bir yerde, T aşkesti orm an köyünde, bu yılın belki de en ilginç olgusu, köylülerin kurduğu bir filim şirk eti oluş­ tu. K öylülerin gerçekleştireceği, iyi sinem a, k ısa filim , belge filim için .G erçekleri, d o ğ ru lan söylem ek am acıyla sinem a. G elecekteki sağlıklı sinem ayı y aratm ak çabasıyla. K orkusuzca ve coşkuyla. (*) S. Çelik, Y ansım a, A ğustos 1973, s. 77 7
  • 10. bağımsız sinemaya doğru G eri bıraktırılm ış ülkem izde, söm ürü-soygun düzenine egernen güçler em ekçi halk yığınlarının en ucuz eğlence aracı olm a özelliği gösteren sinem anın yoğun işlevsel değerini kendi çıkarları doğrul­ tusunda kullanm aktadırlar. Söm ürü soygun sinem ası, Y eşilçam ’m ve em peryalist am açlı batı sinem asının, yoz film leri em ekçi kitleleri toplum cu eylem yönünden saptırm a, gerici özlem ler içinde devindirm eyi am açlam aktadır. Bu durum , geri bıraktırılm ış ülkem izin, genel sosyo-ekonom ik yapısı­ nın, halk kitlelerinin m addi yaşam olanaklarını güvencesiz b ırak ­ m asına neden olan tüketim toplum u (piyango toplum u i y aratm a isterlerine uygun olarak yürütülm ektedir. Yeşilçar.ım klâsikleşm iş yöntem leri (fak ir erkek-zengin kız, zengin erk ek -fak ir kız v.b. tü ­ ründen anlatım ları) kitleleri sınıf atlam a gibi gerici özlem ler içine düşürm e, tem el sorunlarına yabancılaştırm a işlevini bilinçli şekilde uygulam aktadır. D ışa bağlı kapitalistleşm e süreci içinde olan ülke­ m iz ekonom ik yapısının zorunlu kıldığı kırsal kesim lerden, kentlere göç sınıfsal yapıyı giderek belirginleştirm ektedir. Sınıfların yapısal farklılıklarının belirginleşm esinin getirdiği (niteliksel yönü henüz tem ellenm em iş olsa da) bilinçlenm e süreci içinde olan em ekçi halk kitleleri, tem el sorunlarını konu alan, özyaşantılarını an latan film ­ lerin gereksinm esini duym aktadır. Y eşilçam içindeki bireysel çıkı­ şın tu tarlı örneği olan yönetm en Y ılm az G üney’in düşün yapısının getirdiği olum lu sinem a örneklerinin gördüğü ilgi, efsaneleşen k i­ şiliği, bilinçlenm e süreci içindeki kitlelerin varlığını belirlem ektedir. Sosyo-ekenom ik yapıda görülen gelişim ler karşısınd a Y eşilçam Si­ nem ası, bilinçlenm eyi yozlaştıracak, sap tıracak tehlikeli popülist yöntem leri uygulam aktadır. Bu çok tehlikeli popülist akım , ulusal sinem a, halk sinem ası kav ram ları ark asın a gizlenerek çıkm asına karşın, bunların dışında, em ekçi yığınlara ihanet olgusunu g e tir­ m ektedir. Y eşilçam üa görülen k apitalist gelişm enin getirdiği te k ­ nik olanakların dışında önem taşım ayan bu popülist akım ın, yavan film lerinin bazı sinem a y azarlarınca yanlış değerlendirildiği, dev­ rim ci sinem anın önem li yönetm enlerinden kabul edilen G lauber R ocha ile kıyaslanm aya dek götürüldüğü de izlenm ektedir. Y eşilçam ’ın yapısı içinde T ürkiye'de sinem a d a y ın a çözüm a ra ­ m a tav rın ı bireysel çıkışlar belirleyecektir. E gem en güçlerin, eko­ nom ik a lt yapısının, örgütlü ü st yapı kurum u olan Y eşilçam k arşı­ sında örgütsüz bireysel çıkış, T ürkiye’deki sinem a olayını olumlu yönde etkilem e yollarını kendisine kapalı bulacaktır. G erçekçi bir bakış bireysel çıkış tavrını, kişi k arakterinin, direnm e gücünün, en önem lisi ideolojik yapısının tutarlılığının belirleyeceğini saptar. bayrakdar 8
  • 11. Genç Sinem a Toplu Ç alışm ası: «Grev» film inden Geri bıraktırılm ış ülke T ürkiye’de Y eşilçam 'm söm ürü-soygun sinem asından bağım sız, em ekçi halk kitlelerinin sorunlarına yöne­ lik, halk k ü ltü r ve sanatını y aşatacak örgütlenm iş gerçek sinem ayı oluşturm a yolları aranm alıdır. Y eşilçam ’m söm ürü soygun sinem ası dışında, bağım sız gerçek sinem anın oluşturulm ası güç olduğu öl­ çüde kcklü bir çıkış olacaktır. B rezilya’da bağım sız, devrim ci si­ nem ayı y aratan «Cinem a Novo» akım ı bu konuda ilginç bir örnek olarak gösterilebilir. B rezilya'da geri bıraktırılm ış, dışa bağım lı ka- pitalistleşm e süreci içinde ekonom ik yapı gösteren, egem en güçle­ rin siyasal baskı ve engellem esinin yürürlükte olduğu bir ülkedir. B rezilya’da, Yeşilçam benzeri yozlaşm ış sinem a düzenine, egem en düzene k arşı «Cinem a Novo» akım ı devrim ci, ulusal olm a niteliği gösteren, bağım sız bir sinem ayı yaratabilm iştir. Bu çıkışın önde ge­ len yönetm enlerinden G lauber K ccha’nın «Göreceğiniz benim ülkem - dir. Ç ürük bir düzenin içinde yaşıyor B rezilya ve bu çürüklüğün içinde soluk alm aya çalışan insanlar. B ütün bunlar v ar ve olm am ası gerek» (n sözleri unutulm am alıdır. Yoz sinem anın savunucuları T ürkiye’de sinem a olayı üzerinde düşünm enin Y eşilçam dışında olam ıyacağı savlarıyla o rtay a çık­ m aktadırlar. Sorun bizce açıktır. E gem en söm ürü-soygun sinem ası düzeninden yana elm alı ya da em ekçi halk kitlelerinin sorunlarına 9
  • 12. yönelik, gerçek ulusal boyutlar taşıyan bağım sız, örgütlenm iş bir sinem a oluşturulm a sınılan yana olm ak. Term inoloji devrim cileri l !) donuk kafaların a şunu sokm alıdırlar. Em peryalizm in sultası k a­ ranlık geçm işinin bütün deneylerinden y ararlan arak , dünya h alk ­ larını söm ürü yöntem lerini uygulam akta olduğundan, geri b ıra k tı­ rılm ış ülke halkları da em peryalizm e karşı verilen savaşların deney­ lerinden y ararlan arak yöntem leri sap tam ak zorundadırlar. E m per­ yalizm e karşı halk kü ltü r ve sanatını y aşatan O sm an Sembene, G lauber Rocha gibi yönetm enlerin, devrim ci, bağım sız, m ilitan si­ nem a örgütlerinin, deneylerinden yararlanıp T ürkiye’de ki sinem a elayım etkilem e yolları aranm alıdır. D iyalektik m ateryalizm den sdzetm eye dek giden söm ürü soygun sinem ası savunucuları, ta rih ­ sel akış içinde yerlerini, fanatizm de, pratiksiz teorinin getirdiği dogm atizm de bulacaklardır. 1969 da siyasal akış içinde ortaya çıkan, devrim ci, bağım sız sinem a oluşturm a yollarım aray an «Genç Sinem a elayı da bu ko­ nuda ülkem izde yapılan çalışm alar arasında anım sanm alı, getirdiği pratik ler değerlendirilm elidir. B olu'nun T aşkesti köyündeki sinem a çalışm aları da Y eşilçam ’ın dışında sinem a olayı üzerinde düşünm e­ nin gerekli olduğunu kanıtlam aktadır. Ü lkem izde Y eşilçam ’dan ba­ ğım sız gerçek sinem a çalışm aları (tam örgütlenm iş ve tek n ik b a­ kım dan üst düzeyde olm asa da) yapılm ıştır ve bu çalışm alar ör­ g ütlenerek sürdürülm elidir. Yoz sinem anın savunucuları bu tü r çı­ kışların gelip geçici olduğu savlarına da varıyorlar. E gem en sinem a düzenine karşı, örgütlenm iş sinem a çalışm aları k ısa dönem de gelip geçici görünebilir. Bu tü r çıkışlar tarihsel birikim içinde yerini alacaktır. E gem en sinem a düzeninden bağım sız, devrim ci sinem a oluş­ turm anın karşısında, gerici sansür baskısı, ekonom ik olanaksızlık­ lar, film lerin dağıtım ve gösterim i gibi güçlükler belirecektir. Bu güçlüklerin, egem en sinem a düzeninin, belirecek sorunların tam de­ ğerlendirm esinin yapılm ası ve örgütlenerek çözülm esi gerekir. B rezilya'da halkın gerçek sinem asını y a ra ta n «Cinem a Novo;> akım ının cnem li yönetm enlerinden G lauber R ocha’nın, «B aşlangı­ cında hepim iz daha çok am atördük. Şimdi gerçek birer profesyonel olduk. Sinem ada teknik çok önem lidir; eskiye oranla bugün im kân­ la rın ız d ah a çok. B ir film çok paray a çıkm aktadır ve devletin her­ hangi bir yardım ı da bizim için söz konusu değil. Film lerim izi ken­ dim iz gerçekleştiriyoruz. Yeni film ler yapm ak, film lerim izin hede­ fine yani h alk a ulaşm asını sağlam ak am acıyla bir de dağıtım or­ tak lığ ı kurduk. B ugün sadece san at ve denem e salonlarını değil bü­ yük salonları da kapsayan etki alanım ız m evcut sözleri u m ut­ landı rıcıdır. Ü retim ilişkilerine egem en güçlerin çıkarlarını koruyan sinem a düzeninden, bağım sız, devrim ci sinem anm oluşturulm a çabası, ger- çok halk sinem asının ön koşullarını y aratacak tır. (D l'edinci S anat, sayı 7, G lauber Rocha Film lerinin Y apısal Çö­ züm lem esi, E rden K ıral. (2) Yeni Sinem a, sayı 21-22-23, G lauber R ocha K onuşuyor. 10
  • 13. 11
  • 14. türk ve dünya sinemasının konumu 2 aydın sayman C — Sosyalist Ü lkeler Sinem ası: Sinem a, sosyalist devrim i başarm ış b ü tün ülkelerde devrim in am açlarını ve nedenlerini halk kitlelerine, en kolay ve çabuk be­ nim settiren bir araç olarak kullanılm ıştır. H alk eğitim inin em rine verilen sinem a, bu ülkelerde, hem toplum sal gelişim içinde diya­ lek tik anlam da yerini bulm uş hem de uygulayıcılarının elinde ken­ di kendini yenilem iştir. G ünüm üzde bütün sosyalist ülke sinem a­ ları devletin katkısıyla birer ulusal endüstri şeklinde kendini gös­ term ektedir. E m peryalizm in bırak tığ ı «yozlaştırıcı çirkef» m irası­ nı, bugün insan çabasının ve zekâsının «yüzakı» şekline getiren sosyalist ülkeler sinem asının gelişm e dönem leri, bu yolda yapılan deneyler gelecekte yapılacak çabalar için önem li b irer örnektirler. Ve T ürk Sinem ası : B aşta da belirttiğim iz gibi, bu yazım ızda, genel olarak dün­ yada özel olarak ta T ürkiye’de, sinem anın ilk b ak ışta göze çarpan tem el özelliklerini yeniden gözden geçirm eyi am açlam ıştık. Böylece ileride ayrı ayrı konu edineceğim iz, çözüm lem eye çalışacağım ız so­ ru n lar için k aba bir çizelge çıkarm ış olacaktık. T ürkiye’de sinem a­ nın ne gibi nitelikler gösterdiğini ve hangi yönde geliştiğini de k ı­ saca açık lay arak yazım ızı sonuçlandıralım . Geri b ıraktırılm ış ülke sinem alarından söz ederken yaptığım ız ayrım T ürkiye için de geçerlidir. T ürkiye’de seyirci kitlesine sunu­ lan filim ler kayn ak ların a göre yerli ve yabancı diye ikiye ayrılır. Y abancı filim ler a) em peryalist ülke sinem alarının. b> em per­ yalizm in gizli ya da açık baskısı altındaki geri bıraktırılm ış ülke­ lerden (Y unanistan, O rtadoğu ülkeleri, G üney Kore, Form oza vs.) ürünleridir. E m peryalist ülkelerin süper güçteki uluslararası dağı­ tım örgütleriyle yerli ithalci şirketlerin ilişkileri sonucu getirilen filim ler - ki ekonom ik güç nedeniyle daim a birincilerin h er iste­ diklerini yapm aya güçleri yetm ektedir. - hem en bütünüyle em per­ yalizm in kitlelere aşılam aya çalıştığı m etafizik değerler sistem ini en aşağılık biçimde yansıtan ürünlerdir. Y abancı filim lerin küçük bir bölüm ünü de burjuva duyarlığı ve estetik anlayışı ile süslenm iş y ap ıtlarla ilerici nitelikte y ap ıtlar m eydana getirir, ilerici nitelik taşıy an y ap ıtlar: a) B izzat o ülkenin dağıtım organizasyonu, b) İt- 12
  • 15. H udutların K anunu / A kad halci şirketler - iş yapm az diye y a da bilinçli olarak c) Sansür, d) Ö teki denetim gücüne sahip k u ru m lar tarafın d an engellenir. Yerli sinem aya gelince; işletm eci tefeci egem enliğindeki T ürk Sinem ası, ülkem izde içsel bir olgu olarak varlığını sürdüren em per- yalizm in bu alandaki doğal sonucu olarak çarpıtılm ış k ap italist bir yapı içindedir. (1) Y abancı filim lere karşılık korunm adığı gibi alt yapı olarak da dışarıya bağım lı olan T ürk Sinem ası: 1) A rtı - değerin ya başk a tic a re t alanlarına ya da yıldızlar aracılığıyla tüketim için kullanılm ası nedeniyle. 2) Ü lke içi pazara, yabancı filim ler nedeniyle ta m hâkim ola­ m am anın ve potansiyel bir seyirci kitlesinin reel seyirciye dönüş- türem em enin yanında dış pazar kazanm anın da olanaksızlığı (K ıb­ rıs, Y unanistan ve O rtadoğu ülkelerinin y a rattığ ı pazarın önem li boyutlara ulaşm ası da olanaksızdır.) Gibi dışsal ve içsel nedenler­ le sen derece yavaş ve sıçram a yapm ası im kânsız bir gelişim için­ dedir. D urgunluk da diyebileceğim iz bu olgu em peryalizm açısın­ dan olum lu bir dengedir, ö te yandan em peryalist nitelikteki y a­ bancı sinem aya ve yerli sinem adaki uzantılarına k arşı m illici ve ilerici nitelikler gösteren bireysel u n su rlar ve onların az sayıdaki yapıtları da vardır Y eşilçam Sinem asında. C te yandan yine sinem am ızda « U lu sa l Sinem a», «Milli Sine­ m a» başlıkları altında, sinem a olarak örnekleri az olan am a yazı­ la rla tem ellendirilm eye çalışılan bir sinem a anlayışı d aha var. A s­ lında birbirinden ayrılan yönleri de bulunan bu iki kesim o rtak bir sonuçta birleşiyorlar. Bu da; «T ürkiye’nin tarihsel gelişim inin, geç­ m işinin eteki ülkelerden ve h alklardan çok başka, bağım sız ve öz­ gün yalnarı olduğu, bu nedenle çelişkilerinin ve sorunlarının da çö­ züm lenm esinin değişik k ay n ak la rı ve yolları olduğu» iddiasıdır. A çıkçası; «Asya Tipi Ü retim T arzı» na sahip olan A nadolu’da sı- 13
  • 16. rufların oluşm adığı günüm üzde de henüz ta m anlam da varolm adı­ ğı, ay rıca halkın em peryalizm le ve onlarla kaynaşm ış işbirlikçi b ur­ juvaziyle çelişkisinin de düşünülem iyeceği, a n a çelişkinin batıcı ay­ dınla halk arasın da olduğu, bu alanda m ark sist çözüm ler g e tir­ m ek isteyenlerin de «aslında batıcılığın daha aşırı bir biçim inden b aşk a birşey» olm adığı (2) ileri sürülm ekte ve buradan sinem a ürünleriyle seiyrci arasında b ir söm ürü ilişkisinin olm adığı sonu­ cuna varılm aktadır. Böylece bu kesim p ra tik te yani Y eşilçam sine­ m asının halk sinem ası olduğu yargısında birleşm ekte, bu sinem a­ nın bilinçli sözcülüğünü yapm aktadır. (3) T ürkiye’de gösterilen sinem a ürünlerini böyle sıralad ık tan son­ ra seyirciyle bu ürünler arasındaki ilişkilerden sözedebiliriz. Sos­ yolojik araştırm ası yapılm adığı için T ü rk sinem a seyircisinin kim ­ lerden ne oranda oluştuğunu som ut o larak sap tam ak olanaksızsa d a büyük bölüm ünü işçi, şehirlileşm iş köylü ve d ar gelirli bü­ ro k ra tla r oluşturm aktadır. G eriye k alan bölüm de küçük b urju­ valardan m eydana gelir. (4) Bu seyirci kitlesiyle yerli - yabancı filim ler arasın d a kurulan ilişki şöyledir: A ydınları da içine alan zevkleri incelm iş küçük b ur­ ju v a çevre dışında kalan geniş kitle yerli ve yabancı film lerin ço­ ğunluğunu teşkil eden popülist, idealist y orum larla yüklü, izleyiciyi «erotizm », «şiddet» vs. türünden u n su rlarla « k afa tem belliğine, sa­ pıklığa ve suç işlem eye» iten estetik açıdan bütünüyle çirkin ya­ p ıtları izler. B urada yerli filim seyircisi - yabancı filim seyircisi di­ ye bir ayrım sözkonusu değildir. T ersine, b ir yakınlaşm a vardır. N itekim yerli sinem a, taklitçiliği en çok bu alanda yapar. Son ör­ nek şiddet unsurunu kullanan ‘k a ra te ’ filim leri ve bunların yerli­ lerinin çevrilm eye başlanm asıdır. U lu slararası bir söm ürü ve uyuş­ tu rm a m ekanizm asının cirit a ttığ ı b ir alan d ır bu. Popülist eğilimi sürdürm ekle beraber geleneksel u n su rlara d a yaslanan «aşk, ko­ medi» türünden filim lerin yabancı ve yerlilerinin de seyircileri az çok birdir. Bu alanda yerli sinem a, yabancı filim lerin taksitlerini, aynı öze geleneksel un su rlar ve «m oral» k a ta ra k yapar. B unların dışında kalan ilerici ya da gelenekçi - gerici ve işbirlikçi - çizgide bulunan am a ulusallık ve ideolojik p ersp ek tif nitelikleri bulunan filim ler şartlandırılm ış yığınlar tarafın d an d ah a az, küçük burjuva seyirciler tarafın d an aydınlar, öğrenci kesim i dahil daha çok m ik­ ta rd a izlenir. Y abancı filim lerin ideolojik yapısı ne olursa olsun estetik başarı taşıy an örnekleri de büyük şehirlerde yaşayan bu kesim tarafın d an karşılık bulur. Ve T ürk Sinem ası: Bu ilişkilerden çıkan şu oluyor: hiçbir sa n a t türünün ulaşam ı- yacağı genişlikte bilinçsiz b ir halk kitlesi, kendi k ü ltü r ve gele­ neklerinin sağlıklı unsurlarından kopuk, estetik bakım dan çirkin, kendi kültürünü yozlaştıran ve getirdiği yoz değerler toplam ıyla b irlikte idealist ve uyuşturucu bir bilinç form u aşılayan yabancı ve yerli filim lerin sürekli baskısı altındadır. Geri b ıraktırılm ış ülke sinem alarından bahsederken çeşitli ü l­ kelerde ulusal devrim ci bir sinem a için bireysel y a da örg ü tlü bir 14
  • 17. şekilde m ücadele eden ve yapıtlarında aynı zam anda kaynağını halk kültü rü ve geleneğinden diyalektik biçimde yararlanm ad an alan ye­ ni b ir estetiği de y arattık ların ı belirtm iştik. T ürk sinem asında ulu­ sal ve ilerici bir sinem a için bütün engelleyici şa rtla ra rağm en çabalayan ve ü rü n veren san atçılar olm asına karşılık bütün yön­ leriyle bir örgüt çerçevesi içinde çalışm alar - yeterli birikim in de olm am asr nedeniyle - olm am ış ya da gelişem eden dağılm ıştır. Gü­ nüm üzde yeniden ulusal devrim ci bir sinem a için şim diye k ad ar yapılanları eleştirip doğrular taşıyanlarından y ara rla n a ra k alan araştırm aları y apm ak gerekm ektedir. B unun için ilk b ak ışta göze çarpan sorunlar şunlar olm aktadır: 1 — U lusal devrim ci sinem a için «sekter» likten başka bir an­ lam ı olm ayan, karşılaşacağım ız olayları ve sorunları yeni baştan değerlendirm eden ya da baştan yoksayan anlayışa k arşı çıkm ak. 2 — B üyük çoğunluğu em ekçi halk kitlesi olan ve yerli - ya­ bancı sinem anın ürünleriyle beyinleri yıkanan seyirci kitlesinin eği­ lim lerini değerlendirm ek. B unun için de hem T ürk Sinem asının şim diye k adarki ürünlerini hem de yabancı sinem a ürünlerinin y a­ pısını sosyolojik bir değerlendirm eye tâbi tu tm ak . 3 — H alk k ü ltü r ve geleneğinin diyalektik anlam da araçim l- m ası ve ‘yeni öz için uygun bir biçim de kullanılm ası için çalışıl­ m ası. (1) Bu alanda başvurulacak kaynakların en önem lilerinden biri. Genç Sinem a’nm 15. sayısında «T ürkiye’de Sinem a Düzeni» başlıklı yazısıdır. (2) H alit R efiğ, «U lusal Sinem a K avgası», s. 158 H arek et yayın­ ları, İstanbul, 1971. (Cüm lenin tam am ı şöyledir: «Bizim, T ürk toplum unun yapısı, T ü rk insanının özellikleriyle ilgisiz, ta tlı su M arxistlerim izm solculuğu, aslında batıcılığın daha aşırı biçim inden başka bir şey değildir.») (3) Milli Sinem acılar ‘halk sinem ası’ kavram ında ulusalcılardan ay rılm ak ta ve halk kitlelerini yozlaştıran sinem a ürünlerine ‘m oral’ açıdan k arşı çıkm ak talar. MTTB açık oturum unda da beliren bu karşı çıkış soyut ve ‘tâli’ bir k arşı çıkıştır. (4) Y azım ızda kullandığım ız ‘halk ’ kavram ı sosyolojik a ra ştırıl­ m ası yapılm adığı için som ut olarak belli olm ayan seyirci k it­ lesinin çoğunluğu em ekçi olan kesim i için kullanıldı. Bu po­ pülistlerin kullandığı anlam da «halk» değildir. 2. sayım ızda A ra Güleı-’in resim a ltı yazılarında «Fotoğ­ ra fta Teknik» ve «fotoğrafta sanat» yazıları te rs fo to ğ raf­ ların altm a konulm uştur. D üzeltir, özür dileriz. 15
  • 18. japon sinemasmda yeni soi tadao sato 1960’lar Japon Sinem a E ndüstrisi için bir düşüş devresi olm uş­ tu. 10 yıl içinde, sinem a seyircilerinin sayısında 3/4 oranındaki azalm anın yanısıra, sinem a endüstrisini tekeline alm ış büyük film şirketleri iflâsa sürüklenm işlerdir. Bu sırad a küçük firm aların p i­ y asaya sürdükleri ucuz, pornografik film lerin çoğalm asıyla, büyük şirk etler de ay a k ta kalabilm ek için kendi yapım larında seks ve vah ­ şet dozajını arttırm ışlardı, ö te yandan, bu dağılm a ve çökm eye k a r­ şın, bir avuç genç yönetm en Japon sinem asına yeni bir stil g etir­ m ekteydi. A m açları hem öz hem de biçim de değişiklik y aratm ak tı; fa k a t bu çalışm alarında asıl gözettikleri ilke, kendilerini gelenek­ sel endüstri örgütlenm elerinden uzak tu tm ak tı. Shinsuke Ogavva gibi yönetm enler yeni solu yansıtan küçük çap ta şirk etler kurdu­ lar. Bu genç yönetm enler sayesinde Japon Sinem ası son bir kaç yıl içinde yeni bir evrim e girm iştir. «Japanese L iberation F ront» (Japon K urtuluş C ephesi), «A Sum m er in Sanrizuka» (S anrizuka’da Y az) 1968'de b ittikten sonra, Ogavva, Sanrizuka köyüne yerleşerek, yerlilerle yaşam aya başladı ve onlarla beraber Tokyo dışındaki N a rita ’da yapılacak yeni ulus­ lararası hava alanının yapım ını önlem ek için savaştı. Bu içinde y a­ şadığı olaylar «Japanese L iberation F ro n t (1970 ı. The Peopie at the Second F ortress» (1971) adlı film lerin ve yapım ı sürm ekte olan bir üçüncü film in yaratılm asına neden oldu. K öylülerin k ararlılık ­ larını, savaşm a k arak terlerin i gösteren «The Peopie at the Second F crtress> (İkinci K aledekiler), yalnız Ogavva'nm şehir dışında y a­ şayan Japon’u anlam asını değil onun sorunlarına yaklaşm asını da sağladı. Bu belgesele asıl değerini belirginlikle veren nitelik, ko­ m ün içindeki yaşantıyı derinlem esine özüm sem iş olm asıdır. Aynı şeyler bana göre 1971’de İn g iltere’de gösterilen en iyi Japon film i olan, T suchim cto’nun «M inam ata» sı için de söylene­ bilir. Film , M inam ata halkının kom şu Chisso F abrikasının döktü­ ğü civa bileşiklerinden zehirlenm esini konu edinm ekte ve halkla fab rik atö rler arasındaki m ücadeleyi bütün ayrın tılarıy la verm ek­ tedir. Bu film de küçük ayrıntıların zenginliği ve anlatım daki do­ laysızlık seyirciye gerçeği daha iyi gösteriyor: doğru dürüst y ü rü ­ m ekten âciz çocuklar, yavaş yavaş tükenen büyükler, anaların ant krizlerle sarsılışları. Tsuchim oto, «M inam ata» d a dikkatim i çeken, h astaların ken­ dileriyle konuşm ak istendiğinde, ısrarlı susuşları oldu» diyor. Şöy­ 16
  • 19. le devam ediyor Tsuchim oto: «H em en hem en tüm nüfus, balıkçı­ lar ve ailelerinden oluşuyordu. Ve hepsi de kendi yakaladıkları ürünlerden zehirlendikleri için âd eta utanç duyuyorlardı. A ynı böl­ gede fabrikada çalışan pek çok insan da vardı kuşkusuz; fa k a t faz­ la balık yem iyorlardı. B alıkçılar, geleneksel yaşam a biçim lerini terketm eyip endüstri dışı kalm aları sonucu bu garip h astalığ a y a­ kalanm alarından sıkıldıkları izlenim ini b ırak tılar bende. F ak irlik ne­ deniyle h astaların ı evde bakm ak zorundaydılar ve açık bir protes­ to eylem i akıllarına gelm iyordu. Ö nlerine koyduğum uz m ikrofon, gereksinm e duydukları açıklam ayı yaptırdı onlara.» «M inem ata- da bana dokunan birşey de halkın sinem acılar önüne çıkm aktan kaçınm ası, utanç duym ası oldu. Bu çok k a ra k ­ teristik bir em ekçi sınıfı saflığı gibi görünüyordu. T suchim oto’ya bu konu üzerinde fazla durm am ış olduğunu söyledim. «Soruna her zam an değişik bir açıdan bakm ak ve böylece fil­ mim de eksik kalan bir yen bulunduğu sonucuna varm ak m üm kün, ö rn eğ in Chisso F a b rik a la rın d a k i işbirlikçi guruba hiç değinm e­ dim. Bu sendika değrudan doğruya fabrikanın sorum lu bulundu­ ğu çevre kirlenm esinin oluşum devresinde m ücadeleye k arışm a­ m ıştır. B uradaki soru işçilerin böyle bir m ücadeleye girebilecek durum da olup olm am alarıdır. K avgada kendine düşeni yapm ayana, zayıflığı nedeniyle hücum edilir. Biz bu zayıflığı zaten bilm ektey­ dik. G erçekten bu konuda söylenecek pek fazla şey yok.» H a tta fabrika işçileriyle evlerinde konuşm aya kalktığınızda bile kaçam ak cevaplar alırsınız. ‘Sizin burada am açladıklarınızı r.iiiycrum fak at tu konuda pek sizin gibi düşünm üyorum ’ gibi. Ya ca benzeri cevaplar Bu yüzden, fazlasıyla ezilen bu grubu kesin olarak verebilm ek için bu tü r şeyleri film den çıkardım .» Tsuchim oto kesin bir yol izlem ekte: balıkçıların acılarını an a­ liz etm ek, açıklam alar yapm ak yerine, insanların bu acıları kişi­ sel olarak anlam alarını sağlam aya çalışıyor. T suchim oto’ya göre en cnem li şey acı çeken topluluğu düşünce ve ülküde b irleştir­ m ektir. «M inam ata» bu uyarm ayı sağlam ayı am açlıyor. D ikkati çeken sahnelerden birinde olay kurbanlarının istek ­ leri akılcı ve m antıksal olm aktan u zak izlenim ini bırakm akta. Chisso Ş irketi’ne karşı çıkabilm ek için sem bolik birer payın ken­ dilerine verilm esini isteyecekler fa k a t davalarına bakan av u k atla anlaşm azlığa düşeceklerdir. A vukat bu tak tiğ i etkisiz ve olum suz bulm aktadır: «Bütün yaptıklarım ı bozdunuz. B iraz daha sabretsey­ diniz hoşnutsuzluğa m eydan verm eksizin tazm in at alabilecekti­ niz...» F a k a t M inam ata halkı için olay a rtık p arasal bir k arşılıkla kapatılabilecek gibi değildir. P arad an önemlisi, haksızlıkların o rta ­ ya çıkarılm ası ve Chisso yöneticilerinin küçük düşürülm esidir. özenli b ir hazırlık sonucu (özgünü 2 sa a t 47 dak.) uzun bir film o rtay a çıkarılm ış. Tsuchim oto film den sadece m ilitanların ve M inam ata’lılara acıyanların olduğu bölüm leri çıkarm ış. A cı çe­ kenleri olduğu gibi bırakm ış. «Sanrizuka - The People a t the Second Fortress», «ikinci K a- ledekiler» de, Shinsuke O gaw a’nın kam erası da aynı belgesel ta - 17
  • 20. M inonıata OGAVA rafsızlığı izlem iştir. Film in son sahnesinde seyirci, köylülerin, böl­ geyi ele geçilm ekle görevli hüküm et kuvvetlerine karşı koym ak için y aptıkları siperlere götürülm ektedir. Siperlerdeki bu gezi her gazeteci ya da film ciye nasip olmaz. K öylü olayları izleme iznini ancak kendinden yana olduğuna inandıklarına verir. O gaw a’nın grubuna güvenilm iştir. G rup köylülerle aynı s a a t­ te yatıp k alkm akta, bir yandan da çekim i sürdürm ektedir. K öy­ lülerden savaş arkadaşı m uam elesi görm ekte, her tü rlü bilgiyi al­ m ak ta ve istedikleri her sahneyi çekebilm ektedirler. S anrizuka Sa- vaşı’nı an latan bu seri film ler, m ahkem ede köylüler aleyhine k u l­ lanılabilecek sahneler bile içerirler. K öylüler tehlikeli d av ran ışlar­ da bulunur ve polise ta ş ata rk e n kam eranın farkındadırlar. A m a o’n a güvenm ektedirler. Bu, O gaw a’nm yapıtının k a rak teristik özel­ liğidir. Jap o n y a’daki öğrenci olayları sırasında TV’cilerin polisin ark asın a gizlenerek çekim yapm aları ve böylece seyircinin sadece polisin ark asın ı izleyebilm esine ilişkin şikâyetler çoktu. S anrizuka’- da ise k am era doğrudan doğruya b arik atların içine yerleştirilm iş­ tir. O gaw a ilk film i olan «Sea of A dolescents», (Y etişkinlerin D e­ nizi )nde de önce b ir m ilitan grubuna aylıklı olarak yazılm ış, g ru ­ bun güven ve onayını elde edene k a d a r tek bir fotoğraf çekm e­ m işti. N oriaki H oshi’nin «The T renches Continued (Siperler’in D e­ vam ı), 16 mm . ile çekilm iş 50 dakikalık bir film . 1950’lerde Suna- gavva’da A m erikan yayılm alarına karşı çarpışm a alanı olm uş ve son zam anlarda eski A m erikan kuvvetlerinin yerine geçen Japon K uvvetlerine k arşı direnişlerin yeraldığı arazinin sahibi ile m ili­ ta n öğrencilerin diyalogunu anlatıyor. A razi A oki’ye, pasifist bir köylüye aittir. D evlet çevreyle be­ rab er o’nun toprağını da alm ak istediğinde kabul etm em iş ve öğ­ rencilerin b urad a siperler yapacağını bildiğinden toprağını onlara k iralam ıştır, ö ğrencilerin yapacağı dem ir savaş kulesi sonraları g arip gelm eye başlar o’na. K ulenin yapılacağı gün polis çağırır. F ilm in ikinci bölüm ü genellikle Aoki ile öğrencilerin ta rtışm alan y -
  • 21. la sürer. Bu sem patizan köylünün, kendi istekleri biraz aşıldığında polis çağıran üniversite yöneticilerinden, öğrenciler üzerindeki e t­ kisi haricinde pek farkı yoktur. Sunagaw a öğrencileri bu b an şsal karşı-koyuşu yenilgi olarak nitelendirm eliydiler. H oshi’nin yap ıtı­ nın üstünlüğü, her ne k ad ar öğrencilerin görüşlerine ay k ırıy sa da, vurgusunun bu çelişki üzerinde olm asındadır. B ir başka film de N D U ’nun (N ihon D ocum entalist U nion) yap ­ tığı, O kinaw a A dası’ndaki ucuz genelevciliği an latan belgeseldir. «Bu işte K apitale G erek Yok», fak ir fahişelerin konuşm alarını, şarkılarını, «Zengunro» (A m erikan Ü ssündeki Japon işçileri B ir­ liği) ve O kinaw a'li öğrencilerin siyasal kavgalarını, zenci A m eri­ kan A skerleri ve Japon turistlerle yapılan röp o rtajları içeriyor. O kinaw a hakkında daha önce çekilen film lerde, asıl ada, Hondo A dası halkının ilgisi çekilm eye çalışılıyor ve takım ad alard a A m e- rik alılar'm varlığı sonucu o rtay a çıkan sorunlar ele alınıyordu. N D U film lerinin özelliği ise «vu/gu»nun, bir endüstri alanı haline g eti­ rilm iş H cndo A dası’nda yokluğu çekilen k ay n ak la r üzerinde olm a­ sı. A danın bu «kaynaklara sahip çıkm ası gerçeği,» sayısız ad a fa- hişelerinin ağzından duyarlı bir biçimde anlatılıyor. O ysa b u fa ­ hişelerin m üşterilerinin çoğunluğunu adadaki A m erikan A skerleri oluşturuyor. O kinaw a’dan sözederken, küçük b ir firm a olan M um yosha'ya a it bir belgeselden de söz edilmeli. «To Live» (Y aşam ak). Bu fil­ m in genç yönetm enleri, R yuyku T ak ım ad aların a dahil küçük bir ada olan W atakashito'nun 2. D ünya Savaşı sonlarındaki trajed i­ sini anlatıyorlar. Savaş sona ererken P asifik ’in bu yanında süren şiddetli çarpışm alarda ada halkının y a n sı topluca in tih ar etm iştir. Geride k alan lar olayı aydınlatacak b ir ipucu verm em işlerdir. F il­ m in çekim i sırasında yapılan a ra ştırm a la r sonucu, doğruluğu k a ­ bul edilm iş bazı tarih sel gerçeklerin (örn. halka in tih ar em rini J a ­ pon S avunm a K uvvetleri K om utanı’nın verdiğinin) doğruluğu konu­ sunda kuşk u lar o rtay a çıkm ıştır. Geride k alan lara yöneltilen so­ ru lard a ise halk, gerçekler üzerinde anlaşm azlığa düşm ekte, ta r ­ tışm alar çıkm aktadır. K am era bu tarihsel in tih ar olayını daha fazla aydınlığa çıkaram am ış, ancak belli bir nok tay a gelebilm iştir. Film gösterilirken dağıtılan bir açıklam ada şöyle deniyor: «Ola­ yın aslını bulm aya çalıştık fa k a t yeni gerçeklerle k arşılaştık ça k a ­ m eram ızı bu trajed i üzerinde netleştirm em iz de o denli güçleşti...» A raştırm aların ı daha ileriye götürem em iş olm aları yenilgi olarak düşünülebilir fa k a t entellektüel dürüstlükleri gerçekten övgüye de­ ğer. Film in anlatım biçimi bir gencin gezi anıları - kişisel a ra ş tır­ m a özelliği gösterir. H alkın bu yeni, bağım sız sinem aya karşı tutum unu da belirt­ m ek gerekir. H alk başlangıçta bazı ünlü yönetm enlerin büyük şir­ ketlerden koparak, kişisel kazanç sağlam aya yöneldiğini düşünm üş­ tü. ilk harek etler için bundaki gerçek payı çoktur. D aha sonraki devrede ise genç sinem acılar henüz isim yapm adan büyük şirk e t­ lerden ayrılıp fazlasıyla ilgi gören film ler yaptılar. (K oji W aka- m atsu «blue» film sahasında, O gaw a «Sanrizuka» ile) üçüncü ve sen dgvrede ise W akam atsu ve O gaw a’ya benzem eyen bazı çok 19
  • 22. genç sinem acılar o rtay a çıktı. B unlar sinem a pratiğinden yoksun, büyük ekiplerle çalışm am ış gençlerdir. «The T renches - Contiııued» (Siperler’in D evam ı) nın yapım cıları bu g ruba girer. Ve şimdi genç­ ler sinem a y apm ak için kendi araların d a p a ra toplam aktadırlar. Bu yeni bağım sız sinem anın kökleri öğrenci film lerine dayanm ak­ tadır. Sinem ayı film göstererek, kitap okuyarak y a da g ru p lar a ra ­ sı eleştirilerle öğrenm eyi yeterli bulm ayan üniversite g ru p la n ve sinem a kulüplerinden doğm uştur. Son 10 yıldır kendi film lerini yapm aya başlam ışlardır. B unun sonucu Japonya’da da m ini - ko­ m ünikasyonlara rastlıyoruz. K itle a ra c ı olarak milli yayın, radyo ve TV bu olayları de­ rinlem esine verm ediği sürece m ini-kom ünikasyonlar kendilerine ait küçük köşeyi ko rum ağa devam edeceklerdir Sunagaw a buna ör­ n ektir. B üyük haberleşm e araçları «demir savaş kulesim den he­ m en hiç söz etm em işlerdi. Yine mini - kom ünikasyonlardan birin­ de, N orihiko O nozaw a’nın «Recovery and Liberation», (D erleniş ve K u rtu lu şlu n d a, yüksek okullardaki iç huzursuzluk işlenm ektedir. Gerçi TV öğrenci hareketlerini gösterm ekteydi am a hiçbir zam an okullara içerden bakm am ıştı. A raların d a geleneksel yöntem lerle film yapm a eğilim inde olan­ la r da yok değil. Bu akım ın, sanatlarını büyük şirketlerde öğrenen ilk yönetm enleri çok ucuza film yapabilecekken yine de 10 m ilyon­ luk b ir bütçeye gereksinm e duym aktadırlar. O nları izleyenler, ör­ neğin «The T renches Continued» un yapım cıları ise film lerini bir­ kaç yüzbine m aletm ekteler. Bu çeşit bir bütçe «Rebellion in th e A rm y» (O rduda İsyan) m yapım cıları gibi bazı g ru p la n etkilem ek­ te ve çalışm alarını kısıtlam aktadır. Bazı sinem a m eraklıları son zam anlarda K onishi adlı bir askerin m ahkem esini adım adım izle­ yen U jiya Ivvasa'nin çevresinde toplanm ışlardır. Y aptıkları film ler yaklaşık 1/2 sa a t sürm ekte, kurgusuz ve m üziksiz basit bir biçim ­ de sadece olanı verm ektedir. Sorun salt eldeki az paray la film ya­ pabilm ek değildir. B ireycilik ve taklitçiliğe karşı olan bu yapım ­ cılara göre parasızlık bir bakım a olum lu bir dezavantaj. Bu yeni sinem anın yapım cı ve dayanakları aslında genç m ili­ ta n la r değil, gerçek sinem acılar. S ight and Scund 1973 Çeviren : O ya K İL E C l yeni a dergisi • Sayısı 5 lira - Abone yıllık 50 TL. • D ağıtım : Ge - D a/İST A N B U L • Y azışm a: P.K . 1392 Sirkeci/İST A N B U L K asım sayısı dolgun biçimde çıktı. 2 0
  • 23. insan ve deney: tarkovski’nin evreni ıvor montagu T arkovski çok genç değil am a Sovyet Sinem acılarının yeni k u ­ şağından sayılabilir. İşte m eslek yaşam ı: 1932 doğum lu. Sovyet D evlet Sinem a O kulu’nda M ihail R om m 'un öğrencisi olm uş ve 28 yaşında bitirm iş. Ö ğrenciyken iki kısa film - «-Bugün A yrılm a Ol­ m ayacak (1959 i ve B uharlı Silindir ile K em an» ı (1960) yapm ış. İkincisi diplom a ödevi. D aha sonra «İvan'ın Ç ocukluğu» (1961), «-Andrcy Rublev» (1966), ve «Solaris» (1972) geliyor. «İvan'ııı Çocukluğu» V enedik’te A ltın Ayı, San F ransisco ve A capulco’da B üyük Ödül ve «savaşı yeren şiirsel yönetim i» nede­ niyle bir diplom a, «barışa büyük ölçüde y a ra rlı bir film» oluşu ne­ deniyle Selznick Ödülü kazanm ış. T arkovski’nin ödülleri bu k a d a r­ la bitm iyor. «A ndrey Rublev» Cannes 1969’da, T arkovski ve okul arkadaşı M ikhalkov K onçalovski’nin o rtak ürünü senaryosuyla en iyi senaryo ödülünü, «Solaris» de geçen yıl yine C annes’da Jü ri Özel ö d ü lü ’nü kazandı. Üç uzun m etraj ve hepsi de b aşarılarla süslü. O ldukça ender bir rekor. B ütün bu n lara diplom a ödevi «Bu­ harlı Silindir ile K em an sın , N ew Y ork Sinem a ö ğ ren cileri Y arış­ m ası birinciliğini de ekliyebilirsiniz. T arkovski’nin san atı birçok ülke gibi bizde de pek bilinm ez. (İngiltere’de) Belki bazılarının bildiği, «îvan Rublev» i Sovyet R us­ ya'da birkaç yıl ra fta bırak an ertelem edir. N edeni p ek bilinm e­ m ekle beraber tartışm alıd ır. B azıları D in'i, bazıları tarih sel g er­ çekliğe uym am asını, bazıları da dehşeti neden olarak görürler. G erçek A ndrey R ublev tü m zam anların en büyük - d estan olacak k ad ar - R us ikona ressam ıdır. «Din» e ilişkin iddia bu nedenledir. A m a film de en irdelenm em iş odaklardan birinin dinsel - felsefi te­ m alar olm ası nedeniyle bu iddiayı değerlendirm ek güçtür. T arihsel gerçekliğe aykırılık film R usya’da gösterildikten sonra kam uoyun­ da alevlenen ta rtışm a sonucu o rtay a çıkan b ir iddiadır.B unu bir Sovyet V atandaşıyla yaptığım konuşm a nedeniyle kendi deneyim olarak da ileri sürebilirim . R ublev’in yaşam ının - b ir rahip olm ası g erektiği ve 14 - 15. yüzyıllarda yaşadığı bir y ana - hem en hiç bi­ linm ediği d ikkate alınırsa, böyle bir suçlam anın sadece yorum layıcı b ir biyografi film i için değil, T arkovski’nin de h a tırla ttığ ı gibi «H am let» ya da «Jül Sezar» için de yapılabileceği ve oldukça saç­ m a olacağı söylenebilir. «Rublev»i yapıldıktan hem en sonra izleme şansını elde edenler ve Sovyet Sinem acıları arasında genellikle şaşkınlık hakim di. Y et- 21
  • 24. İvan’ın Çocukluğu - T arkovski kililerden duyduğum haberlere göre sansür film in vahşetinden şoke olm uş, yönetm ense kesintiler nedeniyle güç durum a düşm üştü. Pek- çok Sovyet film inin aksine ra h a tç a dışarıya satılm ası, m akaslanm a­ sının nedeninin «politik» değil, film in y a ra ttığ ı dehşet olduğu g ö rü ­ nüşü güçlendirm iştir. T arkovski gerçekçidir; am a her toplum da şiir ve estetiğe prim verm eyenlerin anladığı anlam da değil, O nlar bu terim i beğenilerini sınırlayan d ar bir n atü ralizm anlam ında kullanırlar. K elim enin dolu anlam ıyla gerçekçilik, gerçeğin bulgulanm ası ve betim lenm esini de içerir. G erçekçilik, gerçeküstünü de içeren, özde gerçeğe bağlanan birçok biçim de bulunabilir. G erçekdışı terim inin anlam ı ise, doğru­ dan doğruya hiçbir anlatım değeri olm ayan model, sim ge ya da de­ sen düzenlem elerine bağlanabilir. S übjektif beğeni veya n efret konu­ su olabilir am a tüm diğer sapm alardan daha takdire layık olduğu söylenem ez. Ç arpıtm a, ab artm a ve ticari sinem anın insan kişiliği­ ni ahm akça anlatan tüm diğer stokları, propaganda ile ne derece g ay retk eş ve değerli gösterilseler, sahte, am a doğaldırlar. T arkovski y arattığ ı görüntülere gerçekçi bir şairdir. Y önetim i­ ni tem asında yansıyan ipuçları, sim geler, im alar, sert çıkışlar ve yum uşak inişlerle yükleyerek, hikâyesinin yapısını derinlem esine kazar. H ikâyesini anlatırken biçim olarak, geçm işi, geleceği ya da hiç olm am ış, olm ayacak olayların bileşim ini yapar. Asıl tem a y a ­ nındaki karışım lar, tem ayla aynı aktüel planda, eski tekniklerdeki soluk ton ya da özel etki cam bazlıkları kullanılm aksızın birleş­ tirilir. «îvan’ın Çocukluğu» nda, îv an ’m clü an a - babasından ve «Ölü» çocukluğundan işe başlıyarak, gerçek olm ayan ve olm ayacak sah ­ nelerde sonuca varır. «Rublev» de baş kişi ölü bir sanatçıyla, ölü­ nün yaşasaydı dahi bulunam ıyacağı bir yerde, son derece doğal bir tav ırla tartışır. «Solaris» de ise kahram anın annesi, hiç bulunam ı- 2 2
  • 25. yacağı m ekânlarda görüntü çerçevesine g irerek bir genç kız görü­ nüm ünde çeşitli sahnelerde oynar, özellikle bir sahne çok ilginç- tiı: Çin kutusu, Çin kutusu içinde - k a ra k terler kendilerini b ir fil­ mi izlerken izlerler; bu film de ise araların d an bazıları, ilk izleyen­ leri an latan bir film i izlem ektedirler. Tüm bu karm aşıklık oldukça düz ve dolaysız çözüm lenm iştir. O bjektif deney ve sübjektif im ge gücünün bu sinem asal çözüm denklem i, doğal olarak T arkovski’ye özgü bir olay veya onun keşfi değildir. Bazı diğerlerince de yay­ gınlıkla kullanılan «modern» bir biçim denebilir buna. B ana, Tar- kcvski’ye özgü görünen şey, pek çoklarının bu tü r anlatım özgür­ lüklerini kullanırken düştüğü, seyirciyi gerçekle im ge arasında boş­ lu k ta b ırakan k arg aşalık lar hatasın a düşm em esidir. H a tta a ra la ­ rında Bunue! gibi gerçek ustaların da bulunduğu birçokları gibi, som ut bir özü. tam am iyle im gesel, soyut bir biçimden, şifre çözer gibi seyirciye çözdürm em esi... T arkovski’yi izlerken bize anlatılan objektif gerçeğin ne olduğundan kuşkum uz yoktur. D oğallığın sı­ n ırları yalnızca gerçeğin özünü beslem ek, netleştirm ek ve geniş­ letm ek için aşılır. G erçek bir şiirsel yapıt, dinleyici, izleyici ya da okuyucusunun entellektüel düzeyine, çağına, m illiyetine, sınıfına, geçm işine bağlı olarak, fark lı yorum lara açık ve olanak tanıyan yapıttır. Şeks- pir'in h er kuşak ve iklim de - birbirine k a rşıt am a doğru ve ay­ dınca elan - çeşitli yorum larının yapılabileceğini sanırım herkes kabul eder. Bu yüzden T arkcvski’nin üç uzun m etrajını kısaca an ­ latm aya kalktığım da, bunu en doğru biçim de yaptığım ı söyleye­ mem. H er üç film de de olağanüstü bir «eski denizci» gücü var. Sizi yerinize perçinler ve kalkm anıza engel olurlar. İzlenm eleri zevkli değil batıcıdır; izleyiciyi balyoz gücüyle inandırırlar. «Perçinlem e» büyüsünün bir bölüm ü de, g rafik kom pozisyonların güzelliği ve m ü­ kem m el uyum unda gizlidir. Bu konuda her üçünde de aynı görün­ tü yönetm eni - T arkovski’nin okul arkadaşı V adim Yusov - nin k a t­ kısını belirtm enin belki anlam ı olabilir. «Rublev» in senaryosunun yine bir okul arkadaşı, M ikhalkov K onçalovski’yle o rtak laşa yazıl­ dığı ve her üç sanatçının da Sovyet D evlet Sinem a Okulu m ezunu olm aları da bir anlam taşır belki. C apcanlı ve yaratıcı bir kuşağa işarettir bütün bunlar T arkovski’den önceki Sovyet Y önetm enleri de büyülü g rafik çalışm aları yapm ışlardır. B urada T arkovski’ye czgü yanlardan biri daha karşım ıza çıkar: bilinen öykülerden, ü s­ tü n b ir y aratm a gücüyle aktörlerinin de yardım ıyla çıkarılan, kişi­ ler arası duygusal anlaşm a ve öykülerin içerm ediği am a insanın deneylerinin acılarının ve evreninin salt «dil» ile yorum lanışı. « îvan’ın Ç ocukluğu» bir son savaş film idir. Film başlarken 12 yaşındaki kim sesiz bir çocuğun, sisler ve dikenli teller ardından, aşm ası gereken coşkun bir nehre bakan m eraklı, tedirgin yüzünü görürüz. N ehir, düşm anla R us kuvvetleri arasındaki tarafsız böl­ gedir ve çocuk keşiften denm ektedir. Bunu, çocuğun subaylara is­ teğini zcrla kabul ettirerek , cephe gerisindeki em niyetli askerî oku­ la gitm eyi reddettiği sahne izler. A na - babası ölm üş, köyü yıkıl- 23
  • 26. iniştir. Kendisi de bir esir kam pından kaçm ıştır ve yaşam ının te am acı cc olabilir artık. İvan subaylardan baskın çıkar ve Alms ta ra fın a geçerken onu da yanlarına alm ayı kabul ederler. Son g çişinde İv an ’a yardım ederken öldürülen ve gözdağı olarak n eh r k en arın a bırakılan iki askerin cesedini alacaklardır. îk i subay g< Tevlerini b aşarırlar am a Ivan gittiği keşiften geri dönmez. Yıll; so n ra yoldaşları zaferi izleyen günlerde B erlin’de îv a n ’ın kaderiı ilişkin bir dosya bulurlar. Bu senaryo çeşitli biçim lerde yüz kere anlatılm ıştır. Büyükle den daha cesur «küçük şey tan lar m öyküleri, v atan için ölüşle v.b. A m a bu oldukça farklıdır. Bir çocuğun ölüm üne ilişkin b film değildir. Bu tü r trajedilerin olam ıvacağm dan ya da anlatıl m ıyacağından değil. G ünüm üzde bu öykülerin kolaylığı ve yineleı m e sonucu çarpıcılıklarını yitirdiklerinden. «İvan'ın Çocukluğu» i daki trajediyse çok daha çarpıcı çünkü kaçınılm azlığı daha başıı dan belli. İv an ’ın kaderi daha film başlam adan onaylanm ış durur da. Film de İv an izlenm eye doyulm az oyunuyla K olya B urlyayeı dir. Gözleri dehşetten açılm ış, çelimsiz, aç, bazen ağlayan ktiçı y aratığ ın sisler içindeki görüntüsüyle, işkence ve zaferi görmii büyüklerin kaderi kendisine bağlı, casusluk uzm anı kişiliğinin ç lişkisini, birleşm ezliğini gördüğünüz an, İv an ’ın kurtuluşunun ol naksızlığı kendiliğinden anlaşılıyor. «İvan’m Çocukluğu», «İvan» adlı rom andan u yarlanırken ağı lık n oktaları incelikle yer değiştirm iş ve gerçekte yokolm uştur. Ol ğan dışı coşku ve geleneksel isteri (savaşta) film i çirkinleştirm em tir. B ir vuruşla tüm ülkeler savaş film lerini silm iştir. A sker subaylar tüm çürütücü, adileştirici etkenlere karşın büyük ölçü dürüst, sağlıklı kişilerdir. H erbiri sinirlerini geren ve törpüley tü rlü b elâlara karşı, kişiliği çerçevesinde inatla m ücadele verme Salaris - Tarkovski 24
  • 27. tedir. B arış olunca geriye, norm al yaşam a döneceklerini biliriz hep­ sinin. P eki ya îv a n ? A na - babası, oyun ark ad aşları ölen, sorum ­ luluğun ağ ır yükü çocuk om uzlarına binen Ivan, gerçek bir çocuk değildir. N orm al bir insan olam az «o». B arış, «o» nu bir m erm i kesinliğiyle bitirecektir. Bu, T arkovski’nin uzun m etrajların ın bir num aralısıdır ve y u rt­ severlik savaşının verdiği ölüm cül görevin kapanında, bulunduğu yere çok ters düşen çocuğun durum u etüdlenir. ikinci uzun m et­ ra j A ndrey Rublev, bir dehşet evrenine çaresizce hapsedilm iş bir sanatçının ikilem inde odaklanır. B irincinin b aşarısı genellikle ço­ cuğun perform ansına ve y aratılan dayanılm az gerginlik havasına dayanırken, İkincisi, insan için barbarlık ve keyfiliğin farksızlığını y an sıtan atm osferin etki ve inandırıcılığına bağlı. Y aklaşık yaşam a tarihi, bir din adam ı olm ası gerek tiğ i ve res­ sam lığının dışında, kim senin R ublev’e ilişkin bilgisi olm adığını be­ lirtm iştim . «O» nun ikonları çağdaşları arasında, yalnız g ra fik y et­ kinlikleriyle değil, acı, sevgi ve insanlığı anlatm adaki başarılarıyla d a sivrilirler. Çok kere çağdaşı u stalar, sadece dünya yüzeyinde gördüklerini, şeytanlarla um utsuz bir savaşı kaybeden insani, be­ lirli bir bilinç ve inançla çizm işlerdir. T arkovski R ublev’in gelenek­ sel R us din adam ı tipine uym adığına inandığını söyler. O çağ ege­ m en ikona san atı anlayışına, feodal yapının baskılarına, derebe- yine karşı çıkabilm esi için R ublev'in yağız, sert, inatçı ve hırslı bir adam olm ası gerekir. «O» nun insana olan «peşin ve erken» inanç ve güveninin dram ı, çevresindeki herşeyin olum suzluğu sonu­ cu oluşm uştur. İsim ler konu olunca, A natoli Solonitsin’in oyunu­ nun bir cesaret gösterisi değil, yum uşak am a yoğun bir perfor­ m ans olduğunu söylem ek, kesinlikle onu yıpratıcı bir tav ır olmaz. Film in heybet ve gücü am açlandığı biçim inden, R ublev'in çevre­ sindekilerin y a ra ttığ ı ya da hedef olduğu korkunç olaylardan, acı­ lard an gelm ektedir. Film deki yardım cı kişilerin hepsi nefis oyun­ la r verm ektedir. «A ndrey Rublev», 1400 - 1413 yılları arasında geçen iki bölüm ve dö rt epizoddan oluşuyor. B unlardan dördü aynı yıla - 1408’e - rastlıyor. B aşlarken, u sta la r b atak lık ortasındaki bir kilisenin ça­ nını sıcak hava balonlarından y ara rla n a ra k kuleye çekm eye çalı­ şıyorlar. Rublev ve yardım cıları, balçık ve dehşetli yağm urdan ko­ ru n m ak için bir h ana sığm ıyorlar. O sıra iki atlı hana gelip yok­ sul b ir köylüyü yakalar, kollarına girip sürüklerken birdenbire k a­ fasını bir direğe çarp arlar. A rdından zavallının baygın bedenini bir a ta yükleyip uzaklaşırlar. T arkovski'nin orta çağlarındayızdır. Bunu teolojik ve felsefi bir ta rtışm a izler. R ublev’in ta ra fı ile, saygın bir kişi, ikona ressam ı Y unanlı Theophanes arasında, kişi­ sel rekabet ve kıskançlığı da içeren bir tartışm a. Jeanne V ronskaya’- nın T ark o v sk id en ak tard ığ ın a göre: «Büyük M ahkem e Günü dü­ şüncesini öne sürerek, insanı salt günah ve kötülükler bileşimi, T an rı’yı ise öc alıcı, ilkel bir v arlık olarak anlayan T heophanes’e 25
  • 28. karşı Rublev, insanı cn plana yerleştiriyordu. T an rı’yı insanın için­ de arıyor, kendine, ‘T anrı’nın içinde yaşadığı bir ev' olarak saygı duyuyordu.;> İlginç epizcdlardan biri de derebeyinin R ublev’in yardım cıları ve kasaba halkına, T ata rla rı k ışk ırta ra k yaptığı işkenceleri anlatır. T alan edilen kilise, öldürülen insanlar, R ublev’in çaresizliği... Film i yorum layan T arkovski şöyle der: «Günümüzle ilişkisi ol­ m ayan tarihsel film leri anlıyam ıyorum . Bence en önemli şey, ta ­ rihsel m alzem eyi insanın düşüncelerini açıklam ak ve çağdaş k a ­ rak terler y aratm ak için kullanm aktır B uradaki düşünceler nelerdir? T arkovski'nin o çağın m im ari ve g ra fik sanatını uzun süre incelediğini, sete pek çok sanatçıyı getirdiğini ve dış çekim lerde birçok gerçek tarihsel yapıtı kullan­ dığını biliyoruz. H içbir film de yaşanan çağ ile doğanın, bu derece olağanüstü ve «görünm ez» bağlantısına rastlam adım . R ublev’le bir­ likte içinden geçtiğim iz kötülük ve felâketler, «o» nun yaratıcılık ve konuşm a gücünü yoketm iştir. A rtık çalışam az, tükenm iş görü­ nür. Birden, bir «ek» bölüm de konum kendini çözüm ler, duvar y ı­ kılır. P rensin adam ları yıkık köyde, efendilerinin zaferini sim gele­ yecek, görülm em iş büyüklükte bir çan yapacak sanatçıyı ararlar. H erkes clm üş sadece sanatçının 16 -1 7 yaşlarındaki oğlu sağ k al­ m ıştır. O nlara babasının verdiği gizlerle çanı yapabileceğini söy­ ler. İlginç sahnelerle çanın yapılışını izleriz. Sonunda beklenen an gelir, u stalar ezenle açarlar kalıbı. Yine -b u kez 5 yaş d aha bü­ yük - Kolya B urlyayev’in pırıl pırıl b ir başarıy la oynadığı çocuk, daha fazla dayanam az. K oşm aya başlar... yere düşer. R ublev’in kollarında hıçkırır; hiçbir gizi bilm ediğini, çan yapm asını sadece seyrettiğini açıklar. Çan m eydana çıkarılır... H içbir kusuru yok­ tu r! Yerine asılır ve çınlam aya başlar. B urada siyah beyaz görün­ tüler, R ublev'i ikonlarını peşpeşe gösteren parlak renklere dönü­ şür. B ir şükran ya da zafer şark ısı... G örüş noktası açıktır: E ğ er çocuk başaram azsa R ublev başarısızlığın utancını nasıl yüklenecek­ tir? Cevap verilm eksizin cevaplanm ış evrensel bir soru değil m i­ dir bu? H içbir söz daha açık olam azdı, işkence edilenler ve iş­ kence eden b ir film ; yine de bir başyapıt. S claris’e gelince: pek başarılı bulm uyorum . Nedeni, yönetm e­ nin varm ayı am açladığı yere varam adığını, yolunu kaybettiğini dü­ şünm em ... «Solaris» PolonyalI yazar L em ’in rom anından uyarlam a t i r sciencefiction. E leştirm enler (örn. Philip S trick) K ubrick’in spektaküler fantazisi «2001» le k arşıtlığı yüzünden «Solaris» e çok yüklenm işlerdi. Strick, «Solaris» i özgün rom anla da çelişir göre­ rek, yönetm enin, rom andaki yum uşak, evcil, kişisel bakış açısı ye­ rine özel güç ve etkenler koyarak tem ayı saptırdığını söylem işti. T arkcvski ise savunm asında, L em ’in rom ana, bilginlerin uzay k a p ­ sülüne girişleriyle, kendisininse «o»nu daha çok ilgilendiren, a stro ­ notun ev yaşam ıyla başladığını söyler. B unun nedeni film in özünü, bilim in m oral ve etnik yanı sorunu üzerine kurm a istem idir. 26
  • 29. ilk film indeki gibi yüzeysel olay yalın, basit ve alışılm ış bi­ çim dedir. M oskova yakınlarında bir daşada bir bilgin, ana - babası ve oğluyla yaşar. Solaris gezegenine ilişkin önem li bir görevi v a r­ dır. O rada bazı garip olaylar saptanm ıştır. Görevi durum u ince­ lem ek ve S olaris’deki uzay m erkezinin te rk edilm esinin gerekip gerekm ediğini çözm ektir. A yrılm adan önce kim senin inanm ak is­ tem ediği b ir olay tartışılır. S olaris’in nabız gibi a ta n yüzeyinde, araştırıcıların yaşam ları ve geçm işleriyle ilgili varlıkların, kendi­ liğinden cisim leştiği, k arşıların a çıktığı iddiasıdır bu. Solaris'te alışılm am ış bir yaşam vardır. K im senin doğrudan ilişki k u ram a­ dığı, gezegenin tüm yüzeyini kaplayan canlı bir nesne, bir okya­ n u stu r bu! in san ların düşüncelerini okur ve geçm iş deneylerini ya da iç dünyalarını m adde haline getiıir. B aş kişi bilgin Kelvin S olaris’e ayak basınca, kendinden ön­ ceki araştırm acın ın ölm üş olduğunu görür H edef olduğu kişisel suçlam alar ve psişik baskıyla savaşam ıyarak ölm üştür. Kelvin yıl­ la r önce ay rılarak in tih ara sürüklediği karısı H ari'nin, Solaris’in cisim leştirdiği görüntüsüyle karşılaşır. A yrıca sağ kalan iki mes- lekdaşm dan da ayrı kalm ıştır. B unlardan biri bu kez bütünüyle zıt bir k a ra k te ri canlandıran A natoli Solonitsin tarafın d an oynanan S arto riu s’tu r. T arltovski’nin deyim iyle kendi cisim leşm iş «konuğunu», «salt bilim sel b ir olgu» olarak gören çok soğuk kanlı, az konuşan bir tip tir. «Onlar» «o» na dokunm azlar. «O» bilincini psikolojik işkencelerin buyruğuna v er­ mez. Bu yenden, H a ri’yi analizi gerekli bir obje değil, bir insan olarak gören C hris K elvin’den daha güçlü durum dadır, işle r ona daha kolay gelir. K ozintsev’in L ear'i tarafın d an oynanan diğer kişi, S n aut kendi cisim leri m isafirleri tarafın d an çok yıpratılm ış, alko­ lik olm uştur. T arkovski’nin kah ram an ı kuşkusuz K elvin’dir. «Kendimi ona daha yakın bulurum » der T arkovski. «Pek uysal olm ayan, kendi­ ne güvenen, prensiplerini değiştirm eyen, diğerlerine pek akılcı gel­ m ese de sonuna k a d a r böyle giden bir kişilik. Böyleleri belki biraz katı, am a güçlü ve insalcıldırlar. K ısaca onun çizgileriyle ahlâki saflık ve sağlam lığın tüm varlığım ızı etkileyeceğini gösterm ek is­ tedim . H a tta ilk b ak ışta ahlâkla ilgili görülm eyen alanlarda bile.» iş te k arışan n o k ta burasıdır. K elvin dünyada şöyle der: «Ah­ lâki veya ah lâk a karşı olsun, insan bilim yapar. H iroşim a’yı h a­ tırlayın!» B ir m eslekdaşı sertçe k arşı çıkar; «Ben ne pahasına olur­ sa olsun bilim partizanı değilim . Bilim ahlâkta tem elleniyorsa doğ­ ru yoldadır. A hlâka ay k ırı bilime hizm et etm eyin...» S olaris'te ise geçm iş deneyleri ve vicdanıyla karşı karşıy a kalan Kelvin, söy­ lediklerini yapam ıyacak k ad ar iyi bir insandır. G erçi önce boş yere H ari’yi yeketm eye çalışır, am a çaresizdir. H ari duygu, seks h a tta aşk için gerçekten ayırdedilem iyecek k ad ar sıcak ve canlıdır, ö lü ­ m e varm ası olanaksızdır. Y aralanır, k an kaybeder am a özellikle bilincinde yaşadığı kim se tarafın d an yokedilem ez. Chris onu yeni­ den terkedip dünyaya m ı dönm elidir, yoksa işini, ana - babası ve 27
  • 30. çocuğunu terkedip sonsuza dek onunla S olaris’te m i k alm alıdır? İkincisi için yem in eder H ari’ye, am a «O» K elvin’in başaram ıya- cağını bilm ektedir. T arkovski sorunu şöyle Özetler: «Mesele, davranışlarım ım ızın h er parçasının değerliliği, h a tta en az ilgi çeken kım ıltım ızın bile anlam lı oluşudur. T am am lanm ış hiçbi rşey a rtık değiştirilem ez. E ğer kişinin deneylerini «yeniden oynam a» olanağı olsaydı bunun tek m etelik değeri olm azdı, ahlaksal çürüm eye neden olurdu. İnsan de­ neylerinin geri gelm ezliği, yaşam ım ıza, işim ize anlam ve özgünlü­ ğünü veren olgudur... Y ani C hris’e ikinci b ir şans veriliyor; H a- ri'den ayrılm a trajedisini yeniden deneylem ek olanağını elde edi­ yor. B ir kez yapılanı onarm ak olanaksızdır am a bu, «yeni H ari» ile karşılaşm asının kahram anım ızı değiştirm ediği anlam ına gelm ez. Deneyi bir kez daha geçirm iştir. Ve bu kez oldukça belirgin ola­ ra k daha arınm ış, daha insancıl olm uş, yeni bir ah lak sal p otansi­ yel bulm uştur.» D eneyin yinelenm ezliği, eylem leri saptayıcı ve kişiliği oluş­ tu rucu önem li bir etken olduğu anlayışının T arkovski’nin san a­ tın d a ü stü n bir yer tu ttu ğ u n u görüyoruz. B urada T arkovski’nin önceden açıklanan am acıyla dengesizlik doğuyor. Bilim in ah lâk a aykırılığı sorunu, bireyin deney alam nda çözüm lenem ez. Bu yan ­ lışlık biraz da yönetm enin kendi eksikliğinden ileri geliyor. Bence «o» bilginleri, bu sorunun çözüm üne yardım cı olacak k a d a r iyi tanım ıyor. «O» nun bilginleri diğer Science - fiction film lerindeki- lerden çok farklı davranm ıyorlar. P ek âlâ b aşk a m eslekten kişiler de olabilirler. Öte yandan T arkovski o geçilm ez gücüyle, seyirciye acı çeken insana karşı büyük b ir sem pati ve kederü bir gerginlik yaratıyor. B urada sanatının tüm doğal üstünlükleri, C hris ve H ari’nin ba­ şarısızlığının gizlerini a raştırm ak pahasına, kısm en başarılı ola­ ra k tüketiliyor. F azladan bir bedel. A m a yine de yeni H ari (N a- taly a B ondarçuk) ile, insan - insan olm ayan a ra sı duygu, özlem bağıntısını olağanüstü güzellikle çiziyor. H ari insan olm aya bu k a ­ d ar yakınken olam ıyacağını, sonsuza dek ölü b ir dünyanın m ah ­ kûm u olduğunu biliyor. G erçekten bilim sellik birdenbire sahteleşi­ yor, uzay tuzaklarının geleneksel «evvel zam an içinde» başlangıçlı p eri m asallarından fa rk ı kalm ıyor. H ari’yle, duygu ve şiir bizi eski cin - peri m asallarının hiç olm ayan k u şlar ve y ılan lar ülkesine gö­ türüyor. Y önetm enin am açladığı bu değil am a gücünü yanlış k u l­ lanan bir yaratıcının verdiği bundan ibaret. T arkovski’nin film lerinden kim senin «zevk» alacağını sanm ı­ yorum . Çok gergin, acı verici yapıtlar. K ırkb ir yaşında, 1932 do­ ğum lu? H atırlanm alı ki ülkesi yokolm a tehlikesi içinde, 20 m ilyo­ n a yakın ölü verdiği sıralar, ilk film indeki çocuğun yaşında olan k u şak tan d ır «O». Bu yüzden onun film lerini b ir kez gören - zevk için değil - birkaç kez görm ek ister. D üşünceler kafasında, birbi­ rini M art ayında kovalıyan vahşi h ayvanlar gibi kovalar. 28
  • 31. K om pozisyon olarak B reughel’in tabloları gibidir. Sadece bü­ tü n olarak bir tablo değildirler. B ir m ercekle parçaları, ay rın tıları incelerseniz aynı derecede güçlü ve çarpıcıdırlar. U nutam adığım üç görüntü vard ır: «İvan’ın Ç ocukluğu»nda hiçbir yere u laştırm a­ yan b ir olay; cepheye yeni gelen hastabakıcı ile ona tu tu lan su­ bay. «A ndrey Rufclev» de, P rens'in adam larının eserleri g ö tü rü r­ ken geçtikleri göl kıyısı ve çevrenin keskin güzelliği. Yine «Rub- lev:> den katliam dan k u rtu lan kadının, ceset yığınları içinde do­ nuk, bilinçsiz yatışı. D arm adağın kilisenin zem ininde y atark en içeri giren binicisiz atın nal sesiyle başını, gözlerini açm aksızın bir - iki seuıtlm oynatışı. H âlâ «duyabilen» bir y a ra tık tır «o». S ight and Sound 1973 k ısaltarak çeviren: R E ŞİT A R IN IK 1. gerçek sinema fotoğraf yarışması • G erçek Sinem anın düzenlediği yarışm anın konusu «Ü re­ tim araçları başında insan» olarak belirlenm iştir. 0 K atılm ak istiyenler 18x24 ölçülerindeki çalışm alarını en geç 1 Ş ubat tarihinde elimize geçecek şekilde dergim ize gönderm elidirler. 0 Ön jürinin elem esinden geçen fotoğraflar, B üyük Jü ri ta ­ rafından değerlendirilecektir. 0 B irden fazla fotoğrafla k atılm ak m üm kündür. 0 D erece alan fo to ğ raflar dergide yayım lanacak, ilk üç de­ receye P la k e t arm ağ an edilecektir. 29
  • 32. paolo ve vittorio taviani ile söyleşi; XJn H om m e a B ruler / P. - V. T aviani Y önetm enliğe nasıl başladınız? : Biz hiçbir sinem a okulundan m ezun olm adık. O kulum uz neo- realist İtaly an okulu ve hocalarım ızda Guido A ristarco gibi bu oku­ lu eleştirenlerdir. B irçokları gibi yönetm en-asistan olarak başladık ve daha son­ rad a k ısa filim ler yaptık. D oğduğum uz köyün katedralindeki, faşist A lm an katliam ı üzerine yaptığım ız San M iniato, Luglio 44 adlı belgesel film in dışında, diğer kısa filim lerde bir iddiam ız yok. Çünki bizim eğilim im iz belgesel filim ci eğilim değildir. Lı’ita lia non e un P aere Povero adlı (T V için) b ir filim üzerinde İvens ile çalışırken, belgesel filimci olm adığım ızı ve görüşlerim izin bir belgeselcininkinden fark lı olduğunu anladık. Yine İvens ile çalışırken o’nun gerçeği nasıl izlediğini görerek, tu tu m u ­ m uzun çok yanlış olduğunu anladık. Filim lerim iz gerçek, b ir bel­ gesel filim niteliği taşım azlar. Örneğin, İvens’in film i üç küçük bö­ lüm den oluşm akta ve üçüncü bölüm Sicilya’da geçm ektedir. Bu bö­ lüm ü biz çekiyorduk, çünkü İvens diğer bölüm lerin m ontajı için R om a'da kalm ıştı. M alzem eleri görünce bize te lg ra f çekerek bun­ ları çok iyi bulduğunu, fa k a t belgesel değil de oynanm ış b ir film in söz konusu olduğunu bildirdi. 30
  • 33. F a k a t T cg liatti’nin to p rağ a verilişi sahnesi tam belgesel bir sekans olm uyor m u? E lr çok yönetm en T ogliatti’nin to p rağ a verilişi üzerinde belge­ sel filim yaptı. Biz sadece birkaç görüntü kaydettik. O ynanm ış k ı­ sım larla, filim alınm ış belgeleri k a rıştıra ra k filim yapam ayacağı­ m ız bize söylenm işti. F a k a t bu iddiaya girm ek bizi eğlendiriyordu. Y apıtı ile belgesel film in k atk ıların ı ayırdetm enin güç olduğunu sanıyoruz. H iciv siyasal sinem anın başlıca öğelerinden biridir. İki önemli nokta B ir ta ra fta , gerçeği bulm ağa yardım cı olan ustan ın ölüm ünün acısı, diğer ta ra fta da yaşam anın (bir dönem ine) son verm e isteğim belirten bir alay, örneğin, B eethoven’dan bir parça söyleyen bir asistan, yum ruğunu havaya kaldırm ak isteyen fa k a t birden heyecanlanıp kaldıran ve hem en sonra indiren bir diğeri. M üziğin filim lerinizdeki yeri nedir? Ç ağdaş m üzik dilinin, hiç olm azsa onun sağlam m irasçısının sinem a olduğunu düşünüyoruz. B ir film i tasarladığım ız zam an, ritm - sel sözcükler ve m üzik cüm leleri şeklinde görürüz. Filim lerim iz bi­ rer senfoni gibi kurulm uştur. Ö rneğin, «A krep B urcu A ltında» S travinsky’yi an d ın r, «Saint M ichel'in bir horozu vardı» ise bir k u arteti sim geler. D aim a m üziksel bir kuruluş vardır. P lastik açıdan «Saint Michel» b an a filim leriniz içinde en eksiksiz olanı görünüyor : K am eranın uzun m üddet sabit olarak kullanılm ası, T ravelling’in değerini bulm ayı sağlıyor. Öte yandan, bize bazı yeni im kânlar sağ ­ ladığı için renkli de çalışıyoruz. Ö rneğin, «A krep B urcu A ltında» da, İta ly a doğasının renklerini kullandık. T oprağın kestane rengini ve denizin m avisini. F a k a t tek bir kırm ızı bile yok. B una karşı, «Saint Michel» de kırm ızıyı bol bol kullandık. Z ira ilk aklım ıza ge­ len kırm ızı tu ğladan yapılm ış hapishane fikriydi. Filim leriniz ticari yönden b aşarılı m ıydı? (B ozguncular) ticari bakım dan o rta bir filim idi. «A krep B urcu A ltında», Volonte sayesinde biraz daha b aşarı kazandı. S ain t Michel İta ly a ’da henüz piyasaya çıkm adı. H alen F ra n sa ’da dağıtılm akta. İta ly a ’da ticari dağıtım bu film i alm ak istem iyor. D evletin bu film i gösterm esi gerekiyordu, bu konuda onu m ecbur eden bir kanun m evcuttur. Bu kanunun ta tb ik edilm esi için m ücadele ediyoruz. A ynı şekilde F e rre ri’nin (B aba A dına) ve (O turum ) filim leri gös­ terilm eden önce iki sene beklediler. Filim lerim iz Güney A m erika ve A frik a’da başarı kazanıyorlar. Italy an filim ciliğindeki yeriniz nedir? Biz resm i Italy an filim ciliğinin dışında kalıyoruz. Filim yap­ m anın bir tesadüf olm asına rağm en bu yolda çalışm am ızı sü rdürü­ yoruz. G iuliani G. De N egri (birlikte tüm filim lerim izi yaptığım ız prodüktör) bizim le aynı düşüncede. F a k a t p aray ı bulm ak kolay ol­ m uyor. B irkaç yıl önce p a ra ve dağıtım alanı bulm ak m üm kündü. 31
  • 34. Z ira prodüktörler program larında, kendilerine p a ra getirm eyen, fa ­ k a t kültürel filim ler olm asından m em nundular. T icari sinem a ile san at ve denem e sinem asının tam am en ay rı olduğu bir dönemdi. Bu gün durum daha k arışıktır. Sözde siyasal, ve aym zam anda ticari olan pekçok film var. P rodüktörlerin ve yapım cıların a rtık fillm le- rim ize ihtiyacı kalm adı. Böyle olunca, (Sol)un uzun m ücadelesinin ü rünü elan ve bizlere bazı im kânlar sağlayan kanundan siyasal bir şekilde faydalanm ağa çalışıyoruz. Böyle olm akla beraber, bir burjuva sistem inde hiçbir kanunun bir g aran ti olm adığını h a tırla t­ m ak faydalı olur. Bu kanun hüküm eti kendi kanununa uym aya m ecbur eden bir m ücadele aracıdır. Ö rneğin, bir devlet örgütü ta ­ rafından m ali yönden desteklenm esi gereken bir film hazırlıyoruz: Film hazır sayılır, fa k a t İta ly a ’daki sağ hüküm et bu film in bitiril­ m esini engelliyor. Bu film i gerçekleştirebilm ek için aynı zam anda durm uş bir m ekanizm ayı yeniden h arekete geçirecek P arlam enter, reform ist b ir siyasal m ücadeleye girm em iz gerekiyor. H er seferinde de söz konusu olan siyasal bir m ücadeledir. Filmleriniz, içinde yaşadığım ız olaylar üzerinde değilde, (Sol)u eleştirir nitelikte gözüküyorlar : Bu üç film , isteyerek veya istem iyerek, değişik üç tarih i anda doğm uşlardır. 1966 -1967, a rtık bizi tatm in edem iyen siyasal bir durum dan başka değişik, fa k a t ne olduğunu tam olarak bilm edi­ ğim iz bir şeyi aradığım ız dönemdi. «A krep B urcu A ltında» (1968) birşeyler gerçekleştirebileceğim izi sandığım ız b ir anda yapıldı. S aint Michel ise gerçekler üzerinde düşünm ek için geriye doğru g it­ m ek ihtiyacm ı duyulan bir anda o rtay a çıktı. G elecek film im iz, yine sol kuvvetler üzerinde yürütülen düşünce çizgisinde, bir haini konu alacak tır. B ir sistem i yok etm ek için, o sistem i yoketm ek isteyen güçleri de tan ım ak gerek. Siyasal eylemle, Sinem asal eylem i nasıl bağdaştırıyorsunuz? Siyasal sinem a kavram ı çok k arm aşık tır Şüphesiz ki siyasal an film in çıkış noktasındadır. T arih ve siyasete bağlı elan y aşa­ m am ız, bizim yaşam a sistem im izdir. B ir film yaptığım ız zam an kendisine doğru yöneldiğim iz sonuç sinem asal bir sonuçtur. Söz kenusu olan, (Sözcüğün d ar anlam ında) siyasal bir m esaj taşıy an değilde, kuruluşu' itibariyle devrim ci olan bir film yapm aktır. İdeo­ lojik ve siyasal yargı, hiçbir zam an bir film ’de d irekt olarak an la­ tılm am ıştır. Sol seyirci topluluğu televizyonu seyredip, ticari film ler g ö rü r ve bütün bu gördükleriyle şartlanm ış bir zevki vardır. Bu yüzden bu topluluğa devrim ci film ler gösterm ek bir bakım a saygısızlık olur. Biz araştırıcı k arak tere sahip sinem a yapıyoruz. B unlar se­ yircinin zevkini değiştirecek bir kaç film değildir. F ak at, yine bu film ler siyasal bir düşünce doğurabilirler. (Y apım cı) yönetm en seyirci sorunu, yönetm en ile seyirciler arasındaki kişisel ilişkilerle değil, o m em leketin sosyal yapısıyla ilgilidir. Seyirciler ve yönet­ m enler arasındaki ilişkiler hiçbir zam an kolay b ir şekilde k u ru la­ 32
  • 35. m am ıştır. örneğin, V isconti'nin sinem ası ve bilhassa «Lo Straniero» hiçbir zam an seyirciye kendini kabul ettirem em iştir. Böyle olm akla beraber, araştırm a sinem ası gerçeğe yönelttiği bakışım değiştirm iş ve dolayısiyle kitleleri etkilem iştir. Saint Mictael’de tarihsel gerçeğe uyuldu mu ? T arihsel gerçeğe genel h atlarıy la uyduk. F a k a t ay rın tılard a değil. A slında Saint Michel’deki olan N apoli civarında m eydana gel­ m iştir. F a k a t biz bu sekansı T oskana’da çektik. Bu an arşist dö­ nem le doğm akta olan bilim sel sosyalizm in bir aray a geldiği bir devredir. N ihilistlerle ilk R us sosyalistlerinin uyuşm azlığını yansıtan T olstoy’un bir yazısından esinlendik. A narşik hareketin tüm um udu köylü hareketindeydi. D aha sonra bilimsel Sosyalizm in doğm asını sağlıyacak olan endüstri ve em ekçi sınıf: teşekkül etm eye başlı­ yordu. Giulio G ram sci’denm i esinlenm iştiniz? G ram sci’nin m ektuplarından direkt olarak esinlenm edik fak at, bu m ektupları ve hapse giren diğer K om ünist ve N ihilist m ilitan­ ların m ektuplarını biliyoruz. D iğer ta ra fta n K ropotkin’in h a tıra la ­ rından direkt olarak esinlendik. Kuşakların uyuşm azlıklarıyla çok m eşgul görünüyorsunuz : K uşakların karşı karşıya gelişleri tarih i bir ana rastladığı za­ m an bizi ilgilendirir Bazen iki k u şak bir arad a barış içinde bera­ berce yaşarlar, bazen de o andaki tarih i durum k uşak ların birbi­ rinden fa ik a elm alarına yol açar. Bizi ilgilendiren de bu uyuşm az­ lıktır Cnemli olan, bir kuşaktan, kısa bir süre içinde yanlışlıklar, ol­ duğunu anlıyan diğer bir ku şağ a geçiştir. Cinema 73 Çev. Ercüment Gtirkut YANSINA aylık sanat ve küftür dergisi aralık sayısında: • K arar günleri • D ünya görüşü olarak felsefenin edebiyatta yansım ası • Toplum sal D eha • «N azım H ikm et inceleme yarışm ası» koşullar ve seçici kurulun oluşm ası • Y ansım a dergisinin iki yılı dolarken 64 sayfa 5 lira, Yıllık abone tu ta rı 50 liradır. P.K. 118 SİR K EC İ 33
  • 36. haberler P A R İS ’TE YILM AZ G ÜN EY H A FT A SI G eçtiğim iz ay içinde P a ris’te F ransız S inem atek’inin girişim i ile Y’ılm az Güney haftası düzenlendi. Ü nü y u rt sınırlarım ızı aşan, iki yıla yakın bir süredir tutuklu bulunan Y ılm az G üney’in U m ut, A ğıt gibi önem li film leri gösterildi. D aha sonra G üney'in sanatı üzerine F ran sız S inem atek’i yönetm eni H enri L anglois’m n düzen­ lediği bir toplantı yapıldı. Bilindiği gibi daha önce de P aris'te açı­ lan Sinem a M üzesinde Giiney’e biı- köşe ayrılm ıştı. SİN EM A K U L Ü B L E R l B oğaziçi Ü niversitesi Sinem a K ulübü «F otoğraflarla T ü rk Si­ nem ası» konulu b ir sergi düzenledi. 12 K asım ’da kapanan sergide, 25 film den alınan k areler tan ıtıcı yazılarla birlikte sunuldu. Bo­ ğaziçi Ü niversitesi Sinem a K ulübü’nün düzenlediği 8 mm . Süper 8 mm. ve 16 mm. lik, sesli ya da sessiz, konulu belge veya karton film leri içeren yarışm anın ilgi göreceği sanılıyor. Bu tü r sinem a kulüplerinin kurulm ası ve eylem e geçm elerinin T ürkiye'deki sinem a olayını olum lu yönde etkileyeceği şüphesizdir. Bu kanıda olan bazı öğrenciler E ge Ü niversitesi'nde ve İstanbul İşletm e F akültesi'nde sinem a kulübü ku rm ak için girişim lerde bulunm aktadırlar. G erçek Sinem a bu tü r girişim leri destekliyecektir. SİN EM A TEK S inem atek’te 50. yıl, M ustafa K em al’i anm a p rogram ları ve A ltın K oza şenliğine k atılan film ler K asım ayı gösterilerinde yer aldı. A ralık ayı program larında A frika ve L âtin A m erika sinem a­ sından örnekler yer alıyor. T. F . A. T ürk Film A rşivi C um huriyet’in 50. yılını k u tlam a program ı içinde T ürk sinem asının başlangıcından günüm üze k adarki serü­ veni içinde adı edilen 150 T ürk film ini toplu olarak sunacak. Bu­ nun yan ısıra Y apı - E ndüstri M erkezi salonunda açılacak «50 Yılın T ü rk Sinem ası» sergisi de 50. yılı kutlam a program ı içinde yer alm akta. T. F. A., L ü tfi A kad’ın son film i «Düğün» ün galasıyla, yakında Y apı - E ndüstri M erkezi salonunda gösterilere başlaya­ caktır. İ S T E M E C ağaloğlu, Y erebatan Cad. 43/5 - İSTA N B U L 34
  • 37. fotoğrafçılık literatürümüze kısa bir bakış burçak evren H erhangi bir sanat dalı kendisiyle ilgili literatü rü n dışında dü­ şünülem ez. L iteratü rler o sanatın tanınm asına yardım cı olduğu g i­ bi, yaygınlaşm asına ve öğretisine de çeşitli y a ra rla r sağ larlar. A m a ne v ar ki ülkem izde uzun zam andır icra edilm ekte olan p lâstik sa­ n a tla rd a san at - literatü r İkilisi arasındaki bu ilişki, hiçbir zam an doyurucu bir düzeye çıkam am ıştır. K onum uz olan fotoğrafçılık hakkında da aynı yargıya v arm ak m üm kündür. Ç ünkü ilk önceleri bu icadın tanım ını şa rt koşan tam am iyle tek n ik üzerine yazılanlar zam anım ıza k ad ar aynı özelliklerini korum uşlardır. T eknikle b era­ ber, fotoğrafçılığın da hissedilir bir değişim e, daha açıkçası aşa­ m ay a uğram ası ve bu aşam adan giderek yedinci san at olarak tan ım ­ lanm asını literatürüm üzde bu açıdan izlem ek olanaksızdır. Çünkü y ukarıda da söz ettiğim iz gibi 1841 lerden zam anım ıza dek yayın­ lan an kitap, dergi, vs. gibi yayınlar, tam am iyle tek n ik üzerine y a­ zılmış, fotoğrafçılığın teorik y anlarına hem en hem en hiç değinil- m em iştir. A şağıda g uruplarla ay rılarak bahsedeceğim iz fotoğrafçı­ lık literatürüm üzün kısa tarihçesinde de bu durum u açıkça görül­ m ektedir. K İTA PLA R . (1841-1899) T ü rk fotoğrafçılığında yazılm ış ilk kitap, bu icadm ülkem izde tanınm asından evvelki bir tarihe rastlar. Ceride-i H avadls’in 26 Ce- m aziyelahır 1256 (15 A ğustos 1841) ta rihli 47. sayısında, fo to ğ raf­ çılığın tekniği ile ilgili tercüm e bir k itap tan söz edilir. F a k a t aynı haberde kitabın içeriği hakkında herhangi bir açıklam a bulunm a­ m aktadır. T arafım ızdan yapılan b ir çok ara ştırm a la ra k arşın k ita ­ bın biyografik özelliklerini saptam ak m üm kün olam am ıştır. Bu ne­ denle T ürk fotoğrafçılığı üzerine yazılm ış ilk kitap Y üzbaşı H üsnü E fendi’nin 1288 (1871) tarih li U sulü F o to ğ raf R isalesi’dir. 48 sahi- fe ve bir levhadan oluşan bu k itap ta tam am iyle o zam anların fotoğ­ ra f tekniğini yansıtm aktadır. Bu dönemde basılan k ita p la r a ra ­ sında A hm et R asim ’in çevirdiği F onoğraf (1302), A hm et Ih san ’ın N evusul F o to ğ raf (1306/1889), F uad A hm ed’in 1190 sahifelik Fo- toçinkoğrafi (1307/1890) ve yine aynı m üellifin F o tom inyatür ve Boyalı F o to ğ raf (1311/1894), ve İzm itli M ehm et Cem al’in F o to ğ raf Ü zerine Y ağlıboya (1312/1895) ve isim lerini b urada yazm aya ge­ reksinm e duym adığım ız 23 kitap daha yayınlanm ıştır. K uşkusuz 35
  • 38. dönem için T ürk fotoğrafçılığının lite ra tü r bakım ından li dönem i diyebiliriz. A yrıca bu dönem üzerine sürdürülı nalarda da daha bir çok kitabın varlığına rastlanaca: U m anlar elde edilm iştir. (1899 -1926) Y irm inci yüzyılın başlarından, yeni h a rf inkılâbına ka( relerde her yeni buluş ile beraber fotoğrafçılık da be şime uğram ış, tekniğin o zam an için yeni sayılabilecet len yararlan m a yoluna gitm iştir. Bu dönem in literatü r •kiye'de fotoğrafhanelerin yaygınlaştığı, ilk kez sergileı ı ve yine fotoğrafçılığın stüdyolardan k u rtu lara k dışarı l bir devir olarak tanım lam ak m üm kün. Bu devrin j sm da M. A bdullah’ın 116 sahifeük F otoğrafya, Jandar: m ı M ehmed T evfik’in polis m ekteplerine m ahsus olma ırladığı A m eli Fotoğrafya, İpekçi K ardeşlerin 126 sahif rafçılık K ehberi ve Süreyya’nın çevirdiği G evart Fotoj ıberi ile L üm yer F otoğrafı R ehberini sayabiliriz.
  • 39. 1926 -1973 E ski yazıdan, yeni yazıya geçişle beraber T ürkiye’nin siyasi, sosyal ve k ültürel alanlarında da hissedilir bir değişim olm uş, bu değişim içinde fotoğrafçılık ötedenberi gelen sınırlayıcı düşünce­ nin dışına çık arak nüfus kâğıtlarından, ilm ühaberlere, tapulardan, m ülkiyeti belirliyen her resm i belgeye k ad ar halkın gündelik y a­ şantısına girm iştir. Tabii bu ara d a değişen tekniğe orantılı olarak ta literatü rd e de hissedilir b ir devinim ve yenilik olm uştur. F a k a t bu denem de de fotoğrafçılığı bir san at olarak tanım lıyan tekniğin dışında herhangi bir kitap yayınlanm am ıştır. Bu dönem in ilginç k itap ları arasında A. F u a t A hm et A ral’ın K endi K endine F otoğ­ rafçılık, R efik F u a t’ın F otoğrafçılık Ö ğreniyorum , C em al Işm ’ın P ra tik F o to ğ raf R ehberi, N üvit O sm an’ın Işık tan D oğanlar, H aşan Deniz’in A m atör F otoğrafçılık, A yhan B abacan ile A ydem ir Gök- göz'ün B ütün Yönleriyle Siyah - Beyaz F otoğrafçılık ve R enkli fo­ to ğ raf vzerine bir kaç eseri sayabiliriz. D ER G İLER Y ukarıda çok kısa olarak özetlem eye çalıştığım ız k itap ların sa­ yıca bol olm alarına karşılık, fotoğrafla ilgili dergilerde hissedilir bir kısırlık göze çarpm aktadır. T icari bakım dan satış oranının çok k ısıtlı oluşu ve şimdiye k ad ark i örneklerle olduğu gibi belirli bir okuyucusu bulunm ayışı bu konu ile ilgili dergilerin çıkm ayışm ın başlıca nedenidir. İlk kitabın 1841’de basılm asına karşılık, fotoğ­ rafçılıkla ilgili ilk dergi 1931’de yayınlanm ıştır. Foto Süreyya adiy­ le yayınlanan ve küçük aralık larla otuzaltı sayı çıkan bu dergi aynı zam anda en uzun öm ürlü fotoğraf dergisi olm a özelliğine de sahiptir. D erginin bu uzun öm ürlülüğü de fo to ğ raftan çok sayfa­ larında yer verdiği spor ve sinem a haberlerinin o zam an için çe­ kici elan ilginçliğine bağlanabilir. T am am iyle fotoğrafa dönük olan ilk dergi ise S afder Sürel’in 1945’de ancak iki sayı çıkarabildiği F oto adlı dergidir. Bu dergilerden başka F ik ri G öksay'ın F otoğ­ raf, A yhan B abacan’m yine aynı adlı dergisiyle te k y apraklı F o ­ to ğ ra f D ünyası ve Y ılm az B ilge’nin 1958’de yazı işleri sorum luluğu­ nu yaptığı F oto dergilerini sayabiliriz. A yrıca fo to ğ raf dergileri ol­ m adığı halde birçok dergide (Fen ve Bilim, Bilim ve T eknik, Işık ve Ses Vd.) fotoğrafçılıkla ilgili konulara sahifelerinde yer v er­ m iştir. VE D İĞ ER YAZILAR. K itap ve dergi dışında fotoğrafçılığım ız üzerine incelem e, a ra ş­ tırm a, m akale ve eleştiri yazıları hem en hem en yok denecek k a ­ d a r azdır. 1920 lerüe yayınlanan bir m akale ile P erihan K uturm an’- ın K am era dergisi için kalem e aldığı T ürk Fotoğrafçılığının Ön­ cüleri adlı yazısı zam anım ıza k ad ar yapılm ış tek incelem elerdir. B unun dışında fotoğrafçılıkla d irek t olarak ilgisi olm ayan kişile­ rin te k - tü k yazdıkları sergi ve sanatçı üzerine eleştirisel yazıla- riyle, fotoğraf sanatçım ız G ültekin Çizgen’in yazdıklarını bu tü r içine dahil etm ek gerekir. F otoğrafçılığı san at olarak benim seyip, tıp k ı sinem ada ve edebiyatta olduğu gibi gündelik gazetede ilk sü­ 37
  • 40. rekli eleştiriler de tarafım ızdan başlatılm ış daha sonra E them A l- k an gibi genç yazarların katılm asıyla diğer yıllara oranla yaygın bir durum a getirilm iştir. SONUÇ T ü rk fotoğrafçılığı üzerine oldukça kısa olan bu yazım ız, bir incelem e ve araştırm an ın dışında, fotoğrafçılıkla ilgili kişilere ya­ y ınlar hakkında az da olsa bir düşünce verm ek am acım g ü ttü ğ ü n ­ den ve de bir derginin lim itli sayfaları göz önünde tutulduğundan oldukça k ısaltılarak h a tta broşürler, yıllıklar v.b. gibi yayınlardan söz edilm eksizin kalem e alınm ış bulunm aktadır. Yoksa aynı konu üzerinde yaptığım ız inceleme ve araştırm anın bir kitapçık olabi­ lecek hacim de bulunduğunu ayrıca belirtm eğe lüzum görm eksizin, bu yazının diğer bir özelliğinin de T ürk fotoğrafçılığı üzerine genç kuşakların titizlikle eğilm eleri ve yalnız m akineyle değil, tıpkı si­ nem ada olduğu gibi m akinenin ardındaki olaylarla da ilgilenm ele­ rini sağlam ak am acını gütm esi olduğunu belirtelim . İlk T ürk fotoğraflarından örnekler (B urçak E vren’in özel arşivinden alınm ıştır.) 38
  • 41. fotoğraf üzerine geçmişten notlar fotoğraf resmin yerini mi K am eranın, daha önce ressam ın el uzatılam ıyan alanım istilâ etm esi öyle kökten değişikliklere yol açtı ki, eleştirm enler ay rın tı­ larla uğraşm ak istiyorlarsa, bu değişim e önem verm em elidirler. F a k a t kanım ca, fo to ğ raf resim sanatının tem elindeki taşı oynat­ m ıştır ve bizler 20. y.y. resm inin, yıpranm ış b ir binayı k u rtarm a çabalarından öte b ir anlam taşım adığını fa rk edemedik. K am eranın y aratıcı objektifinin, resim sanatının bugünkü ya­ şam ım ızda kısır bir durum a girm esinde, büyük bir etken olduğu düşünülem ez mi ? H erkes bilirki, her resim yalın bir dünya görün­ tüsü ile sınırlanm ıştır. A ncak eski Flem ingler yüksek gerçeklikleri, em pressiyonistler ise ışıklı m an zaralar ile etkili bir san at y a ra ta ­ bilm ek için objelerin görüntülerine güvenm işlerdir. Çeşitli yollarla, içinde bulunduğum uz yüzyıla dek, ressam lar yalnız resim san atın a a it olan bir büyülü çeşitliliğin ustalarıydılar. Bu büyü uzayda uzanan sınırsız b ir dünyayı küçük bir yüzeye y an ­ sıtıyordu. Bunu başardığı sürece boyanm ış dünyası insanların g ö r­ m e duygularını etkiliyebiliyordu. A ncak bu işi «bir m akine* yap­ m aya başladığında büyü de yok oldu. K am eranın etkisi ressam ın yalnız saptayıcı bir tekniker olm asını değil onun büyüsünü de yok etti. R esim ler dünyanın yansım asıydılar. F a k a t şim di biz dünyayı fotoğrafın aracılığıyla görm üyor m uyuz? R essam ın dünyayı bizim için resm etm esine g erek kalm am ıştır. R essam kendi içinde boya- yam az, çünkü görm e açısı bozulm uştur. Bu durum da fotoğraf res­ sam ın elinden sanatını alm ıştır. R essam şekil ve renkle sanatını işlem ekte özgür kalm ıştır. B unları kendine zevk olarak sağlam akta özgürdür. B urada bir başka türlü büyü söz konusu olabilir. A m a bir sonuç getirm ez. G österinin kendi içinde yok olduğu kabul edil­ melidir. john canaday «Photography A nnuel» 1963 Ç eviren : Oya H İL EC İ 39